- 29.01.2011 00:00
Bu günlerde ilimiz yerel siyasetinde, hiç de hoş olmayan bir üslupla siyasi rakipler birbirlerine yükleniyorlar. Bu durum bize sıkıntı veriyor. Çünkü taraflarla siyasi muarızlığımız olmasına rağmen; mevcut “kardeşlik hukukumuz” dolayısı ile bu durumdan hiç mutlu değiliz.
Bu durum fazlasıyla sıkıntılı; onun için ben size bugün genel yayın yönetmenimizin taktiğini uygulayarak bir hikâye anlatmaya çalışacağım. Hani Emin kardeşimin yaptığı gibi; kıssadan hisse kabilinden…
Henüz medreselerin mektep olmadığı, insanların eğitilirken; eğiten ve eğitilenin neredeyse 24 saat birlikte olduğu eğitimin usta-çırak, hatta baba-oğul ilişkilerinden daha yakın olduğu bir eğitim yaptığı, eğitenin eğitileni kendi babasından bile iyi tanıdığı dönemlerde geçer hikâyemiz. Günümüz deki kişi ve kurumlarla hiçbir bağı yok, kimse üzerine alınmasın.
İşte Ogünlerin; “makarr-ı ulema” şehirlerinden birisinde bir genç; eğitilsin, ülke ve insanına hizmet etsin dinini diyanetini, dinine göre yaşamayı, doğruca öğrensin ve gelecekte bu öğrendiklerini ülkesine hizmette kullansın diye eğitim için medreseye ve âlime ailesince teslim edilir. Hem aile hem de teslim edildiği, ilim-irfan ocağı ve hocası! Gencin kabiliyetine güvenirler. Hocasının derslerine büyük bir hayranlık duyarak takip eder. Zaman içerisinde bu ocakta yetişip, kendilerini tam âlim ve ehil görerek buradan ayrılanları hep yadırgar. Hatta onlara bazen çok kızar, adeta bu yuvaya ve buranın baş müderrisi olan hocasına bu ağabeylerinin ihanet ettiğini bile düşünür.
Yıllar yılları kovalar. Bizim istidatlı delikanlı ilim ve irfanda bir hayli ilerler. Ama kendinden önce burada eğitim alıp ayrılanların memleketinde yaptığı hizmetler nedeniyle onları daha önce kınamasına, hocasının lafını dinlemeyip ayrılmaları nedeniyle kızmasına rağmen kendisi gibi düşünen bir gurup arkadaşları ile birlikte bir gün hocalarının karşısına dikilerek;
—Hocam; artık sizden öğreneceğimizi öğrendik. Bize müsaade edin yuvadan çıkıp, halkımıza hizmet etmek istiyoruz. Derler..
Hocaları kendilerini uzun uzun dinledikten sonra;
—Kardeşlerim burası ilim hikmet ve hizmet ocağıdır. Bizim hizmet prensiplerimiz vardır. Sizler her ne kadar her şeyi öğrendiğinizi zannetseniz de; bu ocaktan henüz öğrenecekleriniz bitmedi, der.
Ama nafile hocanın artık kendilerine öğreteceği bir şey kalmadığı zannıyla, kendilerinden öncekiler gibi veda ederek medreseyi terk ederler.
Ama bizim delikanlı gerçekten kabiliyetli olduğu için gerek arkadaşları ve gerekse medresenin etkili ve yetkili idarecileri;
—Aman kardeşim yapma ayrılma, hocamızı ve memleketindeki onu sevenleri üzme sana daha “ ilm-idare ve siyase” öğretilecek. Bunları öğrenmeden gidersen ya kendini mahcup edersin ya da daha önce laf dinlemeyen sizden öncekiler gibi bilmeden birilerinin değirmenine su taşırsın. Sana yazık olur kardeş diye uyarırlar.
Fakat artık nafile ok yaydan çıkmış ayrılmak isteyen arkadaşlarına söz vermiştir. Dönmesi mümkün değildir. Ayrılıp yeni bir heyecanla yola koyulur. Memlekete hizmet için bugünkü tabirle “alana çıkacaktır”
Bir gün yolu bir yerleşim yerine düşer. Kendiside alım ya Cuma için camiye gider. Ama imamda bir gariplik var. Söylediği şeyler; kendi öğrendiği gerçeklere terstir. Kendi bildikleri hakikaten doğrudur. Hutbe verilirken dayanamaz, ayağı kalkarak;
—ey cemaat sizin bu imamınız yalan söylüyor. Bunun anlattığının ve yaptıklarının kitaba uyan bir tarafı yoktur der.
İmam bu duruma kızar kendisinin cahil ve (şovmen) bir kişi olduğunu terbiyeye muhtaç bir kişi olduğunu söyleyerek dışarı atılmasını ister.
O sırada cemaat içinde bulunan; iriyarı kel kafalı birisi kalkıp bu gence milletin içinde haddini bildirmeye soyunur. Gerginlik artık hasımlığa dönüşme temayülü göstermeye başlar.
Genci tanıyıp; memlekete hizmet adına onda istikbal gören medrese arkadaşları çok üzülürler. Ve kendisine,
— kardeşim dediklerin haklı olabilir; ama sen her doğrunun her yerde söylenmeyeceğini yani; ilm-i siyaseti hocamızdan öğrenseydin bu duruma düşmezdin. Ama her hatanın bir telafisi mutlaka vardır. Ve taş yerinde ağırdır. Hem imamın yardımcısı senin okuluna; söylediklerin yakıştırmıyor. Demek ki sen, mensup olduğun okulu zamansız terk etmenin hatasını çekiyorsun. Diye kendisine nasihat etmişler.
Hikâyemiz bu kadar, dediğimiz gibi hikâyenin gerçek kişi ve kurumlarla hiçbir alakası yoktur. Sadece aklıma geldi öylesine saçma sapan bir hikaye karalayayım dedim. Kıssadan hisse kabilinden…
Selamlarımla…
Yorum Yap