YAKIP- YIKIP, ÇEKİP, GİTMEK

  • 8.10.2010 00:00

              11.07.2010 tarihinde yapılan Saadet partisi olağanüstü kongresinde, yaşanan olayların en azından bir kısmı; Sayın Kurtulmuş’un dediği gibi, “Milletin gözü önünde oldu.” Ama sorun şu ki; milletin gözü önünde olduğu iddia edilen olayların görünen yönü ile bile, olaylardan Numan bey’in çıkardığı yorumları çıkarmak mümkün değil.

                Bu sürecin başından beri olayları her yönü ile çok dikkatli izlemeye çalışıyorum. Bu ayrılıkta bana göre iki tarafında payı var. Söylendiği gibi; hoca ve ekibi partiyi sahiplik güdüleri ile kontrol etmek istiyorlar. Onun içinde yönetimde hiçbir zaman ipleri bırakmak istemiyorlar. Her zaman ve daima kendilerinden sürekli onay alınsın istiyorlar. Hareketin 40 yıllık tarihinde hep böyle oldu. Hatta daha önce müteaddit defa yaşanan kopuş ve bölünmeler de esas itibarı ile bu yüzden yaşandı. Bu durum ilk kez bu kongrede yaşanmadı. Bu durum Türkiye de ve özellikle bu harekette istenmeyerek de olsa kanıksanmış ve alışılmış bir haldir. Ama doğru ve İslami bir yaklaşım mıdır tartışılır.

                Ama her ne kadar benimsenmese de, uygun bulunmasa da böyle yapıldığı için hiç kimsenin aklından hocanın bu yönetim tarzını sorgulamak, hele hele toplumun önünde hocayı suçlamak, geçmemiştir. Çükü hoca ister kabul edilsin ister edilmesin, tabana göre “İslam dünyasının uyanışına sebep olan dünya lideridir.” Sorgulamak ve suçlamak kimsenin haddine değildir. Buna inanılır. Ve kabul edilir.

                Bu durumu herkes kadar, Numan bey de bilir. Veya bilmesi beklenir. Ama kongreden sonraki tavırları, bambaşka Numan bey’in. Sanki kendisine genel başkan olurken “ Burası senin, istediğin gibi hareket edebilirsin. İstikametini, ideolojisini ve söylemini, değiştirebilirsin, ya da hareketin lideri hoca artık sana hiçbir şekilde karışmayacak” denilmiş de, sonradan kendisine müdahale edilmiş havasında. Oysa hepimiz ve başta kendiside biliyor ki; Hoca bu partiye her zaman müdahale etmek, hele söylemi değiştirilirken sesiz kalmamak durumundadır.

               Kendi dişiyle, tırnağı ile kurduğu, uğrunda hapishanelerde çile doldurduğu, çeşitli zulümlere katlandığı, alaya alındığı, ihanete uğradığı davasını, ölmeden terk edemez. Ayrıca etmemelidir de aksini iddia edenin aklına şaşarım. Çünkü bu hareket, tabana göre “dava”dır. Sadece parti, hele partilerden bir parti hiç değildir.

               Hepimiz biliyoruz ki; bu hareketi dava olarak görmeyip parti olarak görenler çoktan ayrılıp gittiler. Kalanlar dava diye burada kaldılar. Şimdide Numan Bey ve ekibi gidiyor. Çünkü onlar parti, hatta istikamete değil; iktidara aday bir parti olsun istiyorlar

                Ama bu gidiş, diğerlerine benzemiyor.  Diğer gidişler de gidenler, hocanın saygınlığına halel getirmemeye dikkat ettiler.  Bunlar giderken, davayı ve mevcut söylemi “çaktırmadan” aşağılayarak, tabanı “çapulcu”, “kan dökücü” “ “Kerbela yezitleri”, “Emevileşme hareketi” gibi yaftalayarak, suçlayarak gidiyorlar. Yabancılar ve onların yerli işbirlikçileri tarafından yangın yerine çevrilmiş, “bir yangının külünü, yeniden yakıp gitmek” tedirler. Özel ve devlet Televizyonlarını dolaşarak alttan alta tabanın ve hocanın suçlu olduğuna dair propaganda yaparak, gündem güdüleme peşine düştüler.

              Kimin tarafından organize edildiği belli olmayan iftar gösterisini o kadar kullandılar ki; artık gına geldi. Hem de nalıncı keseri gibi kendilerine yontarak. Oysa iftara katılanlardan bazılarının beyanına göre iftar sırasında gösteri yapanlara ve hoca taraftarı olduğunu düşündükleri göstericilere ve hatta hocaya ağza alınmayacak sözler söylendiğinden ve bununda oradakiler çileden çıkardığından nedense hiç bahsedilmiyor. (Hatta bu çirkin sözlerin, bizzat program sunucusu tarafından söylendiği birçok kaynaktan teyit edilmesine rağmen.)

             Ama kendi ile hareket etmeyenleri “ kan dökücüler” olarak gösteriyor. Üstelik devlet televizyonun da ne için? Kendisini haklı göstermek için. Tabanı devşirmek için. Bunları her vicdan kabul edemez. Bu taban hiç kabul edemez. Kırmadan dökmeden bu ayrılığı gerçekleştirebilirdi. En azından Sayın Fakıbaba’nın gösterdiği nezaketi göstermesini beklemek bu tabanın hakkıdır.

             Bütün bu olayları vicdanla ve soğukkanlı değerlendirmeye tabi tuttuğumuzda Sayın Kurtulmuş’un, bu olayları çok uzun zamandır planladığı anlaşılıyor. Şayet hoca bu kongrede hiç müdahale etmese idi bile bu ayrılış başka bir bahane ile geçekleştirilecekti. Tıpkı kurtla kuzunun su içmesi ve kurdun aşağısında su içen kuzunun suyun akışını tersine çevirip, kurdun suyunu bulandırması gerekçesi gibi.

             Benim hayıflandığım nedir? Bilirmisiniz? Numan beyin genel başkanlığına karşı çıkan hocaya 4-5 sene önce çok kızmıştım. Ama her zaman olduğu gibi hoca gene haklı çıktı. Ben kendimi öngörüsü olan birisi zannederdim. Ama öyle anlaşılıyor ki, ben de benim gibi birçok kişi de yanılmışız.

             Numan Bey ve arkadaşları yeni bir oluşumla iktidar olmak ve en azından iktidara alternatif olmak üzere gidiyorlar. Allah yollarını açık etsin. Bu onların hakkıdır. Hiç kimsenin bir şey demeye hakkı yok. Herkes dava için çile çekecek ve karşılığını “Hak”tan bekleyecek diye zorlama olmaz. Ama giderken kırıp dökmeden gitmek gerekirdi. Bu insanları töhmet altında bırakarak “gitmese idik kan dökülecekti” gibi ithamlarla, hak ve vicdan ölçülerini aşmamalıydı. Bu taban şimdiye kadar hangi kavgada kan döktü ki? Sizin kanınızı döksün. Türkiye de sağ-sol kavgalarında oluk, oluk, kan akarken.,. Suçladığın, horladığın o taban hiçbir kavgaya bulaşmadı. Yaşın müsait, bunları sende herkes gibi hatırlarsın.

            Sayın genel başkanım; bunlar doğru söylemler değil. Tabandan helallik almanızı ve sizi korkutan tehdit eden her kim ise, iftar baskınını kim planladıysa, İçişleri Bakanını sıkıştırarak bir an önce açıklığa kavuşmasını sağlamalısınız.  Çok büyük ve profesyonel çeteleri bile 24 saatte bulan bir teşkilat, genel başkan olarak isterseniz çok kısa zamanda çözer elinize verir. Eğer haklı iseniz hoca ve ekibi de milletin gözünde suçlu olur. İş biter. Ama karşı tarafın iddia ettiği gibi; bu baskın ayrılığa gerekçe yapılmak üzere, planlandı ise, o takdirde size rağmen bu işi yapanlardan hesap sorarsınız. Çünkü sizin böyle bir planın içinde olacağınıza, ihtimal vermem, gözümle görsem inanmam.

             Şunu memnuniyetle belirtmeliyim ki; mevcut Bolu il yönetimi ve Başkanı Abdullah Uzun;  tüm Türkiye de, genel başkanın etkisi ile gösterilen tavrı göstermediler. Olayı daha soğukkanlı ve “kardeşlik hukuku” çerçevesinde götürdüler. Ayrılırken, kırıp dökmediler. Kimseyi suçlamadılar. Allah yollarını ve bahtlarını açık etsin. Selamlarımla…

        

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (www.bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • Ersin Çeltek
    Ersin Çeltek
    31.08.2010 05:00

    arkadaşım türkiye cumhuriyetini senin kadr ben de seviyorum şuphen olmasınpeki o zamn dokunulmazlığıda kaldırsın gönülden ewt diyelim

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız