- 25.09.2010 00:00
Son günlerde Saadet partisinde olan bitenler milletin bir kısmının merakını celbediyor. Genel başkana bu konularda yaptığı konuşmalarda neler olduğu sorulduğunda ise; “Ben konuşmak istemiyorum. Her şey halkımızın önünde cereyan ediyor.” Diye kaçamak cevap verdiği eminim sizlerinde dikkatlerinizden kaçmamıştır.
Aslında böylemi? Olan her şey şeffaf bir şekilde halkımıza yansıyor mu? Ya da yansıtılıyor mu? Hiç sanmıyorum. Halk ancak genel başkanın anlattıkları ile yetinmek zorunda kalıyor. Neden olduğunu pek bilmiyorum, ama son zamanlarda necip Türk basınının “Erbakan düşmanlığı” depreşti. “Yandaşı” ile “Candaş” ile hepsi, Numan Kurtulmuş hayranı kesildiler.
Hele bani’i uzak diyarlarda olan topluluk gazeteleri, iki yıldan beri SP’yi o kadar sever oldular ki insanın gözleri yaşarıyor. Gazetede her gün haber, parti leyine yorumlar gırla gidiyor. İnsan efkârlanıyor. Abdullah Yüce, ister istemez akla geliyor. “Bu ne sevgi ah, bu ne izdırap” diye şarkı söyletiyor.
Bütün bu yayınlarda Allah için genel başkan çok üstün bir performans sergiliyor. Eh nede olsa kılavuzlar tecrübeli ve taban eskiden beri çok iyi tanıdıkları taban. İlk çalışmalarını 1978 de yaptılar. O zamanlar, partide etkin olan aynı zamanda bakanlık yapan, ABD de Prof. Unvan’ı almış bir şahsiyeti, kongrede hocanın karşısına çıkardılar. Ama başarılı olamadılar. Çünkü; partinin kurucusu, Partinin başında idi.
Onlarda yılmadılar.12 Eylül sorası partiyi kapatıp, liderini yasaklayınca daha önce partiden aday olmuş, ama seçimi kaybetmiş, aynı ideolojiden gelen ama ABD hayranı diğer bir dere parti kurdurarak, Kendi emellerine hizmet ettirdiler. Daha önce ABD nin kolasına bile tahammül edemeyen toplumumuza batının “vahşi kapitalizmi” ni ve mallarını boca ettiler. Bu suretle sömürü tezgâhlarını onun marifeti ile kurdular.
Badireler atlatıldı. Her şey yerli yerine oturdu. Parti, iktidarın büyük ortağı oldu. Milli politikalar yürütmeye başlayınca; Amerika yeniden rahatsız olamaya başladı. Ama darbe için ortam elverişli değildi. Onlarda adına “post modern” denilen bir tür icat ederek darbe yaptılar. Ama planın işlemeyeceğini, eğer lideri devre dışı bırakmazlarsa yürümeyeceğini görerek, hem partiyi kapattırıp, hem de liderine yasak koyarak, yeni bir yapılanmaya giderek kendi emirlerinde bir hükümetin oluşmasını sağladılar.
Ama özene bezene yaptıkları bu oluşum da “ su koyuvermeye” başladı. Halkın desteğini alabilmek için azda olsa halkın ve bölge Müslümanlarının menfaatine politikalar izlemeye başladılar.
Eh ne yapsınlar? Yeni aktörlere ihtiyaç var. Onu da aynı camiadan seçmek gerekiyor. Çünkü; bu camiaya rağmen, bu ülkede bundan sonra “hükümet etmek” mümkün değil. O zaman aynı madene yönelmek gerek diyerek aradılar. Ve buldular. “Bu kişide olur”. “Oda bizde eğitildi”. Diyerek Numan beyi kamu önünde parlatmaya başladılar. O kadar parlattılar ki; doğan medyasının anlı şanlı yazarları akıl hocası oldu. Hatta ömrü İslamcılarla mücadele ile geçen Oktay Ekşi bile methiyeler düzmeye başladı.
Numan beyde; Allah var, onların çabalarını karşılıksız bırakmadı. Milli görüş lafını ağzına almamaya, alırsa bile, Bu tabiri ilk kullanan liderden kopararak, Alpaslanlara, Fatihlere mal ederek Erbakan hocayı ve bu konudaki emeğini yok saymaya özen gösterdi. Hele“adil düzen” zinhar yasak. Hocaya, hakaret edememenin zorluğu içinde kıvranarak. Hocadan bahsederken yabancıdan bahseder gibi Sayın Erbakan demektedir. Eğer kendince hoş olmayan bir şey varsa ( İstanbul il başkanlığının planladığını düşündüğüm ) iftar baskını gibi “her şey halkımızın gözü önünde oluyor, halkımızın takdirine bırakıyoruz.” Diyerek; hocayı suçlamaya çalışıyor. Ya da doğrudan pervasızca “Erbakan bu işten yara alıyor.” Diye halkı kandırdığını sanıyor
Aslında anlaşılıyor ki Numan Bey bu tabanı hiç tanımıyor. Bu hareketi kuran, bütün ömrünü buna adayan insana, hiç denmeyecek sözler söylüyor. “ Bu parti kimsenin babasının malı değildir.” Ya da “dava kişiye endekslenemez” veya “söylemimizi değiştirelim” sözleri bu taban için sökmez. Bu hareket “Erbakan hareketidir.” Bunu kabul etmeyenler ayrıldı gitti. Eğer şahsa bağlılık istemiyorsan yolun açık olsun. Tabanda ki insanlar, Hoca için buradalar. Senin ve senin gibileri İçin değil. Bu kadar zamanda bunu anlamadı isen anlayışını sorgulamak lazım diye düşünüyorum.
Hayır, anlayışında sorun olduğunu da düşünmüyoruml. Oda gerçekleri bal gibi biliyor. Ama imkânları başka türlü konuşmaya elvermiyor. İlle hocaya karşıtlığını göstermesi lazım.
Peki; bu camiaya bütün bu provokasyonlar uygulanırken, Balgattaki, hocanın yanındaki “politbüro” ne yaptı. Onlarda bu olanlara meşruiyet kazandırmaktan başka hiçbir şey yapmadılar. O kadar ki; aklıselim kamuoyu bunların hareketleri yüzünden hıyanetleri bile sorgulamadı. Onları haklı gördü. Bu konu ayrı bir inceleme konusu daha sonra değineceğim. Selamlarımla…
Yorum Yap