YENİ SİSTEM NE GETİRECEK?

  • 17.01.2017 00:00

 

 

     Yaklaşık 60 seneden beri ülkede halkın oyu ile iktidara gelen siyasi kadrolar açıktan olmasa da kapalı kapılar ardında iktidar olduklarını ama “muktedir” olmadıklarını söylerlerdi. Bu konuyu da bir sonraki seçimlerde dile getirerek başarısız olmalarını haklı olarak buna bağlarlardı. Millet de kendilerini mazur görür “belki bu defa olur” diye  onları yeniden iktidara taşırlardı.

     Bütün sağ siyasetçilerin başından bu macera geçmişti. Şimdi teferruata girmeye gerek yok. Bunun istisnası CHP’dir. Çünkü onlar yarım yamalak ( tek başına millet onlara asla iktidar vermedi) iktidara gelip başarısız olunca bu mazerete sığınamazlardı. Çünkü hem millet onları “devlet partisi” olarak görüyor, hem de kendileri kısa süre öncesine kadar bununla övünüp, rakiplerini muktedir olamadıkları için alaya alıyorlardı.

    Ak parti iktidara geldiği günden beri ülke meselelerine sarf ettiği gayretin on katını vesayetle mücadeleye harcadığı ve halkta da vesayeti yeneceğine dair beklenti yarattığı için üst üste tek başına iktidara getirildi. Bu uzun süre boyunca ipleri batının ve ABD’nin elinde bulunan asker-sivil vesayet kuklaları alt edilmeye çalışıldı. Bunda da başarılı olundu.

     Artık can çekişen ve son nefesini vermekte olan vesayet odaklarının orta ve uzun vadede yeniden hortlatılmaması için bu günlerde tartışılan sistem değişikliğine gidiliyor.

    Bundan sonra başkan seçilip hükümeti kuran siyasetçi artık eskisi gibi başarısızlığına mazeret arayamayacak. Başarısız olunca millet bunun faturasını doğrudan başkana veya cumhurbaşkanına kesecek, onu ve partisini sandığa gömecek bir başkasını iktidara taşıyacaktır. İktidara gelenler başarı için gereken kriterleri iyice ezberleyip, siyasi kadrolarını, bürokratik kadrolarını hatır, gönül ve torpille seçmeyecek işi ehline vermek zorunluluğu hissedeceklerdir. Bunu yaparlarsa, yani “işi ehline ver” prensibini uygularlarsa başarı ihtimali çoğalacak, aksi halde azalacak, başarısızlık mukadder olacaktır.

      Bu sistemin mahsurları olarak öne sürülen tezlere gelince; bunların bazıları ilk başta makul gibi görünse de çoğunun karşılığının olmadığı anlaşılıyor.

     Mesela; bu sistemin diktaya sebep olacağı iddia ediliyor. Halbuki, sandığın olduğu, belli aralıklarla seçimin yapıldığı bir yerde seçimin dikta çıkaracağını iddia etmek seçmene güvensizliği anlatır. Eğer halka güveniyorsak, halk da diktayı istemiyorsa seçimden dikta çıkmaz. Sıkça önümüze konulan Hitler örneği günümüzde geçerli değildir. Çünkü o dönemde Avrupa da hemen, hemen diktatörlükle idare edilmeyen bir devlet yoktu.

     Kuvvetler ayrılığı- birliği meselesine gelince; bu durumunda toplumların hukuk devleti olmalarında veya olmamalarında etkisini abartmamak gerekir. Bir ülkede bir hakim eğer adil olmayı ilke edinmişse onu, o makama kim getirirse getirsin yine de adil karar verir. Eğer kendine sayısı olmayan, hukuk nosyonundan mahrum birisini hakim yaparsanız, onu da kim atarsa atasın adaletli hüküm vermez, veremez. Adalet tarihimiz bunun hem olumlu hem de olumsuz örnekleri ile doludur.

     Keza milletvekilliği içinde bu böyledir. Eğer onu partisi değil de doğrudan seçmenleri seçmiş olsa bile birilerinin telkini ile parmak kaldırabilir. Nitekim geçmişte en çok bağımsız seçilen milletvekillerinin siyasi manipülasyon yaptıklarını, “milletvekilipazarlarının” konusu olduğunu hatırlıyoruz.

     Bu konularda uzun uzadiye misaller verilebilir. Ancak anlaşıldığını umuyorum.

     Netice olarak eğer sistem yasalaşıp yürürlüğe girerse bundan sonra seçim vaatleri makul düzeyde olacak. Kim neyi vaat ettiyse onu yerine getirmesi istenecek başarısızlık halinde sığınacak mazeret üretilemeyecektir. Başarısız olanlar gidecek yerine başarılı olacağı umulanlar seçilecektir.

      Selamlarımla...  

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (www.bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • F.Başpınar
    F.Başpınar
    27.09.2012 14:01

    Sayın Özer içmeden yorum yapmayın lütfen. İki suyu da 5 er sene denemiş biri olarak söyleyebilirim ki; her iki suyunda birbirine göre artıları ve eksileri vardır. incik suyu çeşmeleri osmanlı mimarisinden esintiler taşırken kökez suyu çeşmeleri bundan mahrumdur.İncik suyu ince kıvamlı bir suyken kökez daha koyudur.Kökezle demlenen çay incikle pişen kahve makbuldür. Yağlı yemeklerden sonra kökez tercih edilirken tatlılardan sonra inciğin içimi daha hoştur.velhasıl su hayattır.

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız