YİNE İDAM KONUSU....

  • 4.01.2016 00:00


    Artık bir rutin söylem haline geldi. Bir sapık birisine tecavüz ettiği iddiası ile gözaltına alındığında, koro halinde bağırıyoruz. İdam, idam, idam....

     Terör belası nedeni ile kaldırmak zorunda kaldığımız her şehidimizin cenazesinde haklı olarak bağırıyoruz. İdam, idam, idam...

    Bir sapık güruhun, asker kılığındaki teröristlerinin kendi silahımızla kendi meclisimizi, kendi askerimizi, kendi polisimizi, hatta sivil halkımızı vahşice öldürdüğüne, ülkeyi işgal kuvvetlerine teslim etmek istediğinde haklı olarak bağırıyoruz. İdam, idam, idam..

   Daha böyle yüzlerce idama gerekçe olabilecek olay saymamız mümkündür. Her defasında başta olayların mağdurları olmak üzere büyük bir çoğunluğumuz aynı istekte bulunuyoruz. İdam, idam, idam..

    18 yaşımdan beri bu olayları takip ederim. Hep yasalarda bulunan idam cezasının uygulanmasını, son zamanlarda da yeniden yasalara konulmasını istiyoruz.

Bu isteklerimiz de daha ziyade işlenen vahşi suçlarda yüreğimizi soğutmak öfkemizi dindirmek ve işlenen suçların intikamının alınması içindir.

     Bu intikam duyguları insani duygulardır. Kolay değil, kısa zaman içerisinde binlerce şehit ve gazi verildi. Binlerce aileye ateş düştü. Ateşte düştüğü yeri yakıyor. Bu vahşilikleri, bu hıyanetleri işleyenlerin hak ettikleri cezalara bir an önce çarptırılması yüreklere bir nebze de olsa su serpecektir. Belki de bundan sonra başka ocaklara ateş düşmeyecektir.

Ancak zannederiz ki “üç beş kişiyi sallandırarak” işlenecek bu vahşi suçları işleyecek kişiler cayacak ve artık bu suçlar işlenmeyecek. İnsanlığın yaşadığı tarihsel gerçekler suçların cezalardan insanları caydırmadığını bize gösteriyor.

   Bilindiği gibi 2000 yılından önce mevzuatımızda idam cezası vardı, zaman, zaman da infazlar yapılırdı.  Ama; terör, kan davası ve çeşitli vahşet suçlarını caydırmamıştı. Yine her gün oluk, oluk kan aktı, yine kan davası cinayetleriişlendi, yine vahşice tecavüz cinayetleri oldu. İdam bunları caydıramadı.

    Esasen tarihin hiçbir döneminde, dünyanın hiçbir ülkesinde sadece cezaları artırarak suçlardan caydırma sağlanamamıştır. Suçlardan caydırıldığı, hatta suçun yok edilmesi derecesine getirildiği toplumlar bu durumu eğitim, özellikle ahlaki eğitimle ve ekonomik kalkınma ile sağlamışlardır. İslam tarihi incelendiğinde bunun yaşandığı dönemleri çok görürüz.

    İslam’ın emrettiği kısas müeyyidesinin tatbiki suçları caydırıp topluma hayat verse de günümüz İslam toplumlarında bu ilahi hükmün tatbikine imkan bulunmamaktadır. Çünkü günümüzde İslam toplumlarında, merkezde insan değil, rejimler vardır. Devletler insanı korumayı ikinci plana alıp devletlerini  (rejimlerini)  birinci plana çıkarmışlardır. “insanı yaşat ki, devlet yaşasın” ilkesi tersine çevrilmiş “devleti yaşat ki insan yaşasın” haline getirilmiştir. Medeniyetimiz yok edilmiştir.

    Böyle bir toplumda adalet mekanizmasının devletten ve devletlulardan bağımsız ve adil yargılamayapması hayal bile edilemez. Devlete, devletlulara bağımlı olduğu şayiası ayyuka çıkmış bir yargının diğer güç odaklarından da bağımsız olamayacağı aşikardır. Bunu da yargımıza güven anketlerinde görüyoruz.  Adeta güce bağımlılık algısı ile malul bir yargının vereceği kararlar ne kadar adil olursa olsun hep akıllarda kuşku bırakacaktır.

     Adli hataların oldukça fazla olduğu, adliyesinin bağımlı ve taraflı olduğu algısı ile malul bir adli sisteme yeniden ölüm cezası verme yetkisi verilmesi insanların zulme uğrayacakları endişesini doğurur. Bu hastalıkları yaşayan batı çareyi idamı kaldırmakta bulmuştur.

     Yani kısaca yasalarımızdan kaldırdığımız ölüm cezası müeyyidesinin yeniden getirilmesi devlet eliyle( adli hata dolayısı ile) yeni zulümler doğurabilir.

    Bu sebeplerden dolayı, idam diye bağırışlarımıza bir ara verip, bunun devlet ve toplum hayatımıza ne getirip ne götüreceğini aklıselimle düşünmenin zamanıdır. Öfke ile kalkıp, zararla oturma riskini de düşünerek  toplumun öfkesini köpürtmekten vazgeçmeliyiz. Derdimiz adalet ise yargımızı adil ve saygın hale getirip, ona olan güveni çok daha yukarılara taşımak ve adil kararlarla toplumun öfkesini yatıştırarak, “şeriatın kestiği parmak acımaz” anlayışını hakim kılarsak bu öfkelerin tamamı diner.

     Selamlarımla... 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (www.bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • ayşe
    ayşe
    19.09.2012 15:51

    Boluda şöför olamamak bence :( umarım bu yazı birilerinin ders çıkarmasına vesile olur

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız