- 4.02.2016 00:00
Vahşi ve hain darbe girişiminden sonra verilen devlet refleksleri cümlesinden olmak üzere, kendisi de bir devlet kuruluşu olan diyanet işleri başkanlığı tarihinde ilk defa olağanüstü din şurası topladı.
Şuranın açılışında diyanet işleri başkanımız Prof. Mehmet Görmez çok iyi bir konuşma yaparak, batıni yorumları esas alan gurup ve cemaatleri mercek altına alacaklarını, bunların Kuran ve sahih sünnete aykırı çıkarımlarını inceleyerek gerekli tedbirleri almaya çalışacaklarını söyledi.
Benim anladığım kadarı ile bu incelemeye tüm cemaatleri ve özellikle FETÖ hareketinin içinden çıktığı Nurculuk hareketi ile diğer “Mehdici ve Mesihci” ehli sünnet inancının sınırlarını zorlayan hareketleri inceleyeceklerini zannediyorum.
Aslında ülkemizde ve İslam dünyasında hem Yahudi ve Hristiyan hem de totemizm, Şamanizm ve Mecusilik gibi kadim kültürlerin etkisi ile inancımıza sokulan İslam iman ve akaid çizgisi dışındaki yorumlar öteden beri Müslüman toplumlara kan kusturdular. Bunu geçmişte Bahailikten Babailiğe, Sabbahilikten diğer bir sürü yapıya kadar tarihimiz şahit oldu.
Son asırda toplumumuza sahih dini eğitim ve terbiye veren yapıları devlet eliyle denetleyen kurumlar kapatılıp hakiki alim ve mürşitler imha edilince, meydan gizli saklı güya eğitimi ve terbiyeyi yer altında gizlice veren şarlatanlara iş kaldı.
Birçok tarikat ve cemaat özellikle İmam-Hatip ve İlahiyat fakülteleri kuruluncaya kadar bu faaliyete devam ettiler. Bu kuruluşlar kurulunca da işlerinin bozulacağını, hakiki dinin açık, aleni ve doğru bir şekilde öğretileceğini anlayınca bu okullara ve öğrencilerine cephe almaya onları düşmanlaştırma yoluna gittiler. Hatta bazılarının bu düşmanlıkları zayıflamış olsa da devam ediyor.
Din eğitimi veren kurumları denetleyen şeyhülislamlık makamı ile tarikat ve dergahları denetleyen meşihat meclisi yok edildi. Oysa bunlar hoca olacaklara ve şeyh olacaklara icazet belgesi vererek bunları denetim altına alıyorlardı. Bu denetimsizlik ve yasaklar sonradan anlaşılarak din eğitim kurumları kurulmuşsa da her darbe döneminde bu okulların kapatılması gündeme geldi.
Malum 28 Şubat sürecinde imam- hatiplerin kapatılmasını ellerini ovuşturarak izleyenin Fetullah Gülen olduğunu hatırlıyoruz. Devletin okullarında sahih din anlayışının öğretilmesi onun “zombi” yetiştiren okullarına halkın itibarını azaltacağını biliyordu. Okullar kapatılınca kendi okullarını tercihe zorlanmış olacağını hesaplıyordu.
Bu tarikat ve cemaatlerin hepsini anlatmak bir köşe yazısının hacmini aşacağı için sadece nurculukla ilgili fikirlerimi kısaca paylaşmak istiyorum.
Acizane ben kendimi bildim bileli bu yapıyı incelemeye ve anlamaya çalışan bir insanım. Bu incelememin sonunda vardığım kanaatimi de bir çok insanla paylaşmaktan çekinmedim.
Bu yapının başındaki kişinin kerameti kendinden menkul bir kişi olduğunu, kısa süreli bir medrese tahsili bile bulunmadığı herkesin malumudur. Yazdığı kitapların kendisine neredeyse Allah tarafından yazdırıldığını iddia edecek kadar gerçek dışı bir alem de yaşadı.
Kendisini şimdiki şakirdi FETOŞ gibi “seçilmiş uyarıcı” veya müceddid olarak ilan etti. eserlerini de Kuran tevili saydı. Çıktığı günden bu güne kadar hem kendisi hem de talebeleri ümmet birliği savunanlarla mücadele ettiler. İslam dünyasının hemen hiçbir derdine ortak olmaya yanaşmadılar. Aksine ümmetin vahdetini savunanlarla hep gizli yada açık mücadele ettiler. Müslüman siyasetçilere, Abdülhamit’ten Erbakan hocaya kadar kan kusturdular. Onlara karşı yapılan her darbeye destek vermekten çekinmediler. Buna mukabil bazen ehli kitap diyerek bazen demokrasi diyerek hep batının emellerine hizmet ettiler, ve onların fikrini takip eden siyasilere sempati duydular.
İçlerinden hep Allah ve Resulü dışında kutsal kişiler çıkarma gayretine girdiler. Kendi içlerinde “sen kutsalsın, ben kutsalım” kavgası ile bölündüler. Kimi okuyucu, kimi yazıcı, kimi Fetullahcı, kimi Aczimendi, kimi Cehcahi gibi dış istihbaratın kullanımına müsait yapılar çıktı.
Kısaca kendinden olmayanlara şaşı bakan alternatif bir din gibi, saydığım fraksiyonları da bu paralel dinin mezhepleri gibi algılattılar.
Ne kadar uzun yazarsam yazayım bu konuda söylemek istediklerimin tamamını söylemem ve anlatmak istediklerimi bir yazı hacminde anlatmam mümkün değil.
Kısaca şunu söylemeliyim; bir cemaat veya tarikat, eğer Mehdi ve Mesih inancını savunuyorsa bilin ki bu ehli sünnet inancına uymuyordu. Bu yapılar hep peygamberimiz adına uydurulan hadisleri gündeme getirirler. Oysa Kuran bize son uyarıcısını da son peygamberini de Allah’ın gönderdiğini haber veriyor. Ondan başka bir uyarıcı da bir peygamberde, bir kitapta gelmeyecek. Bunun aksini söyleyenler varsın İsrailiyat ürünü uydurma rivayetlerle peygambere iftira etsinler. Sonunda hesabı görecek Allah tır.
Selamlarımla...
Yorum Yap