- 18.07.2016 00:00
Bilindiği gibi milletimiz Osmanlı imparatorluğundan beri sık, sık darbelere maruz kalmış ve darbelerle yaşamaya alışmıştır.
Osmanlıda yeniçeriler, kendilerine başvuran hemen herkesin peşine takılarak sarayın yolunu tutarak kelle istemeyi adet haline getirmişti. Bu ayaklanmaların arkasında devletlular olur ve rakiplerinin kellesini aldırırlardı. Unutmamak lazım ki bunların bir çoğuda zamanlarının alimleriydi.
Yeniçerinin lağvından sonra kurulan modern ordunun Osmanlı döneminde yaptığı darbelerde ve özellikle ittihat ve terakkinin sultan II. Abdülhamit’e yönelik yapılan darbede de isimleri herkes tarafından bilinen birçok alimin yanı sıra, kendisini alim olarak tanıtan Sait Nursi’nin başrolde olduğunu biliyoruz.
Cumhuriyet dönemin de, yapılan darbelerde kimse devrinin İslam alimi sayılacak zevatı kale almamasına rağmen darbelerden sonra birçoğunun darbecilerin özellikle 12 Eylül darbecilerinin uygulamalarına destek verdiklerini de biliyoruz.
Başta Feto olmak üzere ülkenin doğusu ve batısındaki birçok cemaat bu idarenin yaptığı anayasanın kitabımıza aykırı olup olmadığına bakmaksızın kabul oyu verilmesini ilan ederek destek verdiler.
28 Şubat’ta bazı istisnalar hariç cemaatlerin birçoğu yapılan darbeyi desteklediler veya karşı çıkmadılar.Hatta Fetullah Gülen televizyonlara çıkarak darbecilere methiyeler düzdü.
Devlet içine elemanlarını iyice yerleştirdiğine kanaat getiren son darbeci Fetoş son 4 senede çeşitli darbe yöntemleri denedi. Ancak arkasında güçlü bir halk idaresi bulunan siyasi iktidarı yıkamayınca son çare olarak hem devlete hem de halka savaş açtı. Evet bu durum darbelere alışık olan halkımızın görmediği bir şeydi. Hem halkı karşısına alıp sivil halka her türlü silahla katliam yapıp, hem de devlet kurumlarının tamamını bombardımana tabi tutmaları alışıldık bir durum değildi.
Ancak hem dirayetli cumhurbaşkanı, hem halkın cesareti, hem de emniyet kuvvetlerinin kahramanlığı sayesinde bu badire şimdilik atlatılmışa benziyor.
Ancak siyasetimizin cemaat ve tarikatlara yaklaşımı değişmediği müddetçe, onların devlete kendi elemanlarını yerleştirip, bu elemanlarına emirler vererek iş ve işlemler yaptırmasına müsaade edilirse bu darbeleri daha çok yaşayacağız. Bugün Fetullah cemaati, yarın başka bir cemaat.
Kamu bürokrasisinde resmi ideolojinin ağırlığı azalmıştır. Çokta iyi olmuştur. Ancak askeri, yargı ve bürokratik vesayet odakları cemaatlerin eline verilme tehlikesi ile karşı karşıya kalınmıştır.
Daha dün bir cemaatin hakim olduğu yargı ve emniyete bugün başka bazı cemaat ve tarikatların hakim olmaya başladığını görüyoruz. Eğer devleti yönetenler şimdiden tedbir almazlarsa bir başka cemaat veya tarikatla mücadele etmek zorunda kalacaklardır.
Adına nurculuk denen yapının kurucusundan Fetullah Gülen’e kadar militarist ve darbeci zihniyeti yok etmek istiyorsak, nurculuğun tamamına bir neşter vurulmalıdır. Demokrat parti döneminde devlete yerleştirecek elemanları olmadığı için AP döneminde devletle pazarlığa başlamışlar ve Demirel sayesinde devlete yaklaştıkları için onun karşı olduğuna karşı olup desteklediği darbeleri de sürekli desteklemişlerdir. Bunu da 28 Şubat’ta Mehmet Kutulu’lar hariç hepsinde gördük.
Yarın yapılacak darbeleri bugün Feto örgütünün boşalttığı pozisyonlara çöreklenen diğerlerinin yapmayacağını kim garanti edebilir.
Biz Müslümanlar aklımızı başımıza alıp, kendileri siyasi parti kurmayan ama bürokrasiye kendi elemanlarını yerleştiren bu yapılarla mücadele etmeliyiz. Eğer devleti idare etmek istiyorlarsa siyasi parti kurup devleti idare edebilirler. Ama buna yanaşmayan sözde siyaset dışındaki bu yapıların oyununa gelmemeliyiz.
Selamlarımla....
Yorum Yap