- 28.07.2015 00:00
Üç seneden beri büyük umutlarla yürütülen çözüm süreci şimdilik durmuş durumda. Bu süreç başlamadan önce Kürt siyasetçiler, başta Leyla Zana olmak üzere hükümetin kapısını aşındırarak bir barış sürecinin başlamasını istemişlerdi.
Bunun için Abdullah Öcalan’ın da hazır olduğu, sorunu ancak Tayyip Erdoğan’ın çözebileceğini söylemişti. Bu ve benzeri isteklerle hükümet sürece start vererek kendi milli çözümü ortaya atmıştı.
Süreç ilerlemeye başladığında ABD ve Batı dünyası Türkiye’nin içindeki bu sorunu kendi dinamikleri ile çözerse bölgede önü alınamayacak bir güç olacağını hesapladığı için kendilerine rağmen böyle bir çözümün hayata geçirilmemesi yönünde, ülke içinde kendilerinin kendi hesaplarına çalıştırdıkları güç odakları ile eski ve yeni solcuları seferber ettiler.
Süreç son sürat ilerlerken eskinin solcuları, şimdinin komprador liberalleri köşelerinde süreç aleyhine kalem oynatmaya başladılar. Paralel yapı kullanılarak, bu görüşmelerde önemli görevler yapan MİT’e operasyon yapmaya kalktılar. Süreci baltalamak için yayınlar yaptırdılar. Özellikle ABD deki derin devlet ile ilişkilerini kendisi de saklamayan gazeteci Cengiz Çandar ve Hasan Cemal köşelerinden PKK ya hitaben “ne aldınız da silahları bırakıyorsunuz?” demeye başladılar.
Eskiden Kürtlere söylemediğini bırakmayan Türk solcularda keza Kürtlerin içine sızarak onları var kuvvetleri ile iktidar aleyhine kışkırtmakla kalmadılar, Kürt siyasi hareketini idare etmeye başladılar. Bugün Kürt seçmenlerinin oyları ile ömürlerinde göremeyecekleri parlamento da azımsanmayacak sayı ile Marksist solcular temsil ediliyor.
Bütün bunlar olurken bölgenin Müslüman Kürtleri olayları yeterince irdelemeden solun eline geçen Kürt siyasal hareketine sınırsız destek verdiler. İçlerinden sadece Altan Tan Kürt siyasetinin sola kayması tehlikesine karşı uyarılarda bulundu ise de etkili olamadı. O da Müslüman bir Kürt olarak bu duruma karşı çıkıp HDP ile arasına inancı gereği mesafe koyması gerekirken milletvekilliği hevesi nedeniyle itirazları bıraktı ve araziye uydu. Yüz senelik yapılamayan şeylerin faturasını ülke Müslümanlarına ve Ak partiye kesmeye kalktı.
HDP ise solun vesayetini kabul edip, kurulduğu günden itibaren artık ne geçmişte kendilerine bin bir eziyet ve işkenceyi reva gören resmi ideoloji savunucusu sola, nede yakın zamanda KCK operasyonları ile hayatlarından bezdiren Paralel yapı ile mücadele etmek yerine bu kesimlerle beraber ak parti, Tayyip Erdoğan ve özellikle İslam karşıtlığı üzerinden mücadele yürütmeye başladı.
Demirtaş sırf Tayyip Erdoğan’ın Müslüman Kürtlerden oy almasının önüne geçmek için allanıp, pullanıp Cumhurbaşkanı adayı yapıldı. Başta Doğan medyası olmak üzere İslam karşıtı, sol ve Paralel medya tarafından desteklendi. Bütün gayretlere rağmen bir varlık gösteremese de ilerde kullanılacak bir statüye getirildi.
7 Haziran seçimlerinde ise bütün sol guruplar ve paralel yapı tüm güçleri ile çalışarak barajı geçirterek meclise sokuldu. Bunun bedelini de başta Demirtaş olmak üzere tüm Kürtleri süreci bitirterek tahsil etmeye çalıştılar ve başarılı oldular.
Artık bu saatten sonra ne HDP, nede PKK ve KCK ile bu süreci yürütmek imkanı kalmamıştır. Bundan sora, başta HDP içindeki Leyla Zana, Hatip Dicle, Ahmet Türk, Selim Sadak gibi Kürt politikacılar, bölgedeki sivil toplum kuruluşları ve İmralı ile beraber sürece yeni muhataplar çıkararak süreci ilerletmek mümkün olacaktır.
Eğer orada sivil halkında kabul edeceği yeni bir muhatap çıkarılamazsa süreç “sizlere ömür” biter. İçine solun girdiği bir yapıdan bu millete bir fayda gelmeyeceği bu olaydan bir kez daha anlaşılmış oldu. Çünkü Türk solu yapısı gereği çoğu Müslüman olan bu toplumun rahat nefes almasını asla istemez. Bu sürece de karışınca 3 seneden beri süren çatışmasızlığı bitirme başarısını gösterdiler.
Selamlarımla...
Yorum Yap