- 17.03.2015 00:00
Kadına şiddet konusunun tartışıldığı, çare arandığı bugünlerde kadın erkek ilişkileri çok yanlış bir şekilde gündeme getiriliyor.
Kadının kadın, erkeğinde erkek olarak yaratıldığı ikisinin de farklı yapıları, farklı görevleri, farklı üstünlük ve noksanlıkları çok açıkken bunlar görmezden gelinip, “ille de eşitlik” diye tutturulması aile yapısını bozacağı bilindiği için art niyetle toplumun gündemine sokulmaya çalışılıyor.
Bizim medeniyet değerlerimize göre; kadın ve erkek sadece iman konusunda eşittirler. İbadet, muamelat ve toplumsal görev ve haklar konusunda eşitlik yok, adalet vardır. İbadette kadın erkek eşit değildir. Bu konuda kadınlara bazı imtiyazlar tanınmıştır. Muamelat konusunda da, ukubat konusunda da böyledir.
Aile hayatında da durum bundan farklı değildir. Kadının aile içindeki imtiyazları erkeklerden fazla, ancak sorumluluklar çok daha azdır. Kadın ailede geçimle hiç ilgilenmez. Koca ailenin geçimini toplumda geçerli örfe göre sağlamak zorundadır. Şayet kendi malı varsa, kadın bu malını aile bütçesine katmak zorunda değildir.
İslam toplumunda kadın erkek münasebetlerinde, kadına tanınan fakat erkeğe tanınmayan hak ve imkânların kadının lehine olduğuna dair binlerce örnek sayılabilir. Ancak gerek İslam öncesi gelenekler, gerekse özellikle son asırlarda batının etkisi ile oluşan toplumsal görgü ve alışkanlıkların dünyamıza hâkim olmaya başlaması ile ibre kandının aleyhine dönmüştür.
Kadın erkek ilişkilerinde adaletin kaybolması esas problem iken, bu adaletin yeniden tesisi gerekirken, bize kadının ve erkeğin eşit olduğu mantıksızlığı ve zulmü dayatılmaktadır. Böyle tepeden inme dayatmalarda adalet tesisinin sağlanması yerine, eşitlik sağlama gayreti ve garabeti ile uğraşarak boşu boşuna aile yapısını dinamitliyoruz.
İlle kadın-erkek eşitliği diye ailelere dayatılanca adaleti ikinci plana itiyoruz. Oysa ne kadınlar erkeklerle eşit olduklarına nede erkekler kadınlarla eşit olduklarına inanmıyorlar. Biliyorlar ki; Allah kadını kadın, erkeği de erkek olarak yaratmıştır. İstisna sapkınlıkların dışında ben hiçbir kadının neden erkek olarak yaratılmadığını, dert ettiğini görmedim, duymadım. Erkeğin de, neden kadın olarak yaratılmadığına hayıflandığını bilmiyorum. Ama her iki tarafında aile içinde olabilen adaletsizliklerden çok yakındığını her Allahın günü duyup görüyoruz.
Tolum olarak bizler bu adaleti sağlamaya gayret göstereceğimiz yerde, yangına körükle gidip aile içine olması mümkün olmayan eşitlik fikrini sokarak kışkırtma yaptığımızı fark etmiyoruz. Eşitliğin her zaman adalete hizmet etmediğini, bazen eşitlemenin zulme sebep olduğunu geçen asrın sonunda iflas eden komünizm bize öğretti. Bu ideoloji ile idare edilen toplumlarda kadınların çok güç gerektiren işlerde çalıştırılarak eşitlik adına zulüm yapıldığına şahit olduk.
Ama eşitlik nutukları atan bu rejimlerde de kadına şiddet yine devam etti. Kadına şiddeti hakikaten önleyeceksek, önce zinayı kanunla yasaklayıp, hem erkekler için hem de elitler için suç sayıp kovuşturmalıyız. Zina suç iken erkekler ve zenginlerin zinaları “aşk” sayılıp gazetelerde sitayişle bahsedilirken fakir kadınların yaptığı en ağır şekilde cezalandırılıyordu.Bu adaletsizliğe rağmen zinanın suç sayılması kadına olan şiddeti azaltıyordu.
Zina suç olmaktan çıktıktan sonra kadına yönelik şiddetin arttığını istatistiklerden rahatça öğrenebiliriz. Anadolu insanının sakat namus anlayışı eşi sadece zina yapan kadını değil şüphe edileni bile cezalandırıyor. “madem devlet hesap sormuyor kendi adaletimi kendim sağlarım” anlayışı kadına şiddeti artırıyor.
Sadece zina konusunda değil, her konudaki şiddeti önlemek için Müslümanlar olarak peygamberimizin hayatını örnek almaktan başka çarenin olduğunu zannetmiyorum. Eğer Müslüman olduğumuzu söylüyorsak onun hayatı bize örnektir. Efendimiz (s.a.v) bütün hayatı boyunca kadın ve kızlarına tek fiske vurmamış, hatta gönüllerini bile kırmamıştır. Onun için kadına şiddetin panzehiri İslam ahlakı ile ahlaklanmaktır.
Selamlarımla…
Yorum Yap