Bu köşeyi takip eden okuyucularımızın hatırlayacağı üzere, biz anayasa mahkemesini ve oradaki siyasete müdahale girişimini bundan iki yıl önce gündeme getirmiştik.

       O günlerde bu yüksek mahkememiz, bize göre hem hukuka, hem de değiştirilen anayasa maddesinin metnine veruhuna aykırı olarak 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Beyin bir daha seçime girebileceğine karar vererek siyasetemüdahale etmekle kalmayıp taraf olduğu kuşkularını uyandırmıştı.

        Daha sonra, kişisel hak ihlalleri başvurularında, kimi başvuruları yıldırım hızıyla gündeme alarak karar vermesine rağmen, iktidara yakın kişilerin ve mensuplarının kişisel başvurularının adeta üstüne yatıp, bunları bugüne kadar sonuçlandırmak için hiçte aceleci davranmadığı intiba’ı yarattığını gördük.

      Anayasa mahkemesinin izlediği bu tutuma bel bağlayan muhalefet partileri işi yapılmış seçimleri iptal ettirmek için teşebbüse bile giriştiler. Özellikle Ankara büyük şehir belediye başkanlığı seçimlerinin iptali için bile bu mahkemeden istekte bulunacak noktaya geldiler. Ancak mahkeme; “bu kadarı da fazla olur” düşüncesi ile aylar geçtikten sonra başvuruları reddetti.

       İktidarın “paralel yapı” ile mücadelesini görmezlikten gelerek mahkemedeki bazı raportörlerin paralelci olduğu iddialarını görmezden geldiğini ve soruşturma gereği dahi duymadığını, adeta iktidara nazire olsun diye bizzat AYM başkanı tarafından açıklandığını hepimiz okuduk.

       Son seçim barajı iptali için yapılan başvuru ve bu konuda başkanın basına yaptığı açıklama işin üzerine tüy dikti. Başkan mahkemenin önünde ve henüz karara bağlanmamış bir konuda “ihsas-ı rey” sayılacak, böyle yorumlanacak şekilde basına açıklama yapması kabul edilemez. Bu bal gibi siyasete müdahale edildiği şeklinde yorumlanabilir. Nitekim AYM den yapılan açıklamada hatadüzeltilmeye çalışılmış.

      Bundan aylar önce kendileri ile sohbet ettiğimiz arkadaşlarımıza; “iktidar partisine kapatma davası açılabileceğini ve bu yapıdaki mahkemeden de kapatma kararının çıkabileceğini” ifade ettiğimde her zaman olduğu gibi “yok daha neler” kıvamında cevaplar aldığımı ifade etmeliyim.

      Benim bu konudaki analizime göre; birileri mevcut iktidardan kurtulmayı ölüm-kalım meselesi olarak gördükleri için, parti kapatma dâhil her türlü çalışmayı yapıyorlar. Ancak mevcut Yargıtay C. Başsavcısı anlaşıldığı kadarı ile elinde sağlam deliller olmadan böyle bir dava açmaya yanaşmadığı için onun görev süresinin bitimindensonra yeni seçilecek başsavcının dava açmasını beklediklerikonuşuluyor. Yargıtay da ki, mevcut üye yapısı ile seçilecek yeni başsavcı ile böyle bir netice ihtimal dâhilinde görülüyor.

     Yukarda sıraladığım gerekçeler iktidarında rahatını kaçırmış olacak ki; halen mecliste görüşülen yargı paketinde, Yargıtay üyelerinin sayısını artıracak yasal düzenleme yaparak böyle bir sürprizin önünü kesmeye dönük çalışmalar yaptığı görülüyor.

     Eğer bu düzenleme yasalaşırsa 130 ilave Yargıtay üyesi,50 Danıştay üyesi seçerek yüksek yargıda mevcut gurup çoğunluğunu dengelemeyi planlıyor. Bu yapılırsa yüksek yargıda çoğunluğu elinde bulundurduğu iddia edilen“paralel yapı”nın yargı darbesi yapma ihtimali bertaraf edilmeye çalışılacağı söyleniyor.

      İktidar partisi gerekli tedbirleri almaya çalışıyor olsa da;bu mücadelenin henüz sonuna gelinmediği anlaşılıyor. Bunun için çalışmaların olduğu, mevcut C.Başsavcısının zamanından önce, bu günlerde görevden çekilmesi ihtimalini göz önünde tutmak gerektiğini düşünüyorum. Eğer böyle bir şey olurda Başsavcının zamanından önce görevden çekilmesi sağlanırsa, mevcut üyeler tarafından seçilecek yeni başsavcının alelacele bir kapatma davası açarak bir iki ayda kapatma kararı alınması muhtemeldir.

     Ne diyelim, ülkede iktidar mücadelesi sandık yerine,sandık dışı alanlarda oluyor. Dünde böyleydi, bugünde böyle…

      Selamlarımla..