İNSANIN DEĞERİ NE Kİ?

  • 11.09.2014 00:00

 

        İnsanı yaratanın tarif ettiği şekilden başka şekilde tarif edip, onu üretim faktörlerinin bir unsuru olarak görürseniz metalaştırmış olursunuz.

        Bu ülke de yıllardan beri insana bir meta, madde, işgücü olarak baktılar ve öyle tarif ettiler. Bunu materyalist Marksistlerde, kapitalistlerde böyle tarif ettiler. Marksistler insanı üretimin olmazsa olmaz en değerli üretim faktörü olarak gördüler. Sermayenin önemini kabul etmeyip sadece emeği üretimin baş faktörü görüp, üretilenin emekçiler arasında pay edilmesini, sermayedarların da bu üretime emekleri ile katılmalarını mülkiyet hakkını yok ederek sağlamayı istediler.

      Buna karşılık kapitalistler de insanı üretim faktörü ve meta olarak gördükleri için onun değerini kıt olup olmaması ile ölçtüler. İnsan emeği arz ve talep meselesi yapılıp, arzın çok olması onun değerini düşürüp, az olması da değerini yükseltecekti.

       Niteliksiz ve eğitimsiz nüfusa sahip olan ülkelerden tıpkı hammadde gibi emek, yani insan ithal ederek onları üretimde ucuz işçi olarak kullandılar. Ne yazık ki; insan ve emek ihraç ederek asrımızın köle ticaretine insanını kurban eden toplumlardan birisi de bizim toplumuz oldu. İşin garibi bize bunu öyle cazip gösterecek propaganda yaptılar ki; adeta zengin efendiye köle olan, karnına bir lokma yiyecek giden köle mutluluğuna sahip olduk. Avrupa ya ihraç edilen insanımız memleketlerine izinli geldiklerinde sürekli efendilerinin zenginliğinden bahsettiler ve gözü kamaşmış köleler gibi oldular. Öyle bir zaman geldi ki; Avrupa ya ihraç edilen kaçak mal gibi kaçırıldık. Bu bugünde devam ediyor. Hem azda olsa bizden hem de diğer, özellikle Müslüman ülkelerden kaçak işçi facialarını her gün yaşar olduk. Gün geçmiyor ki; kaçak işçilerin denizlerde topluca batma haberi verilmesin.

      Ancak dünya efendileri ve onların yerli işbirlikçileri, artık üretimi daha ucuza getirmek için nasıl fabrikalarını hammadde kaynaklarına yapıp ucuz üretip rekabette güç kazanmayı seçtilerse, son birkaç on yıldan beri de üretimlerini ucuz üretim faktörü gördükleri insanların bol olduğu ülkelerde yapmaya başladılar. Bununla da kalmayıp, bu ucuz işgücü ülkelerinde emek pazarı kurarak zaten sömürülmekten canı çıkmış insanları rekabete sokup, daha da ucuza işgücü almanın yollarını aradılar.

         Diğer yerleri bilmem ama bizim ülkemizde bu işgücü pazarını yasayla kurmak için teşebbüse geçtiler. Ancak şimdilik başaramadılar. Ama pes etmek niyetinde değiller. Yeni, yeni sömürü yolları bulmakta batılıların üzerlerine kimse yoktu. Nasıl köleleri iyi çalıştırmak için onların içinden zalim kâhyalar çıkarıp köleleri ölesiye çalıştırdılarsa, şimdi de adına taşeron denen modern köle kâhyaları icat edip onlara da, hiçbir emek ve yatırımları yokken sus payı verip bu zulüm ve sömürünün devamını sağlamaya başladılar.

       Yılar önce biz; “taşeronluk köleliktir, zulümdür” diye söyleyip yazdığımızda burun kıvıranlar son yaşanan işçi cinayetlerinden sonra buna kölelik demeye başladılar. Çalışma bakanı bunu kölelik olarak tarif etmiş. Buna günaydın demek lazım.

         Aslında insana ve hayata materyalist açıdan yaklaşanlar ne komünizm nede kapitalizm ile bu sömürünün hakkından gelip, bu köleliği yenemezler. Çünkü birinde sömüren sermayedar devlet, diğerinde de, sermayedar patron . Her ikisi de insanı emek ve üretim faktörü olarak görüyorlar.

       Bu sömürüyü ancak İslam bitirebilir. Geçmişte nasıl tedricen köleliği yeryüzünden olmasa bile hâkim olduğu coğrafyadan uzun süre sildiyse, bu modern köleliği de ancak insanı kâinattaki yaratılmışların en şereflisi olarak gören İslam silecektir. Çünkü İslam insana sadece madde olarak bakmaz. Onu eşref-i mahlûk( yaratılmışların en şereflisi) olarak görür.

      Bir idarenin, hele de Müslüman olduğunu söyleyen bir idarenin günümüzde “insan pazarı” açmaya niyetlenmesi, bunu yapamayınca aracılara emekleri sömürtecek sisteme yol vermesi çok büyük bir haktan ve adaletten sapmadır.  Bunu yapanların binlerce yıl ömrü olsa hepsini secdede geçirerek tövbe etseler günahlarını affettiremezler. İster olaylarda doğrudan kusurları olsun, ister olmasın dünya da değilse bile ahrette bunun hesabı sorulur.

       Öyle ya, Dicle kenarında kurdun kaptığı koyunun hesabını idarecilerden soracağına inandığımız adl-i ilahi, sömürü ile öldürülen insanın hesabını sormaz mı? Bu yaşananları bir musibet bin nasihatten evladır prensibi ile görüp, bu kölelik düzenine derhal son vermelidirler.

        Selamlarımla..

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (www.bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız