DEVLET İDARESİNDE YENİ BİR DÖNEM

  • 8.07.2014 00:00

         

           Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İmam- Hatip çıkışlı birisi olarak aday olması, resmi ideoloji açısından bir kırılmayı ifade eder. Çünkü mezun olduğu okul devletin kırmızı kitabında düşman olarak görülüyordu. Anormal bir gelişme olmadığı takdirde Tayyip Bey bu seçimin favorisidir.

           Bu seçimin bir başka özelliği de ülke nüfusunun önemli bir kısmını oluşturan Kürtlerden de aday çıkarılmış olmasıdır. 1980 öncesi mecliste Kürt kökenli milletvekili aday olma cesareti gösterdiği için olmadık işkencelere uğramıştı. Tıpkı Müslüman kimliği nedeniyle adaylığı silahlı tehditle önlenen Ord. Prof. Ali Fuat Başgil gibi…. 

           Bu adaylıklar resmi ideolojinin ve ulus devletin tüm kırmızı çizgilerini silmiş, atmıştır. Daha bundan 15 sene evvel devletin güvenlik kurumlarınca “devlet düşmanı” yetiştirdiği iddiası ile orta kısımları kapatılıp tedricen kapısına kilit vurulmak istenen bir okulun mezunu olduğunu göğsünü gere, gere haykıran birisinin devletin en yüksek makamına favori aday olması bu düzenin sonunu getirecektir.

          Yaklaşık bir asırdan beri devletin istikametini ve kıblesini değiştirmek isteyenler, vatandaşı dönüştürüp yeni bir insan tipi inşa etmek istediler. Bu isteklerini ve projelerini hayata geçirmek için her türlü baskıyı, işkenceyi, cezalandırmayı yasaklamayı, hatta darağaçlarını işletmelerine rağmen halkın gönlündeki kıblesini değiştirip, batıya hayran nesiller oluşturamadılar. Halk her türlü yasaklamaya, baskıya rağmen imanından vazgeçmedi. Kendisine verilen her fırsatta seçim sandıklarına koşarak düzene isyanını vurguladı.

         Halkın bu isyanının daha başından sezen devletlûlar, seçim sandıklarında alınan sonuçları işlevsiz kılmak için olmadık cambazlıklar geliştirerek, halkın iradesi ile seçilen iktidarları kontrol edip, halkın yararından çok düzenin devamı için mekanizmalar oluşturdular. Bu mekanizmaların başında da cumhurbaşkanlığı kurumu geliyordu.

        Uzun yıllar cumhurbaşkanı olarak asker kişilerin seçilmesini sağladılar. Özellikle 1960 darbesinden sonra 1990lara kadar bu makama gelecek kişilerin asker olmasını silahlı ikna yöntemleri ile sağladılar. Bunu yapamadıkları zamanda sivil olduğu halde asker kafasına sahip, “düzen bekçileri” olacak kişileri seçtirdiler. 2007 yılında da bunun için çeşitli planlar yapıp uygulamaya başladılar. Ama iktidar bu planlara ve muhtıralara pabuç bırakmayınca kendilerinin yaptığı anayasayı rafa kaldıracak yargı kararları ile bunu sağlamaya çalıştılar, ama buna da millet fırsat vermedi.

        O dömen de çeşitli yollarla ikna ederek cumhurbaşkanı seçimi için meclise sokmadıkları parti,(ANAP) cumhurbaşkanını halkın seçmesi teklifini getirdi. Dananın kuyruğu da orada koptu. İktidar partisi bu teklife olumlu bir cevap verince düzeni savunanlar bu anayasa değişikliğini engelleyemediler. Gerçi dönemin cumhurbaşkanı değişikliği veto etti, ama artık ok yaydan çıkmıştı. Değişiklik yeniden çıkarıldı ve halkoyuna sunulup yasalaştı. Böylece milletin vekillerine seçtirilmek istenmeyen cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin önü açıldı.

         Halkın seçeceği bir cumhurbaşkanı geçmişte olduğu gibi sözde tarafsız olmayacak. Aksine halkın tarafında olacak, bunu seçmene vaat edecektir. Geçmişte bu makamı işgal edenler aslında halkı ve devleti iki taraf olarak algılayıp, halkın değil devletin tarafında durmuşlardı. Rejim cumhurbaşkanlarına bu rolü vermişti. Devlet ayrı, hükümet ayrı anlayışı vardı. Bu ikilik ortadan kalkacak.

        Bu açıdan bakınca bu seçimler ülkede rejim değişikliği getirecek bir netice doğuracaktır. Artık devlet ve siyaset ayrılığı ortadan kalktığı için halkın oyu ile seçilen cumhurbaşkanı halkın isteklerini rejimin ve devletin teamül ve geleneklerini değiştirecek, bu durum yasal ve anayasal değişiklikleri zorlayacak ve ister istemez rejim değişikliği kendisini dayatacaktır.

       Cumhurbaşkanını halkın seçmesi, seçilecek olanın kimliğine bağlı olarak, ya değişimi sağlayacak veya bugüne kadar özgürlükler adına olan kazanımlardan vazgeçmek anlamına gelecektir. Başta inanç özgürlüğü olmak üzere tüm kazanımlarımızın davamı statüko yerine değişimi savunan kişinin o makama gelmesine bağlıdır.

        Eğer statükoyu avunan ithal aday kazanırsa bu millet yeniden inanç özgürlükleri ve özellikle başörtüsü özgürlüğü konusunda yeniden mücadeleye hazır olmalıdır. Unutmayalım başörtüsü yasağı yıllarca bir mahkeme yorumu ile sürdürüldü. Yeniden böyle bir kararı başörtüsüne karşı, karısının başı açık bir cumhurbaşkanı çok rahat aldırır. Bu da sanıldığı kadar zor değildir.

           Selamlarımla…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (www.bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız