NECİP FAZILDAN FETHULLAH GÜLENE MİLLİ GÖRÜŞ KARŞITLIĞI

  • 19.02.2014 00:00

             Gazete köşesinde yazılan yazı ve yorumlar, daha ziyade güncel olaylara ilişkin mesaj vermek üzere yazılır. Bugün yazmaya çalışacağım yazı peşinen söyleyeyim ki, böyle bir yazı değil.

             Bu yazıyı yazmaktaki gayemiz, bugün olanları, yaşananları anlamamıza yardımcı olmak üzere geçmişte yaşanan ve günümüzde unutulmuş olan olayların hatırlanmasına ve bugünün anlaşılmasına karınca-kararınca yardımcı olmaktır.

            Kısaca hatırlayacak olursak, ülkemizdeki İslami yapılardan nurcular ve Necip Fazıl’ın önderliğindeki büyük doğucular, özellikle 1977 yılından sonra amansız milli görüş karşıtlığı yapmaya başladılar.

           1973 genel seçimlerine ilk kez giren milli görüş’ün başarılı olacağına ihtimal vermediklerinden onunla pazarlığa girişmeyen bu iki hareket, bu seçimlerde umulanın üzerinde başarılı olup, iktidara da ortak olunca bundan pay almak üzere pazarlığa başladılar.

            1973 seçimlerinde parti içerisinde 14 nurcu milletvekili varken bununla yetinmeyip, daha fazlasını talep eden nurcular, daha fazlasını alamayınca çeşitli bahanelerle parti ile yollarını ayırmış ve soluğu Demirel’in yanında almışlardı. Müslümanların eleştirilerinden çekindikleri içinde, partinin anarşist ve teröristleri affettiği iftirasını atmışlardı. Oysa bu af yasası ile binlerce nurcu ve Müslüman hapisten kurtulmuştu. Teröristlerin affını ise anayasa mahkemesi eşitlik kuralı gereğince sağlamıştı.

            O günlerde tıpkı şimdi olduğu gibi, istifalar toptan olmamış, zamana yayılarak her hafta birisi ayrılıp, konunun sürekli gündemde tutularak partinin zayıflanması hedeflenmiştir. Bunda da kısmen başarılı oldular. O günden sonra milli görüşe en büyük karşıtlığı sergileyen cemaat olarak faaliyetlerini sürdürdüler. Süleyman Demirel artık kendisi MSP ile uğraşma gereği uymuyor, bu konudaki propagandayı, nurcuların yeniasya gazetesine havale ediyordu.

            Fethullah Gülen o zamanlar henüz bu kadar şöhretli değilken, o da İzmir de verdiği vaazlarında bu işi yapmaya çalışıyordu. Cami kürsülerinden milli görüş liderine, şimdi Tayyip beye yaptığı beddualardan daha da beterini yapıyordu. Bu konuyu geçenlerde eski MGV başkanı Nevzat Laleli de dile getirmişti.

           1973 seçimlerinde MSP’ nin başarısından etkilenen bir kesimde Necip Fazıl’ın büyük doğu cemiyetiydi. 1977 seçimlerine giderken Necip Fazıl kendisi partiye giderek bir pazarlığa girişir. Rahmetli Erbakan Hocaya kendi üslubu ile; “Benim seçeceğim 50 vilayette büyük doğu kadrolarından 50 kişiyi listelerin başına koyarsan Anadolu da üzerine basmadığım taş kalmamak üzere propagandanızı bizzat yaparım” diye pazarlığa girişir.

           Erbakan hoca da konuyu genel idare kuruluna getirir. Genel idare kurulu bu pazarlığa sıcak bakmayınca Necip Fazıl Erbakan hocaya, yazdığı yazılarda hakaretler sıralamaya başlar. Onu kibirli bir insan olarak vasıflandırarak, meşhur “gurur heykeli” benzetmesini yapar. Bununla da yetinmeyerek, soluğu MHP de alır ve 1977 seçimlerinde bu partiye çalışır.

         Bir taratan Nurcusu, Süleymancısı ve büyük doğucusu, bir taraftan diğer muhalefet partileri hepsi birden MSP karşıtlığında birleşirler, siyasi partiler birbirleri ile mücadeleyi bir yana bırakarak sadece MSP ile mücadeleye başlarlar. Neticede MSP 1973 seçimlerinde aldığı oyu almasına rağmen milletvekili sayısında epeyce bir azalma olur. Maksat artık hâsıl olmuştur.

          Necip Fazıl tepki olarak gittiği MHP de umduğunu bulamayınca; parti kongresinde kendisine “bozkurt üstat” diye slogan atılınca buna bozulmuş, “ben köpek değilim” diyerek orayı da terk etmiştir.

         Ama damarlarlına kadar işleyen milli görüş ve Erbakan karşıtlığı onu hiç terk etmemiş ölene kadar bu yolda yürümüştür. Bunun delili de 1978 den öldüğü tarihe kadar kaleme aldığı 13 adet kitap hacmindeki “rapor” isimli risaleler ile işledi. Bununla da kalmayıp 12 Eylüle açıkça destek oldu. Kendisinden sonra onun işareti ile büyük doğucular anavatan partisi içine girip siyaset yaptılar. Bunlardan istisna olan şimdiki Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül dür.

        Abdullah Gül aileden milli görüşçü olduğu için Anavatan içinde birçok dostu olmasına rağmen bu partiye gitmemiş. 1991 seçimlerinde çevresinin de arzusu ile RP den siyasete girmiştir.

        Geçmişte yaşanan bu olayların günümüzdeki yansımalarına gelince cemaat çevreleri tıpkı 1977 de olduğu gibi büyük doğucuları ve diğer İslami cemaatleri de yanlarına alarak Ak partiye bir operasyon planlıyorlar. Kendisi de büyük doğu ekolünden gelen Abdullah Gül’ün de kendi yanlarında olması için gayret sarf ediyorlar. Oysa yukarıda ifade etmeye çalıştığım gibi Abdullah Bey diğer büyük doğucuların aksine daha seksenlerde tercihini milli görüşten yana koymuş bir siyasetçidir. Ömrünün hiçbir döneminde cemaate yakın olmamıştır.

         Şimdilerde makamının gereği meselelere soğukkanlılıkla bakmaya çalışması, mümkün mertebe tarafsız olarak çalışması kimseyi olmayacak hesaplara sokmamalıdır. Anadolu’nun çeşitli yerlerindeki eski ANAP’lı ve büyük doğucu siyasetçilerin bu kavgayı Tayyip Erdoğan’ın kişisel kavgası olarak nitelemesi yanlış hesaplar yapmalarına yetmeyecektir.

         Üstelikte; büyük doğuculardan bazılarının da cemaatinde yardımı ile bugün cezaevlerinde haksız yere çile doldururken ben hakiki büyük doğucularında cemaate umdukları desteği vereceğinden kuşkuluyum. Bugün ne büyük doğuyu yönlendirecek bir Necip fazıl var, nede kendisine yapılan haksızlıkları sineye çekecek Erbakan var.

         Bugün cemaatle dişe diş mücadeleye karar vermiş, buna hayatını adamış bir başbakan var. Akıllarını başarına alıp, cumhurbaşkanını yanlarına çekecekleri gibi bir ham hayale kapılmamalıdırlar. Günümüzün şartları ile 1977’nin şartları bir değil.

         Selamlarımla… 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (www.bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız