- 17.02.2014 00:00
Gezi ayaklanması sırasında Kabataş ta bir grup, gözü dönmüş sarhoş magandanın o sırada yoldan geçen başörtülü, bebek arabasında çocuğu ile beraber geçen bayanı edepsizce taciz etmişlerdi. Sadece tacizle de kalmayıp, darp ettikleri, çocuk arabasını devirip, çocuğu düşürdükleri, bayanın üzerine bevl ettikleri yazılmış, televizyonlarda haber olarak verilmişti.
Olayın mağduru olan hanımın kayın pederi bunu doğrulamış, mağdur bayan adli tıp kurumuna sevk edilerek darp edildiğine dair rapor almıştı. Bu olay üzerine her vicdanlı insanın infial etmesi gibi başbakan da infial ve üzüntülerini dile getirerek olayın faillerinin yakalanıp, adalete teslim edilmesi emrini vermişti.
Vermesine vermişti, ama olayın failleri bir türlü polis tarafından tespit edilip, savcılığın önüne çıkarılamamıştı. Bugünkü teknolojik imkânlarla her türlü suç failini, anında eliyle koymuş gibi yakalayan polis, her nedense bu olayın faillerini bir türlü yakalayamamıştı. Oysa İstanbul şehrinin her santimi mobese kamaraları ile gözleniyordu. Eğer gerçekten istenseydi, bu olay bir günde aydınlatılabilirdi.
Öyle anlaşılıyor ki; polis bu olayı aydınlatmak için acele etmemiş, hatta aydınlatmak için çaba da sarf etmemiş. Hatırlanacağı üzere gezi olayları başladığında, birkaç kişinin “mutlu azınlık” hareketi iken, polisin yangına benzin dökmeye benzetilecek acımasız müdahalesi ile kamu vicdanını rahatsız etmiş ve olaylar büyümüştü. O günlerde ben ve benim gibi birçok kişi bu olayların şirazesinden çıkmasına paralel yapının rolü olabileceğini açıkça yazmıştık.
Olayları çığırından çıkardığına şüphe olmayan polisin, soruşturmayı da şirazesinden saptırdığını, hem bu başörtülü bayana saldırı olayında, hem de camide içki içilmesi olayından anlaşılıyordu.
Camide içki içilmesi olayını örtbas etmek için cami görevlilerinin tehdit edildiği, baskı ile içki içilmediği yönünde ifade verdirildiğini hepimiz tahmin ediyoruz. Gerçi inkâr yönünde ifade verseler de camide ayakkabılarla gezdikleri kızlı erkekli sarmaş-dolaş dolaştıkları ve bira kutularının yerlerde olduğunu gördük. Eğer içki içilmediyse bira kutularının orada ne işi olduğunu kimse açıklamadı.
Taciz ve darp olayında, cami olayında birilerinin kayıt yapan kameralar ile oynadığı daha doğrusu kayıtları sildiği anlaşılıyor. O günlerde başbakana olayın kayıtları olduğu yolunda bilgi verilmiş, başbakan da bu bilgileri paylaşacağını ilan etmişti. Ancak bu kayıtlarla birileri oynayarak, hem olayların faillerinin yakalanmasının önüne geçmiş, hem de başbakan toplum nezdinde yalancı duruma düşürülerek bir taşla iki kuş vurulmuş.
Ama gerçeklerin saklansalar da, bir gün açığa çıkmak gibi bir huyları vardır. Bu olaylarda er veya geç tüm çıplaklığı ile açığa çıkacaktır. Taciz ve darp olayını çekilen kameralardan izleyen birçok şahit var. Bunların hepsi de gazeteci, başta İsmet Berkan olmak üzere değişik meşrep ve görüşten birçok kişi bunları izlemiş ve izlediklerini köşelerinden paylaşmışlar.
Şimdi başbakanı yeniden suçlamak, yalancı duruma düşürmek için mobese kameralarının görüntüleri yeniden tanzim edilerek basına servis edilmiş. Bunu üzerine muhalefet partileri, cemaat basını ve onlarla aynı yönde yayın yapan basında durmadan propaganda yapılıyor. Dertleri hem başbakanı yalanlamak, hem de İslam’a ve Müslümanların mabedine, namusuna saldıranları gözlerden saklamaktır. Bunu o kadar hoyratça yapıyorlar ki, adeta milleti salak, aptal yerine koyuyorlar.
Bu gerçekler şimdilik gündem saptırmak için saklansa da bir gün su yüzüne çıkacak. Olayı görüp şahit olan vicdanlı birileri mutlaka çıkacaktır. İsteyen istediği kadar yalanlamaya, olayın görüntülerini seyreden gazetecileri tehditle susturmaya çalışsın. Ben şahsen hem caminin saygısızca, hayâsızca işgal edildiğine, içinde içki içildiğine, hem de bu başörtülü kadına rezilce ve namussuzca hakaret edildiğine kesin olarak inananlardanım. Bu din düşmanlarının geçmişte yaptıkları, bu olayları da yaptıklarının en sağlam delilidir.
Bunların başörtüsü ve cami düşmanlığını bilmediğimizi, unuttuğumuzu sanıyorlarsa aldanıyorlar. Paralelcilerin başörtülüleri hep arkadan vurduğunu da unutmadık. Bunlara sadece manevi değerlerimizin düşmanları ve bakanlıkları ellerinden alınan bakan eskileri inanırlar. Aslında onlarda inanmazlar ama kinleri ve nefretleri, intikam duyguları onları inanır gibi gösterir. Utanmazlar neredeyse mağduru suçlu ilan edip, geçmişte birçok olayda yaptıkları gibi işin içinden çıkacaklarına iman etmişler.
Paralel yapı çökmeye başlayınca her iki konuda da orijinal görüntüler ortaya çıkacak veya olayı gören vicdan sahibi şahitler vicdanlarının sesi ile ülke insanının namusuna ve mukaddeslerine saldıranlar adalet önünde hesap vermelerini sağlayacaklardır. Bundan eminim.
Selamlarımla…
Yorum Yap