- 18.01.2014 00:00
Bugün bazı basın organlarında, Ak Parti genel başkan yardımcısı Süleyman Soylu; “Erdoğan olmasaydı Erbakan hapiste ölecekti” diye bir tez ortaya atmış. Bu aslında “tez” denmeye değecek bir değerlendirme bile değil. Ama nezaketen “tez” diyelim. Uydurma ve yalan duymuştuk, ama böyle kuyruklusunu duymamıştık.
Her safhasını içimiz kan ağlayarak izleyip yaşadığımız, tarih ve Allah huzurunda şahitlik yapacağımıza inandığımız hocamızın yargılanma ve hapsedilme süreci hiçte Süleyman Soylu’nun iddia ettiği gibi olmadı. Şimdi aklı sıra SP’lileri bu konuşmalarla Ak Partiye çekeceğini sanıyor.
Hepimizin bildiği gibi cemaatin emniyet ve yargı içine eleman yerleştirme iddiaları, 1980lerden beri yazılıp, söyleniyordu. 28 Şubat sürecinde ülkemizdeki İslami kuruluşların üzerinden toptan silindir geçerken bilinen nedenlerden ötürü cemaatin devletteki hiçbir elemanı zarar görmemişti. Aksine kamudaki yerlerini daha da sağlamlaştırmışlardı. Onlarda Süleyman Soylu gibi rakiplerini Erbakan hoca üzerinden vurup milli görüşçülere 28 Şubatta zarar gördüklerini yutturmaya çalışıyorlar.
Bir zamanlar hem Ak Partililerin hem de cemaatin ortak hasmı sayılan rahmetli Erbakan hocayı meğer iki tarafta ne kadar çok severlermiş de bizim haberimiz yokmuş. Ama yemezler, kiminiz sevmediğinizi söylerdiniz, kiminiz gömleği çıkardığını ilan ederdi. Şimdimi aklınız başınıza geldi?
Fazilet partisi döneminde bu partinin bölünmesine karar veren odaklar, partiyi yenilikçiler ile cemaat eliyle bölerken tek endişeleri, siyasette tecrübesi ve zekâsı ile olmadık tuzaklardan kurtulmuş bulunan Erbakan hocanın bu planları da bozacağı endişesiydi. Bu endişelerini izale etmek için onun siyasetten ebediyen uzaklaşmasını sağlayacak bir sonuç almak üzere uyduruk bir “tirilyon davası” icat edildi.
Bu davanın hangi şartlarda açıldığını, hangi hukuki ortamda yargılama yapıldığını umarım ilerde ibretlik bir olay olarak hukuk fakültelerinde okuturlar. Bu yargılamaları o dönemde takip edenler yazıp bırakırlar. Delillerin sanık aleyhine olması için nasıl uğraş verildiğini tarih mutlaka yazacaktır.
Kendilerini ellerinden tutup, siyaset sahnesine çıkardığı talebelerinin bu yargılamalara nasıl bigâne kaldıklarını unutmadık. Kendilerinden Erbakan hocayı bu zulümden kurtarmaları istendiğinde, “biz şahsa özel kanun çıkaramayız” diye nasıl topu taca atma gayretini gösterdiklerini hepimiz görmüştük. Bunu da hem başbakan hem de dönemin adalet bakanı basın önünde gururlanarak dile getirmişlerdi.
Bununla da kalmayıp, çıkardıkları ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkındaki kanun tasarısı, 3 yıldan az ceza alanların doğrudan açık cezaevine gönderilmesi hükmünü sadece Erbakan hoca istifade etmesin diye( çünkü cezası yıl 4 aydı) 2 yıla indirdiklerini görmüştük. Meclis kulislerinde bu konuda sohbetler yapıldığını ve bazı yetkililerin “ malum şahıs istifade etmesin diye değişiklik yapıldığı” iddiasını herkes duymuştu.
Erbakan hoca cezası kesinleşince kendisine cezaevi arayışına girmişti. Ama çevresindeki insanlar onun hizmetleri ve ilerlemiş yaşına rağmen bunun olmaması gerektiğini içleri kan ağlayarak savundular ve işi kendi seyrine bırakmaya karar verdiler. (Bu konudaki hatıralarımı zamanı gelince daha kapsamlı olarak anlatmayı düşünüyorum.)
Konu Erbakan hocamız olunca kılını kıpırdatmayıp, onun cezaevine girmesini sağlayanların, İslam dünyasından gelen tepkilere direnemeyip, sonrada çıkaranların şimdi sıkışınca bu konuyu kendi marifetleri imiş gibi gündeme getirmeleri bu konudaki acı hatıralarımızı depreştirmeleri kendilerine bir yarar sağlamaz. Sadece bizim gibilerin gönlünde kabuk başlamış yaraları kanatır. Cemaatle yaptıkları mücadelede de kendilerine artı puan da sağlamaz. İki tarafında bu konuda birbirlerinden farkı yok.
Çünkü o günlerde dünya Müslümanlarının gönlünde taht kurmuş 80 yaşındaki bir Müslüman siyasetçi için “kişiye özel kanun olmaz” diyenlerin daha sonra sıkışınca 40 yaşındaki bir devlet memuru, MİT müsteşarı için jet hızıyla alenen kişiye özel kanun çıkarmaktan sakınmadıklarını gördük. O günlerde “ilkeli” olduklarını savunanların daha sonra ilkesizlikleri nasıl da sırıttı. Bunların ilkesizliği sadece bununla da kalmadı. Ama konumuz bu değil.
Süleyman Soylu ve partisi cemaatle mücadelelerinde rahmetli hocamızı istismar etmesinler. Bilmediği, takip etmediği anlaşılan bu konuda, ucuz değerlendirmeler yapmamalıdır. Eğer yaparsa; onların tutarsızlıklarını ve planlarını deşifre edecek, gerçekleri bilen, balık hafızalı olmayan insanları karşılarında bulurlar.
Selamlarımla…
Yorum Yap