- 15.12.2013 00:00
Bugün cemaatle ilgili yazı yazmak istemiyordum. Ancak bir konudan ne kadar uzak durmaya çalışırsanız çalışın, gelip gözünüzün içine girermiş. Bu konuda da arka arkaya yazdığım yazılardan sonra, artık okuyucuları bıktırmamak için yazmamaya karar vermiştim.
Ancak haber sitelerini okurken saadet partisi genel başkanı Mustafa Kamalak’ın “hükümet cemaati bitirmek için üstüne gidiyor” başlıklı haber dikkatimi çekti. Habere bakınca saadet partisi genel başkanının bunu bir tespit olarak dillendirmediği, düpedüz cemaatten yana tavır aldığını şaşırarak gördüm.
Kamalak’a göre; cemaat şimdiye kadar çok hayırlı işler yapmış, tüm dünyada çok iyi işler başarmış. Ama hükümet “düşmanca” bir tutumla cemaate kötülük yapmak, onların önünü kesmek için dershaneleri kapatmak istediğini söylüyor.
Bunu anlatırken de öyle bir alakasız misal veriyor ki; evlere şenlik. Düzeltmeye kalksan düzeltilecek bir tarafı yok. Tevil ve tefsir etmeye kalksan, edilen söz, tevil götürmeyen….sözlerden.
Kamalak’a göre; bugün cemaate yapılan şey, vaktiyle 12 Eylülde Yüksek İslam enstitülerine yapılan haksız dönüştürme gibi imiş. El insaf.. Bir kere yüksek İslam enstitülerindeki dönüşümünü bizzat o okulda okuyan bizler 1970lerde her platformda kendimiz istedik. İstemekle kalmadık, bu okulların akademi ya da fakülte olması için düzenlenen boykotları destekledik.
İşin garibi biz akademi veya fakülte olmak için boykot yaptığımızda bizzat Fetullah hoca ve onun çevresindeki insanlar bizim boykotumuzu terör faaliyeti imiş gibi bize karşı cephe almışlardı. Bu konudaki hatıralarını yazan eski diyanet işleri başkanı ve din eğitimi genel müdürü Tayyar Altıkulaç halen o karşıtlıktaki hızını alamadığı için bugün bile “bu boykotu akıncı teröristler planladı” diye nefretini kusmaktadır.
Böylesine mücadelelerle kazanamadığımız bir hakkı 12 Eylül idaresi yaptığı üniversite reformu ile istemeyerekte olsa bize verdi. Koskoca harekete genel başkanlık yapan bir insan bu demeci Samanyolu televizyonunda cemaat’e için verirken hiç olmazsa kendi teşkilatındaki yüksek İslam mezunu, ilahiyat mezunu
insanlara sorardı. Bunu yapsa eminim ki kendisine işin aslını anlatırlardı. Bugün bu okullardan mezun olan hiç kimsenin bu okulların ilahiyat fakültesine dönüşmesinden şikâyet edene rastlamadım. Hatta Y.İ. E mezunları bile göğsünü gere, gere “ben ilahiyat mezunuyum” dediklerini Allah aşkına birisi bu genel başkana anlatsın.
Gençliğimizi ve ömrümüzün nerdeyse tamamını uğruna harcadığımız, halende, kalan ömrümüzü harcamaktan çekinmeyeceğimiz milli görüş hareketinin bu ellere kalmasından duyduğum üzüntüyü anlatamam. Bir hareketi kendi kadroları vasıtası ile tasfiye bu olsa gerekir.
Bu genel başkanın daha önce yaptığı Suriye ziyaretini eleştirdiğim için saadet partili kardeşlerim sitemlerini bana iletmişlerdi. Bende genel başkan buraya geldiğinde konu ile ilgili kendisi ile bir görüşme yapıp ne dediyse onları bu köşede yazdım. Bu sohbetten edindiğim kanaat; “düşmanımın düşmanı dostumdur” anlayışına saplanıldığı idi.
Bu olayda da; aynı sakat anlayışın sürdürüldüğünü görüyoruz. Üstelikte cemaat; hükümeti “kamu kadrolarına milli görüş kökenlileri yerleştiriyor” diye suçlarken. Buna göre, ya saadet partisi üst yönetimi de, tıpkı cemaat gibi milli görüşçülerin etkinliğinden şikâyetçi, ya da milli görüşün bugünkü yönetimi, cemaatin rahmetli hocamıza 28 Şubat sürecinde yaptıklarını doğru buluyor.
Durum ne olursa olsun benim için ne cemaatin başta rahmetli hocamıza yaptığı, nede saadet partisi üst yönetiminin bu konudaki pozisyonu kabul edilebilir değildir. Ömrüm olduğu müddetçe fetullah hocanın kanal D televizyonunda rahmetli hocamıza ve onun partisine söylediği sözleri unutmam mümkün değildir.
Keza, saadet partisi yüksek istişare kurulu başının Konya da hocamıza ve onun tek erkek evladına ettiği kem sözleri de unutmam mümkün değildir.
Selamlarımla…
Yorum Yap