BU İŞ BİTMİŞTİR…

  • 4.11.2013 00:00

          31 Ekim 2013 gerçekten tarihi bir gündür. 50 yıldan beri kanayan yara olan Müslüman kadınların başörtüsü yasağı meselesi tarihe karışmıştır. Artık ülkede kanlı bir Kemalist darbe olmadıkça hiçbir siyasi iktidar ne kadar büyük çoğunlukla gelirse gelsin bu parlamentodan yasakları hortlatacak yasa çıkararak bu konuda yasak koymasının devri tamamlanmıştır.

          Aslında bu yasakların kalkmasının anahtarını 2010 kısmi anayasa değişikliği sağlamıştır. Bu değişikliklerden iki yıl önce, başörtüsü yasağını kaldırmak üzere yapılan anayasa değişikliğinden dolayı iktidar partisini kapatmaya kalkan anayasa mahkemesinin yapısının değiştirilmesi bu yasakları kolayca kaldırma imkânı vermiştir. Eğer bu değişiklik olmayıp, 2010 öncesi yapısı devam etseydi, bu uygulamalar hemen anayasa mahkemesine taşınıp, anında önüne engel konulur ve buna teşebbüs eden iktidar partisi de daha önce milli görüş partilerine yapıldığı gibi kapısına kilit vurulurdu. 

        Başörtülü milletvekillerinin daha önce Merve Kavakçının başına gelen linç hareketi ile karşılaşmamaları CHP’nin geçmişte DSP tarafından yapılan zulüm dolayısı ile halkın bu partiyi sandığa gömmesi olayından ders çıkarmasına bağlamak gerekiyor. Nitekim konu ile alakalı yazdığımız bir yazımızda bu ihtimali gündeme getirerek böyle bir durumun seçmen nezdinde CHP’nin yok olma ihtimalini gündeme getirmiştik. Bizim görüp analiz etmeye çalıştığımız bu gerçeği CHP idarecileri de görmüş olmalılar ki, bu konuda göstermeyi planladıkları tepkilerden geri adım atmışlardır.

         Her ne sebeple olursa olsun, CHP bu konuda seçmeni düşünerek, halkın iradesini kale almış olması dolayısı ile partisinin Türk seçmeni nezdinde itibarını yükseltmiştir. Bunu kerhen yapmış olsa bile ileriye dönük olarak kendisini bağlayan bir politika izlemiştir. Bunun bundan sonra bir dönüşünün olacağını düşünmemek lazım. Eğer ileride; “sarhoştum aydım, şimdi caydım” çizgisine gelirlerse halk nezdinde kayıpları şimdi karşı çıksalardı uğrayacakları itibar kaybından daha fazla olacaktır.

        Zaten bu yasağı savunmaktan CHP yede gına geldi. Bu politika değişikliğinin ipuçlarını uzun zamandan beri veriyorlardı. Son noktayı bugün koyarak bu çorbada tuzlarının bulunmasını sağladıkları için inançlı kesimlerin önüne daha bir başı dik olarak çıkıp, “bizde inançlı insanların örtünmelerine karşı değildik, ama bazı çekincelerimiz vardı” diyebilirler. Böylece halkın bir kesimi ile aralarındaki asırlık soğukluğu gidermenin kapısını aralamış oldular.

           Peki, CHP bu noktaya nasıl geldi? Veya şöyle sormak daha uygun olur. 1999 yılındaki siyasi atmosfer olsaydı, CHP ve Kılıçtaroğlu, DSP ve Bülent Ecevit’in gösterdiği şiddet ve celadeti gösterip “ atın bu kadınları dışarı” diye bağırır mıydı? Bunu bilmemiz mümkün değilse de tahmin yapmamızın önünde her hangi bir engel yoktur.

          Bülent Ecevit,1970ler den başlayarak her fırsatta “inançlara saygılı laiklik” diye inançlı kesimlerle partisini barıştırmak iddiasın gütmüş, daha da önemlisi siyasi yasaklı olduğu günlerde başörtüsü yasağına karşı olduğunu verdiği sayısız röportajda dile getirmişti. Buna rağmen, kendisi iktidara gelince amansız bir başörtüsü düşmanına dönüşüp, seçilmiş milletvekilini linç ettirmeye kalkmıştı. Hâlbuki ömrünce başörtülülere mesafeli durmuş, bürokraside başörtülü hademelere bile tahammül edemediğini düşündüğümüz Kılıçtaroğlu’nun bugün gösterdiği tavrı göstermesini beklenemez. Ama yukarıda belirttiğimiz gibi bundan sonra gelişecek konjonktüre göre geri dönüşte mümkün değildir. Bu da başörtüsü konusunda direnen toplumun büyük bir bölümünün siyaseti sığaya çekmesidir.

         Elli seneden beri “ya inancın, ya eğitimin” veya “ya inancın, ya işin” diye tercihe zorlananların bugün siyasete; “ ya özgürlüğe razı olursun ya da seni sandığa gömerim. Tıpkı daha önce Ecevit’e yaptığım gibi” diyerek kırk katır mı? Kırk satır mı? İkilemini CHP’lilerin önüne koymuş ve kazanmıştır. Netice de alınmıştır. Şimdi devlete düşen göreve gelince;

        Bu yasaklar nedeniyle şimdiye kadar mağdur olmuş olanların maddi ve manevi zararlarının, parlamentoda temsil edilen bütün partilerce giderilmesi konusunda da aynı yaklaşımı beklemek bu insanların hakkıdır.

        Geçmişte 1402likler olarak bilinen darbe mağdurlarına verilen hakların tamamı bu mağdurlara da verilmelidir. Devlet insanlık önünde bu mağdurlardan özür dileyip, onları başarıları nedeniyle kutlayıp, selamlamalıdır.

         Selamlarımla….

          

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (www.bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız