- 7.10.2013 00:00
Her yıl olduğu gibi bu yılda TBMM yeni yasama yılı faaliyetlerine başlaması nedeniyle cumhurbaşkanı Abdullah Gül daha önceki yıllardan farklı bir konuşma yaptı. Bu seferki konuşma eski konuşmalarından daha değişikti. Cumhurbaşkanlığına veda konuşması olduğuna hiç şüphe yok. Daha ziyade, köşk sonrası siyasi hayatına ilişkin ipuçları verdiği yorumları yapıldı.
Konuşma nedense, liberallerin, batıcıların ve gezi parkı eylemlerine destek veren sermaye kesiminin çok beğenisini kazanmış. Daha dün sayılacak bir geçmişte, cumhurbaşkanı seçilmesin diye verilen muhtıralara alkış tutanlar, cumhuriyet mitingi düzenleyenler, bugün katıksız Abdullah Gül taraftarı kesilmişler. Onu yere göğe koyamıyorlar.
Bu sevginin sebebi herkesin merakını çektiği için basında bolca sorulup, tartışılıyor. Hemen hepsi de, cumhurbaşkanının başbakandan daha demokrat olduğunu anlatıyor. Çünkü onlara; “Ak Partinin alternatifi yine Ak Parti içinden çıkar” hükmünü çoktan vermişler. Mevcut muhalefetten kendi tabirleri ile “bir cacık olmaz” gerçeğini kafalarına kazımışlar.
Tüm dikkatlerini iktidar partisine dikip, acaba bir aykırı ses duyabilir miyiz? Veya bir sızıntı ve çatlak bulup, buradan bir bölünme yolu açabilir miyiz? Arayışına dikkat kesilmişler. Hâlbuki bunun yerine dikkatlerini hükümetin yanlış ve noksanlarını tespite yöneltseler, bunların doğru şekillerini proje haline getirip, halka sunsalar, bu parti içinden alternatif arama gayretinden daha iyidir.
İşte yeni yasama yılı açılışında yapılan konuşmaları inceleyip, bazı beyanları cımbızla seçip, bunlardan suni bir ayrılık umudu yeşertmeye kalkışmaları kaçınılmaz oluyor. Bu yılda böyle oldu, üstelik aradıkları şifreli bazı mesajları da yakalamışlar.
Cumhurbaşkanı da bu konuşmalara iktidardan umudunu kesmiş, ayaklanmacı zenginlerin dikkat kesileceğini bildiği için onlara sanki inceden mesajlar veriyor. Mesela; gezi ayaklanmaları konusunda ilk günden beri hem kendisinin hem de başbakan yardımcısının, başbakana olmadık hakaret edenleri “masum göstericiler” olarak nitelemesi çok nahoş bir yaklaşım olmuştur. Hepimizin gözü önünde cereyan eden olaylardaki bu göstericilerin daha ilk günden başbakana ve onun ailesine ağza alınmayacak küfürler etmeleri bir vatandaş olarak beni çileden çıkardı da, siyasette ilk günden beri birlikte olduğu, cumhurbaşkanını ve başbakan yardımcısını neden çileden çıkarmadı? Bunu çok merak ediyorum.
Hem ülkemizdeki tuzu kuru holdingcilerin, hem eskiden beri ülkemizin başına bela olan ateist ve komünistlerin, hem Hıristiyan, batının ve ABD’nin, hem de İsrail dâhil tüm Siyonistlerin, planlayıp desteklediği bir ayaklanmanın başlangıcının masum gösterilmesi, Tayyip Beye yapılan küfürleri bana göre görmezden gelmek ve aklamakla aynıdır.
Konuşmanın tamamını inceleyenlerin fark edeceği gibi bu nokta, cumhurbaşkanı ile başbakanın ekipleri arasındaki en önemli ve onulmaz bir kırılma olduğunu göreceklerdir. Bu gerçekten de bir bölünmenin sinyali olarak alınabilir. Eğer bir bölünme olacaksa tamda bu nedenle olabilir. Yoksa cumhurbaşkanının siyasete devam edeceği yolundaki mesajı bir bölünmenin işareti olamaz.
Hepimiz biliyoruz ki; kim olursa olsun Tayyip beye rağmen o partide genel başkan olamaz. Olsa da partinin az bir kısmından başkası o partiden kopar. Geriye de, hortlatılmış bir merkez sağ ANAP veya DYP kalır. Hortlağı da uzun süre ayakta tutmak, yaşayanlar açısından tehlike olacağı için toplum dinamikleri onları çabucak yeniden siyaset kabrine gömerler.
Yani iktidar partisini bölerek ölmüş ideolojileri hortlatmak bu iktidardan memnun olmayanların işine yaramaz. Yeni projeler ve alternatif fikirlerle halkın karşısına çıkıp, yeni şeyler söyleyerek oy talep etmek daha demokratik, daha akılcı yol olsa gerekir.
Selamlarımla….
Yorum Yap