KILAVUZU KARGA OLANIN….

  • 15.07.2013 00:00

         Gerek ülkemizdeki gezi parkı bahanesiyle darbecilerin ayaklanma ve isyan girişimleri, gerekse Mısırda seçilmiş Cumhurbaşkanını alaşağı etmek için ayaklanan ve darbe yaptıranların durumları ve onların destekçileri bazı gerçekleri bize apaçık gösterdi.

         Buna göre; Müslüman toplumlar kendi din ve medeniyetlerine dayanan, çağın gerçeklerini özümsemiş insanların mutluluğunu hedefleyen, gerçekten adil bir sistemi kendi dinamikleri ile ortaya çıkarıp, yürürlüğe koymadıkça batının soytarısı olmaktan kurtulmayacaklardır.

        Adına demokrasi denilen soytarılığın kuramını kuranlar, bu kuralları istedikleri gibi, işlerine geldiği gibi değiştiriyorlar. Nede olsa bunun telifinin kendilerine ait olduğunu söyleyip, oyunda yenilince; “verin topumu ben gideceğim” diyen şımarık zengin çocukları gibi istedikleri yerde, işlerine gelen kurala göre irca edilen demokrasi oyununu bozmaktan sakınmıyorlar.

        Daha önce “demokrasinin ilk şartı yönetimlerin seçimle el değiştirmesidir” diyenler, kendi kurallarına göre İslam ülkelerinde istemedikleri kişi ve guruplar işbaşına gelince bu sefer kuralı değiştirip; “demokraside her şey seçim değildir” demeye başladılar. Durmadan kuralları değişen, sürekli darbeleri destekleyen bu demokrasiden artık başımız döndü.

        Gerçi başımızın dönmesi, pusulamızı kaybetmemiz, demokrasi manyağı olmamız, bu icadı yapan batılıların işine geliyor. Çünkü sarhoş olmasak, aklı başında düşünsek, onların değerlerine tabi olmaktansa kendi yerli değerlerimizle hayat pusulamızı kendimiz belirlesek, bu onların işine zaten gelmez. O zaman bizi istedikleri gibi sömüremezler.

         Günümüzde kendi milli ve dini değerlerini bize “evrensel değerler” diye yutturup, bu değerlerle yönetilenler çağdaş, medeni, birinci sınıf toplumlardır, yutturmacalarını bize dayatarak bizi kendi kapılarında zebun etmektedirler. Bizde onurumuzu ayaklar altına alarak ille de onlar gibi olacağız diye yırtınıyoruz. Buna rağmen bu sömürgecilere bir türlü yaranamıyoruz.

        Kendi değerlerini bize empoze etmek, bizi köleleştirip, sömürmek üzere ülkelerimiz işgal edip savaşan bu vampirlere karşı kurtuluş savaşı vererek bağımsızlıklarımızı kazanmamıza rağmen yinede bizi kendilerine hayran edip köleleştirdiler. Zamanında ilim ve fen öğrensin diye memleketlerine gönderdiğimiz gençlerimizi eğitmek yerine kendi menfaatleri doğrultusunda beyinlerini yıkayıp bize kendi ajanları gibi göndermeleri bu sonuçları doğurdu. Jöntürklerin esas misyonu buydu.

        Hiç düşündünüz mü? Şayet bizim toplumlar, kurtuluş savaşı vererek kurtulmasaydık, bu zalimler bize ne yapacaklardı. Hepimizi öldürecekler miydi?  Neden öldürsünler, bize şöyle derlerdi; “siz bizim esirimizsiniz, siz kazanacaksınız biz yiyeceğiz, bizim yaşayışımızı taklit edeceksiniz, kendi kanunlarınızı bırakıp bizim kanunlarımızla idare edileceksiniz, bizim alfabemizi, bizim kıyafetlerimizi alacaksınız, bizim istediğimizi yapacak, dininizden uzaklaşacak, kadınlarınızın örtülerini açarak onları rahatça seyredip icap ederse beğendiklerimizi ayartmamıza fırsat vereceksiniz, kısaca bize tabi olacaksınız, kendi askerinizle bizim güvenliğimizi sağlayacaksınız, bizim için ordu besleyip masrafını karşılayacaksınız, savunma silahı yapmanıza gerek yok biz size istediğimiz fiyatla satacağız. Vs vs.”

          Bugün başta biz olmak üzere İslam toplumlarının durumu yukarda saydığımız tespitlerden farklı mı? Veya bu böyle devam edip giderse bizim iflah olmamız, kendimize gelmemiz mümkün mü?

          Zamanın da belki gücümüz, eğitimimiz, insan yapımız bunlardan başkasına elvermediği için eyvallah demekten başka çaremiz yoktu. Ama bu ilânihaye böyle gitmez. Artık “at terli” yemiyor. Kelimenin tam tabiri ile en azından Mısırda “Arap uyandı” Türkiye de Müslümanların uyanması ise tam elli seneden beri devam ediyor. Onun için elli senedir bize hep darbeleri reva görüyorlar. Önce darbe yaptırıyorlar, siyasetçilerimizi, gençlerimizi cezalandırıyorlar, sonra seçim yaptırıp, işlerine gelmeyen kadrolar işbaşına gelince yeniden darbe hazırlıkları yapıyorlar.

          Dünyanın mevcut sistemi ile bunun başka şekil alması neredeyse imkânsız. Bizi bir fasık daire içine hapsetmişler, boşa dönen bir değirmen taşı gibi çeviriyorlar. Taşların arasında bizim gençlerimiz ve siyasetçilerimiz öğütülüyor. Bu zulüm değirmeninin yok olması için taşların arasına insanlarımızı kendi ellerimizle koymamamız, bu sayede taşların sürtünme ile kendi kendilerini yiyip bitirmesini sağlamamız gerekir. Ama bu uzun ve zor bir yol. Ülkemiz bunu bir nebze başarmaya yaklaştı. Tüm İslam dünyası için ise, çok uzun bir süreç. Bunu beklersek birçok kuşağı batıcı darbecilere kurban etmiş oluruz.

         Mısırda ve gezi ayaklanmalarında yaşanan olayları anlamak ve analiz emek için her iki hareketinde aynı mahfiller tarafından planlanıp yürürlüğe konulduğu gerçeğini göz ardı edemeyiz. Bu planın arkasında olanlar özellikle Mısır darbesine verdikleri destekle kendilerini açığa çıkardılar. Durmadan demokrasi diyerek dünyaya nizam vermeye kalkanların demokrasinin ayaklar altına alınmak istenen Türkiye de ve darbe yapılan Mısırda ayaklanmacılara ve darbecilerle verdikleri destekle demokrasi konusunda Afrika birliğinin bile gerisinde kalmaları kendi prensiplerine ne kadar samimiyetle bağlı olduklarının ibret verici göstergesidir.

        Batılı darbe sever demokratlar bu kez hem Türkiye de hem de Mısırda ummadıkları bir sürprizle karşılaştılar. Önce ülkemizde darbe yapmak için ülkenin düzenden beslenen zengin çocuklarını sudan bahanelerle ayaklanmasını sağlayıp, darbe yapmayı planlamışlar ancak başbakan buna direneceğini ilan ederek sesiz yığınları meydana dökünce pabucun pahalı olduğunu anlayıp kuyruğu kıvırdılar.

         Başbakanın bu meydan okumasının netice verdiğini gören Mısırdaki İhvan-i Müslimin hareketi darbe ile karşılaşınca aynı metodu takip ederek hem darbecileri hem de destekçilerini zora soktu. Yaklaşık bir haftadan beri mısır da 40 milyondan fazla insan ülkenin meydanlarında canlarını ortaya koyarak barışçıl gösteriler yapıyorlar. Darbeciler her gün yeni tavizlerle geri adım atmaya devam ediyor. Ordu komutanlarından birçoğu ihvan’ın saflarına geçtiği için tutuklandığı haberleri geliyor. Savunma bakanlığını koruyan askerler göstericilere ateş etmemekte direniyor. Geçici başbakanlığa atananları daha atama yapmadan geri çekiyorlar.

             Zor durumda kalan darbeciler, göstericilerle pazarlık yaparak aralarının bulunması için patronları ABD den yardım istiyorlar. Büyük bir ihtimalle ABD de bu konuda yardım için Türkiye den yardım istemek zorunda kalacak. Avrupa ve ABD’nin düşman sayarak kendisi hakkında darbe planladıkları başbakanımız Tayyip Erdoğan Beyden yardım istemekle onu hem bölgenin hem Afrika’nın, hem de İslam dünyasının lideri konumuna yükseltmiş olacaklardır.

           Böylece hükümetin öteden beri izlediği dış politikanın, olayların peşinden koşmak yerine, ilkesel olarak dünya mazlumlarının yanında yer alarak şahsiyetli duruş olarak meydana çıkması başarılı olduğu gerçeğini açığa çıkarmıştır.

           Kanaatime göre izlediği dış politika, başarılı olmakla beraber yeterli derecede ufuk açıcı ve batı medeniyetini değerlerine ve kavramlarına esir durumda yaşayan ümmet için yeni medeniyet projeleri üretmesini zorunlu kılmaktadır. Müslümanların batının Hıristiyan değerlerini ve demokrasisini evrensel değer olarak benimsemekten kurtarması gerekmektedir. Bunu da ümmetin kendi dininden ve medeniyetinden kaynaklanan yeni toplumsal sözleşme modelleri ve hukuki metinleri meydana getirerek yapabilir. Bunu yapmakda geçmişte en uzun süre ümmetin tamamına yakınını idare etmiş ecdadın evlatları olan ülkemiz Müslüman aydınlarına düşer.

           Bunu nasıl yapabileceğimize gelince; bana göre bunun için toplumumuzun ve genel olarak ta İslam dünyasındaki âlimlerin bilgi birikimleri ve 1400 küsur senelik tarihsel tecrübelerimiz buna yeter. Bundan bir buçuk asır önce hem demokratik değerlere hem de kuran ve sünnete aykırı olmayan mecelle gibi bir hukuk abidesi koyan milletimizin bugünde tüm dünyaya örnek olacak İslami ve demokratik bir anayasa yapıp İslam dünyasının hizmetine örnek metin olarak sunabiliriz.

          Bizde demokrasinin tarihi batıdakinden çok da geç değildir. Bizim ilk meclisimiz 1876 yılında, mısırın ilk meclis tarihi 1882 yılında, İran’ın ilk meclis tarihi 1905 ve Hindistan’ınki de yaklaşık bu tarihlerdedir. Yani demokrasi ve onun olmazsa olmazı yasama meclisi İslam toplumlarının büyük bir bölümünün yaşadığı coğrafyaların demokrasi geçmişi oldukça eskidir.

          Unutmayalım ki; batı toplumları daha ilkelliklerini yaşarken İslam toplumlarının ilk anayasası efendimiz (s.a.v) döneminde yapılan Medine sözleşmesidir. Esas olan bu kabil sözleşmelerde kuran ve sünnete aykırı hükümlerin bulunmaması ve temel hakların güvence altına alınmasıdır.

         Kendi yerli düşüncemiz ve kendi dinamiklerimizle insanımızın mutlu ve adil bir sistemde yaşamasını sağlarsak kendi kendimizin efendisi olabiliriz.

         Selamlarımla…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (www.bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız