“DİK DUR EĞİLME BU MİLLET SENİNLE”

  • 10.06.2013 00:00

 

                       

 

          Eğer başbakan son eylemler nedeniyle, gereksiz bir tedbir ve aşırı korumacı bir tutum izleyerek; “aman millet sokağa çıkmasın, aman gerginlik büyümesin” deseydi bu sloganı belki de hiç duyamayacaktık.

         Ama çok şükür ki başbakan 28 Şubatta rahmetli hocamızın gösterdiği aşırı hassasiyeti göstermedi. Gerçi o dönemde hocamızarkasında duran bu kadar parlamento çoğunluğuna sahip değildi, hem de hükümete tepkileri silahlı kuvvetlerin organize ettiğini sağır sulatan bile duymuştu. Ama hocamız bugün yaşasaydı kişiliği ve siyaset anlayışı gereği yine de “gerginlik büyümesin” diye başbakanın söylediği açıklıkla bu mesajları vermezdi. Başbakan netice ne olursa olsun göze alarak milletten hiçbir şeyi saklama gereği duymadan tüm açıklığı ile anlatıp, kellesini almak isteyenlere karşı kendisini tabanına emanet etti.

        İşte benimde çok sevdiğim ve iki günden beri tekerleme gibidilimden düşüremediğim yukarıdaki sloganı siyasi literatüre kazandırdı. Kuzey Afrika ziyaretinden geldiği andan itibaren yaptığı konuşmalarla milletin çoğunluğunu rahatlattı. Siz bakmayın bazı yorumcuların velvelelerine, eğer başbakanımızda vaktiyle hocamız gibi aşırı hassas ve nezaketle davranıp atılan sloganları, edilen küfürleri, yapılan tezviratı “lahavle…” deyip sineye çekseydi, bu militanlar gemi azıya alıp, milletin namusuna, mabedine, inancına saldırmaya devam edeceklerdi. Olaylar çığırından çıkınca da, hem içerdeki millet karşıtları, hem de yanımızda 100bin Müslüman’ın katline sessiz kalan başta ABD ve AB olmak üzere bilinen çevreler, suret-i hak tan görünerek “insan hayatı her şeyden önemlidir, geçici olarak sıkıyönetim ilan edilsin, ordu yönetime el koysun, asker hakem olsun…” gibi zırvalıkla meşru hükümeti düşüreceklerdi.

         Başbakan öyle anlaşılıyor ki on günde olayları iyi tahlil edip atması gereken adımları iyice hesaplayıp, “zalim kuvvetten anlar” prensibi gereğince rotasını çizmiş. Siz bakmayın tantanalara,direnişin odak noktasındaki eylemci, yağmacılar daha başbakanın İstanbul havaalanındaki konuşmasını dinledikten sonra gardları düştü, suratları asıldı, moralleri bozuldu. “ diyalogla bu işi bitirelim” demeye başladılar. Eğer terör örgütlerinin tehditleri altında orada rehin tutulmuyorlarsa (ki bu kuvvetle muhtemeldir), kendiliklerinden dağılacaklardır.

          Sanıyorum onlarında gururlarını kırmadan ikna yöntemi ile ayaklanmaya son verdirmek için görevi İstanbul valisine verdiği anlaşılıyor. O da bu yüzden son iki gündür sosyal paylaşım sitelerinden şirinlik mesajı veriyor. Başka zaman olsa bu mesajlarına küfürle karşılık verilirdi. Ama ayaklanmacılar bu özür mesajlarına sarılıp, “diyaloga açığız” demeye başladılar. Daha da önemlisi başbakanın son konuşmaları hepsinde yılgınlık verdi. Muhabirlere “günlerdir yorulduk evimize gitmek istiyoruz” diyerek işin kendileri açısından vahametini anladıklarını duyurmaya ve göstermeye başladılar.

         Siz bakmayın batı basını ve ülkemizde reklam kozu ve mahalle baskısı ile olayları abartarak veren basına, toplumun örgütlü kesimleri de işin rengini ve arkasındaki kumpası anladılar. Spor kulüplerinin taraftarlarını çağırdılar ve iki kulüp taraftarı büyük tantana ile meydana çıktı. Ama diğer iki kulüp basına açıklama yaparak işin renginin anlaşıldığını, milletin oyuna getirilmek istendiğini hem Trabzon spor yönetimi hem de ultra aslan gurubu net bir şekilde açıkladılar. Diğer iki kulübünde desteğini çekmeleri an meselesidir.

          Ben Ak partili olmamama rağmen bu ayaklanmalara çok bozuldum. Bu kalleşçe bir ayaklanma idi. Anadolu’nun tamamında CHP milletvekilleri ülkenin tüm nüfusuna telefon mesajları çekerek olayları organize ettikleri halde utamadan bazı yorumcuların çıkıp,  “bu olayların arkasında siyaset yok” demeleri bana kalleşçe geldi. “Olayları biz düzenledik ve destekliyoruz” deselerdi ne olurdu? Hiç bir şey olmazdı. Siyasi partilerin, şiddet olmadıkça bu gibi eylemleri düzenlemeleri ayıp değil ki. Onlarda işin rengini anlamış olacaklar ki, hemen desteği çektiklerini ilan etme gereği duydular.

        Biz bu filmi dediğim gibi daha önce de gördük. Rahmetli hocamız da yine böyle fırtınalar koparılırken, Mısır, Libya, İran ve Nijerya ziyaretleri yapmıştı. Onun yurda dönüşünde de şimdiki gibi nasıl bir açıklama yapacağı çok merak ediliyordu. Uçaktan çıkıp basın mensuplarının karşısına geçip oturunca moralinin çok bozuk olduğu simasına yansımıştı. Hepimiz çok büyük teessür içindeydik. Yanımda hocamıza mesafeli olduğunu bildiğim bir meşhur hocamızla beraberdik. Hadi ismini de yazayım. Bu meşhur Mustafa İslamoğlu hocaydı. Bana dönerek; “müdürüm ben çok korktum, hocanın yüzünden mazlumiyeti okunuyor. Eğer elini kaldırıp ta ya rabbi bana bu zulmü reva görenleri sana havale ediyorum derse Allah onun duasını kabul eder, bu zalimler yüzünden bu millet helak olabilir” dediğini hiç unutmam.

         Hocamız bilinçli ve şuurlu bir Müslüman idi. Eminim ki bedduasını o bilinçle yapmış olmalıydı ki o zalimlerden bazıları şimdi zindanlar da yaptıklarının hesabını veriyorlar. Kendi yaptıklarının cezalarını kendileri çekiyor.

        Dün gücümüzün yetmediğini zannederek zalimlere açıktan karşı durma cesaretini gösterememiştik. Bu yüzden “erkek-ürkek” tartışmaları içinde seçime gidilmişti. Bugün iktidar kendisini güçlü hissettiği ve davasının hak olduğuna güvendiği için bu zulüm planına karşı sesini yükseltiyor. Sustukça sıranın kendisine geleceği bilinciyle zalimlere meydan okuyor. Dilerim hiç kaba kuvvete gerek kalmadan devlete başkaldıranlar akıllarını başlarına alırlar, olaylarda kan dökülmez. Allah başbakanın yar ve yardımcısı olsun.

        Selamlarımla…

         

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (www.bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız