- 6.06.2013 00:00
Gezi parkı eylemlerinin belki planlayıcılarından olmayabilirler ama destekleyen yazıları o kadar çok yayınlıyorlar ki insan ister istemez bu ayaklanmanın arkasındaki güçlerden birisinin de cemaat olduğunu düşünmekten insan kendisini alamıyor.
Dediğim gibi organize edeni olmasalar da destekleyeni oldukları yazdıkları köşe yazılarından ve dış basına verdikleri mülakatlardan anlaşılıyor. Mesela köşe yazarı A.Turan Alkan yine köşesinde döşenip sayın başbakana demediğini bırakmamış. Zaman gazetesi, Samanyolu televizyonları, internet siteleri yaklaşık 3 yıldan beri bazen açıktan, bazen de kapalı olarak sayın başbakana kin ve nefretlerini ifade ederler biz de bunlara alıştık. Bazıları görmezden gelseler de güneş balçıkla sıvanmıyor.
Ama sayın başbakana olan karşıtlıklarında artık sınır tanımıyorlar. Bu sınır tanımama işi laf olsun diye söylenmiyor. Ülkede başbakanımız hakkında yürüttükleri kampanyayı sadece ABD, Avrupa da değil orta doğuda da yapmaya başlamışlar.
Cemaat yayın organlarının Mısır muhabiri Cumali Önal oradaki batıcı laik El vatan gazetesine verdiği demeçte öyle akla ziyan şeyler söylüyor ki insanın kanı donuyor. Çünkü bu eleştiri ve hakaretleri bugüne kadar sayın başbakana hiçbir rakibi ve hatta hiçbir muarızı söylememiştir. Çünkü bunları söylemesi için insanın çok iyi eğitilmiş bilinçli “Erdoğan muarızı” olması gerekir.
Bu muhabir verdiği röportajda şöyle ifadeler kullanıyor; “Erdoğan partisi aslında demokrat, ama kendisi İslamcı ihvan fikrindedir… Tahrir nasıl diktatör Mübarek’i devirdi ise taksimde diktatör Tayyip Erdoğan’ı devirecektir. Çünkü tahrir neyse taksim’de aynıdır.. İlk iki döneminde demokrat iken sonradan diktatör oldu… Cumhurbaşkanı ve partinin ikinci adamı da kendisinden istişare etmediği için şikâyetçidirler. (demek ki bunlarla Tayyip bey aleyhine gizlice fikir alışverişi yapıyorlar ) Kendisine oy verdim ama onu sevmiyorum.. Oda 90larda ülkeyi kargaşaya sürükleyen Erbakan gibidir.”
Bu röportaj yayınlanınca dozu fazla olmuş düşüncesi ile yalanlamaya çalıştılar. Ama ne yalanlama hani bir laf var ya; “ Merd-i kipti şecaat arz edeyim derken sirkatin söylermiş” misali. Bu ifadeleri söylemedik diyemedikleri için “sevmiyorum demedik, beğenmiyorum dedik” aman ne büyük farkmış.
Yalanlamaları bir anlam ifade etmiyor. Gazete ye tekzip yazsınlar ve yayınlatsınlar da görelim. Oysa haberi okuyan ve cemaati birazcık tanıyan herkes bu dilin, bu üslubun, cemaatin ve onun sürgündeki lideri Gülenin lafları olduğunu anlar. Nasıl mı anlar? 28 Şubat sürecinde kendi yayınladıkları gazetelere ve demeç verdikleri diğer gazetelere bakmak yeterlidir. O gazetelerin hatta kendi gazetelerinin de yalan yazdığını söyleyebilirler. Normaldir ve muhtemeldir. O zaman canlı yayında televizyona çıkıp yaptığı konuşmaya bakalım.
Zat-ı muhterem o dönemde kanal D televizyonuna çıkıp canlı yayında gazeteci Yalçın Doğan’ın sorularına verdiği cevaplara bakılsın. O programda rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan hocamıza demediğini bırakmamıştı. Hatta gazetecinin sorusu üzerine, Bülent Ecevit’i, Süleyman Demirel’i, Tansu Çilleri, Mesut Yılmazı sevdiğini söylemişti. Siyasetçiler içinde sadece Erbakan hocamızı sevmediğini söylemiş ve kinini itiraf etmişti. “ sevgi gönülden gönül’e bağ meselesidir. Bu siyasetçilerle gönül bağımız var ama Erbakan la gönül bağımız yok” demişti. Bugün de gazetesinin muhabiri aynı sözleri söylüyor. Bizde izlerken utancımızdan kahrolmuş ve kendisine şöyle dua etmiştik. “ hoca efendi inşallah, Efendimiz (s.a.v)in dediği sizin içinde gerçekleşir sizde sevdiklerinizle haşrolursunuz” dedik. Duamız kabul olur mu, olmaz mı bilmiyorum. Ama şu mübarek aylarda benim gibi düşünenlerin bu muhabire de aynı duayı ettiklerinden eminim.
Benim uzun yıllardan beri kafamın almadığı, hocanın İslamcılara ne için karşı çıktığı ve kin beslediğidir. Hadi diyelim ki bağlı bulunduklarını söyledikleri üstatları halife 2. Abdülhamit’i medresetü-zzehra için para vermedi diye onu sevmiyordu. Erbakan hoca kişi olarak hoşlarına gitmediği için sevmediler. Ama Tayyip beyi “mezardan kalkıp oy verecek” kadar severken şimdi ne oldu da onu sevmiyorlar. Ne olursa olsun bunların İslamcılarla ve Müslümanlarla bir meseleleri var. Hıristiyan ve Yahudileri bile severken Erbakan ve Erdoğan’ı neden sevmezler. Çünkü bu ikisinin de ortak düşmanı sadece ve sadece Yahudi Siyonistlerdir. Onların bu cemaate ve hocalarına karşı herhangi bir ters beyanını ben duymadım, duyan olduğunu da sanmıyorum.
Bu muhteremler için bir anlam ifade eder mi bilmem. Ama bizi yaratan yüceler yücesi kitabı keriminde “müminler ancak kardeştir” buyuruyor. Kardeşler de ne kadar günahkâr, ne kadar hatalı olurlarsa olsunlar onları kardeşlik hukuku içinde münasebet kurup, onları sevmekle mükellefiz.
Hiçbir örgüte, hiçbir topluluğa, hiçbir oluşuma mevzuatında yazdığı ve sürekli dillendirdiği, amaçlarının dışında faaliyete müsaade edilemez. Bu cemaatte iki yüzlülük edip, “bizim işimiz hizmet, biz gönül ve sevgi insanıyız” deyip de sürekli siyaset yapmasına müsaade edilmez eğer siyaset yapacaklarsa parti kurmalarına gerek yok. Mertçe erkekçe siyasi mesajlarını ve görüşlerini net olarak açıklasınlar. Açıklasınlar ki istikametlerini bilelim. Öyle siyaset dışıyız diye Müslüman siyasetçileri aşağılayarak küresel ağababalarının gözüne girme gayretinden vazgeçsinler.
1977 seçimlerinde İzmir den M.S.P adayı olan rahmetli Turgut Özal’a attıkları iftiraları unutmadık. 1990lar da rahmetli Erbakan hocaya da yaptıklarını iyi hatırlıyoruz. Şimdi sıra Tayyip beye geldi. Bu insanların ortak yönünü iyi analiz edersek cemaatin safını daha iyi tayin etmiş oluruz. Bu üç siyasetçi bu cemaate hangi kötülüğü yaptı da cemaat bunlara bu muameleyi layık görüyor? Takdirini okuyucularımıza bırakıyoruz.
Selamlarımla…
Yorum Yap