- 20.05.2013 00:00
Adalet ve kalkınma partisi iktidarı ve başbakanın iç politikadaki vurdumduymazlığına inat dış politikada izlediği küresel statükoya başkaldırısını bir Müslüman olarak hararetle alkışlıyorum.
İç politikada özellikle Müslümanların toplumsal taleplerine, inançlarını yasaksız yaşama arzularına kulak tıkayan iktidarın, dış politikada tam bir Müslüman tavrı göstermesinin nedeni konusunda çok kafa yormama rağmen kendimi tatmin edecek bir sonuca ulaşamadığımı açıkça itiraf ediyorum. Bu çelişkili durumun elbette bir izahı olmalı ama ben kendimi ikna edecek izaha ulaşamadım.
Acaba diyorum, iktidar özellikle dini özgürlükler ve dini hayatın önündeki yasakları kaldırmak için içerdeki vesayet odaklarına karşı kendisini yeterince güçlü bulamadığı için mi müspet adımlar atamıyor? Kurulduğu günden ve özellikle 2007 yılında beri iç vesayet odaklarını geriletecek bu kadar çabaya rağmen darbe tehlikesini tamamen yok edemediği için mi gerekli adımları atamıyor, atmaktan korkuyor?
İçerde Müslümanların önündeki yasakları kaldırmak ve özgürlüklerin önündeki engelleri gidermekte yetersiz olduğunu düşündüğümüz bu iktidarın dış politikada Müslüman’a yakışır adımlar atmasının başkaca izahı var mı?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Bey özellikle Suriye, Filistin, Somali, Arakan olayları konusunda küresel statükoyu temsil eden BM gibi kurumları sorgulaması, devam eden adaletsiz durumun artık düzeltilmesini istemesi çok önemli bir olaydır. Esasında Eset rejimi kendi halkına katliam uygulamaya başlamadan önce, acaba Suriye deki rejim düzelir mi diye onu batıya karşı çok savunmuştu. Keza bugün Suriye’nin yanında, zalim rejim tarafından Sünni Müslüman canların almasını seyreden ve ona yardım eden İran’ı da uluslararası arenada özellikle BM güvenlik konseyinde savunmuştu. Herkes onun aleyhine oy kullanırken Türkiye ABD ile ilişkilerin bozulmasını göze alarak İran lehine oy kullanmıştı.
Bugün hükümetin Suriye politikasına ateş püsküren bazı Müslümanların yaptıkları değerlendirmelerde ve suçlamalarda bulunurken yakın geçmişte yaşanan bu olayları hatırdan çıkarmaması gerekir. Güya hükümetin izlediği dış politikada tutarsız olduğunu ispatlamak için, “dün Eset’e kardeş diyordun bugün ne oldu?” sualini sorarken, Suriye rejiminin kendi halkına toplu kıyımı son iki senede başlattığını, Suriye deki iktidarla aramızın bundan sonra açıldığını bilmiyorlar mı? Tabii ki biliyorlar. Ama zalimi desteklemelerinin uyduruk mazeretlerini üretmenin peşine düştükleri için gerçekleri gözlerden saklayacaklarını zannediyorlar.
Bugün için ülkemizdeki idarenin batı ve Amerika ya rağmen savaşıp bölgemizdeki zulmü ortadan kaldıracak gücü maalesef yok. Yapılacak en iyi iş dünyayı yaşanan bu zulüm ve kıyıma duyarlı olmaya çağırıp, onlarla birlikte bu zulmün durdurulmasına gayret sarf etmek dünyayı bu konuda ikna etmektir.
Başbakanımızda bu konuda oldukça çok yönlü ve yoğun bir çaba içinde, var gücü ile çalışıyor. Son ABD ziyaretinin en önemli gerekçelerinden birisi de budur.
Ancak istediğini alıp alamadığı henüz belli değil. ABD Rusya’nın içinde olmadığı, onaylamadığı bir çözümü istemiyor. Onun içinde başbakanımızdan Rusya ile de temas kurulmasını tavsiye ediyor. Eğer Rusya’yı da ikna edebilirsek yakında Eset gider. Bana göre, Rusya da artık Eset için Türkiye’yi kaybetmeyi göze almayacaktır. Başbakan bunun işaretlerini satır aralarında fazlası ile veriyor.
Esasında dünyadaki bugünkü statükodan Rusya da rahatsız, bizim gibi oda bu statükonun değişmesini istiyor. Onun için başbakanın Putin’le ileriye dönük değişim için daha kolay anlaşabilirler. Bunu da yapacak dış politika zekâsına hükümet fazlası ile sahip.
Yetenekli bir dış politika uzmanı olan Sayın Davutoğlu bunu başarır. Yeter ki geçmişte olduğu gibi bu işleri esasen ABD ve batıya göbeğinden bağlı olan monşerlere havale etmesinler.
Başbakanımızın ABD deki sivil toplum örgütlerinde yaptığı manifesto niteliğindeki başkaldırı konuşmalarından ben bunları anladım. Umarım işler planladıkları gibi gider, akan kan durur, ülkemizde bu yangından en az zayiatla çıkar.
Selamlarımla…
Yorum Yap