BÜLENT ARINÇ BEY DOĞRU SÖYLÜYOR

  • 20.12.2012 00:00

 

          Hani derler ya; “doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” Bülent beyde aynen bu durumda şu sıralar. Daha önce BDP’li milletvekillerini çok ağır bir şekilde eleştirmişti. Bu ağır eleştiriden sonra, zannedersem birileri bu milletvekillerinin geçmişte yaşadıkları, özellikle 12 Eylül darbe döneminde yaşadıkları işkence ve sıkıntıları anlatmış olacak ki; o da empati yapma gereğini duymuş.

          Tabi bunu dillendirince kıyamet koptu. Onun bu çıkışı ile dağa çıkmayı teşvik ettiğinden, teröre destek olduğuna kadar, şehitleri ve şehit ailelerini rencide ettiğine kadar, türlü yakıştırmalar yapıldı. Bunları yapanlara göre “devlet kutsaldır, ne yaparsa yapsın sorgulanamaz herkes doğruda olsa yanlışta olsa devletin yaptığına karşı çıkamaz, sorgulayamaz.” anlayışı ile saldırmaya başladılar. Oysa bu Kürt hareketi başladığından beri, bu insanlar düşman sayılmayıp, sadece suçlu sayılsalardı, belki de bu kadar kan akmayacaktı.

          Devlet suçla ve suçluyla mücadele edip, suçun önünü alabilecekken alelade polisiye olayları büyütüp, işi savaş noktasına taşıdı. Bununla da yetinmeyip, bölgeyi “olağanüstü hal bölgesi” ilan ederek, sıkıyönetimden sonra, adeta sivil sıkıyönetim ilan ederek yanlış üstüne yanlış yapıldı.

          Rahmetli başbakan Turgut Özal o günlerde “bunlara polisiye olaylar olarak bakmak lazım, mücadeleyi de sadece suç işleyenlere yönelmek lazım” dedikçe olayı tüm bölge halkına mal etmek için, tüm Kürtleri düşman saymak için adeta herkes elinden geleni yaptı. Bölgeden olağanüstü halı kaldırmak isteyenlerin hep önü kesildi. Aslında bugün yargı önüne çıkarılan çetelerin üreme merkezi olarak bölge kullanıldı. Buna isyan eden her makam ve rütbeden görevliler de faili meçhul olarak yok edildiler.

         Şimdi Bülent beyin dillendirdiği bu durum ülkemizdeki idareciler ve Kürt siyasetçilerin ilişkileri açısından yeni bir aşamadır. 28 seneden beri süren bu kanlı mücadelede tarafların birbirlerini dinleyip anlamalarının önü hep kesildi. Bunu da daha çok bu mücadelenin sürmesinden nemalananlar yaptı. Eğer iki taraf birbirleri ile konuşup, ne istediklerini anlarlarsa bu kanlı mücadele belki biter, buradan sağlanan menfaatler yok olur diye sürekli diyalog ve birbirini anlama girişimlerinin önü meçhul eller tarafından kesilmiştir. Mit krizi sırasında yaşananda buna benzer bir olaydır. Tek farkı eskiden öldürüyorlardı. Şimdi öldürmüyor, tutuklamalarla gözdağı veriyorlar.

         Bu insanlar ne istiyorlar? Diye soranları hep “siz teröristlerle görüşmek, onları muhatap almak istiyorsunuz. Teröriste müzakere ediyorsunuz, mücadele edilmelidir.” Diye suçlama ve yönlendirme yoluna giderek, diyalog başlatılmasını dün istemediler, bugünde istemiyorlar. Bunu 1993 yılında acı bir şekilde yaşadık. Çözümden yana tavır aldığı bilinen merhum orgeneral Eşref Bitlis’in bunun için öldürüldüğü hep söylenegeldi. Yine Turgut Özal’ın önüne bu konuda çok engeller çıkartıldığını da herkes tahmin ediyor. Cem Ersever binbaşının cinayeti de, bu faaliyetlerde sayılabilir.  Hatta Tansu Çiller bile çözümden yana tavır koyup, dünyadaki benzer olaylardan ve çözümlerinden modeller üretmeye kalkınca başına nelerin geldiği ayrıca incelenmeye değer bir konu olarak karşımızda duruyor.

         Bu güne kadar devlet idarecileri arasında Kürt meselesini çözmeye kalkanların başı beladan kurtulmadı. 1991 yılında işbaşına gelen DYP – SHP koalisyonu göreve başladığında güneydoğuya ziyaret yapıp, “Kürt realitesini tanıyoruz” deyince derhal harekete geçilerek lafları ağızlarına tıkıldı. Daha da ileri gidilerek, SHP tarafından meclise taşınan Kürt milletvekillerini onların oyu ile meclisten kovdurdular. Cezaevinde 10 yıl süründürdüler.

         1990 yılında gayet cesur bir “Kürt raporu” hazırlayan SHP bu rapordan sonra “Tu kaka” yapılarak önce belediyelerden indirildi. Arkasından, 1999 genel seçimlerinde baraj altına itilip, meclis dışında kalması sağlanarak onun yerine, daha milliyetçi bir söyleme sahip olan DSP iktidara taşındı. Bu meseleyi ona çözdürüyormuş gibi yaparak, terörist başını ininden çıkarıp yakalattırarak bunu sağladılar. Oysa hiç kimse “madem gücünüz buna yetiyordu, Suriye’yi zamanında neden sıkıştırıp bunu sağlamadınız?” diye sormaya cesaret bile edemedi.

         Bu meselenin çözümüne samimiyetle gayret sarf eden siyasetçilerden birisi de 54. Hükümetin başbakanı Rahmetli Prof. Dr. Necmeddin Erbakan hocamızdı. Onun başbakanlığı döneminde, her türlü kötü gidişe dur denildiği gibi, bu konuda da bazı önemli adımlar atıldığını, eğer hükümet devam etseydi çok önemli neticeler alınacağını herkes biliyordu. 28 Şubat sürecinin bu açıdan da millete çok büyük zararlar verdiğini tarh tespit edecektir.

         Günümüz de her fırsatta rahmetli hocamızın talebesi olduğunu büyük bir iftiharla söyleyen Bülent Bey, bu konuda onu örnek aldığını son söylemi ile ispatladı. Rahmetli hocamızda 1995 yılında Bingöl de yaptığı konuşmada “empati” yapıp; “Kürt çocuklarına, Türküm, doğruyum, çalışkanım marşını söyletmeyin, oda derki, bende Kürt’üm daha doğruyum daha çalışkanım.” söylemi ile bunu dile getirmişti. Bunu için ceza alıp, siyasi yasağa çarptırılmıştı.

         Şimdi gerek Bülent beyin günümüzde izlediği tutum, gerekse geçmişte rahmetli hocamızın tutumu inancımıza uygun tutumlardır. Onlar “kendine yapılmasını istemediğin bir şeyin başkasına yapılmasını isteme” emri gereğince bu tutumu sergilemişlerdir. Zira bir Müslüman olarak, Resul-i Ekrem (sav) efendimizin gösterdiği bu yolu tutmak zorundadır. Üstelikle Kürtler bizim için başkası ve öteki değildir.

        Onlar bizim Müslüman kardeşlerimizdir. Biz onların ağabeyleri veya ablaları değiliz. Onların sadece kardeşiyiz. Aramızda büyüklük, küçüklük hiyerarşisi de yoktur.

        Eğer çözüm isteniyorsa çekilen ıstırapları dile getirip, onların acılarına ve travmalarına çare olmalıyız. Gerekiyorsa yapılan işkencelerden dolayı onlar daha yaşarken özür dilemeliyiz. Bu devletimizi küçültmez. Bunu devlet olarak biz yapmayınca AHİM yaptırıyor.

           Unutmayalım ki, bu devlet onlarında devletidir. Eğer değilse, bu devletin ortak devletimiz olması için gerekli düzenlemeler yapmalıyız. Kürtler de zaten bunu istiyor.  

           Selamlarımla…


      

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (www.bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız