- 27.09.2012 00:00
Yaklaşık iki seneden beri, devletin Müslümanlara uyguladığı faşist baskıları, devlet parası ile palazlanmış, devletin teşvikleri ile yatırımlarını Müslüman halkın paraları ile yapmış, devlet destekli yerli ve yabancı sermaye kuruluşu, özel sektör, devlet yerine devralmıştır.
Bu cümleden olarak, yabancı sermayeli bir market zinciri, Kızılay derneği ile girdiği yardım organizasyonda görevli hanımın, başörtülü olduğu için mağazasında bulunmasına izin vermedi. Onu kendi kadrosunda çalışmadığı halde kapı dışarı edip, mağazasından kovdu.
Yine bir kargo şirketi, bünyesinde çalışan başörtülü bir hanımı işinden atarak, ona “ya ekmeğin ya da inancın” şeklinde kırk katır mı? Kırk satır mı? İkilemi yaşatmıştır.
Sakarya da üretim yapan, yerli-yabancı ortaklığı ile kurulmuş, bir otomotiv işletmesi, çalışanlarının hem kıyafetleri sebebiyle, hem de istirahat saatlerinde bile mescide gidip namaz kılmaları sebebi ile işlerinden kovmuştur.
Bu ve benzeri olaylar, hemen her gün sayılamayacak kadar çok oluyor. Ama çok az bir kısmı tesadüfen basına yansıyor. Bütün bu olanlar, bize halkın büyük bir bölümünün başörtüsü ve İslam’ın toplumsal hayatta yaşanması konusunda ilgisiz olduğunu gösteriyor. Bu zulümleri yapanlara, Müslüman toplum tepki koymuyor. Onun içinde din ve inanç özgürlüğünü kullandırma konusunda, gerek devlet ve gerekse özel sektör bu hürriyetleri Müslümanlara çok görüyorlar.
Başörtüsü konusunda yapılan anketler de, halkın %70inin, bu özgürlüğü istediğini gösteriyor. Ama kendisi hiçbir tepki göstermeyip, bana dokunmayan yılan binyıl yaşasın diyor. Oysa Müslümanlar için farz olan; “emri bil maruf ve nehyi anıl münker” prensibi vardır. Müslüman, gücü yetiyorsa eliyle haksızlığa mani olacak, buna gücü yetmiyorsa diliyle mani olacak, buna da gücü yetmiyorsa kalben buğz edecektir ki, buda imanın en zayıf şeklidir. %70 halkın bu konuda görevini yapıp yapmadığını takdirlerinize bırakıyorum. Unutmayalım ki bu zulme uğrayanlar yarın hesap gününde hem bu zulmü yapanlardan, hem de bu zulme sesiz kalanlardan hesap soracaklardır. Zulme rıza zulümdür.
Elimizin yetmediğini, dilimizin dönmediğini, sesimizi duyuramadığımızı var saysak bile, bu kuruluşlara imanımızın gerektirdiği, buğzu etmeyi bile yapmıyoruz. Eğer bunu yapsak bu işletmelerle her türlü irtibatımızı kesmemiz gerekmez mi? Oysa biz hâlen, inancımıza sonuna kadar karşıtlık yapan bu işletmelerle alış veriş yaparak zengin ediyoruz.
Bundan iki gün önce yerel basında, Bolu da kurulu bir özel sektör şirket vakfı, tıpkı yukarda saydığımız, işletmelerde olduğu gibi, kendi bünyesinde çalışan elemanını değil, vakıf bünyesinde açılan kursa, kursiyer olarak gelen, bir bayanı başörtülü olduğu için vakıftan kovmuşlar. Bizim sitenin, yazarlarından Sayın Hamza Canbaş, detayı ile yazmış bende onun yazısından öğrendim.
Ama ismini birçok kere duyduğum ve sahiplerinin toplum tasavvurları hakkında azda olsa bilgi sahibi olduğum bu vakfın yaptığı bana hiç sürpriz olmadı. Bir kısım yorumcuların, hatta köşe yazarının kendisi dahi, vakıf kurucularından olan bayanın başörtülü resmi nedeniyle, bu olay karşısında sükuti hayale uğramışlar.
Bunlar için başörtüsü sadece hayattan elini eteğini çekmiş hanımlara özgü olduğu için onun başörtüsü ile genç hanımların başörtüsü aynı değildir. Onlar dini sadece, yaşlıların yaşamasını isterler. Gençler sadece hizmetçi olurlarsa başörtüsü takabilirler.
Peki, bütün bu olayların sorumlusu, sadece olaylara tepkisiz kalan halkımız mı? Devletin karnının ağrıdığında ishal olan, ülkemiz özel sektörü bu haksızlıkları yaparken devletten çekinmeyi akıllarına getiriyorlar mı? Devleti yöneten Ak Parti iktidarı hemen her fırsatta özek sektör temsilcilerine haddini bildirirken bu konuda haksızlık yapan özel sektör temsilcilerine şimdiye kadar, başbakandan bir bakandan veya bir parti yetkilisinden bir kınama bir demeç duydunuz mu? Duyamazsınız. Çünkü bu konuda iktidarımız tek bir satır mevzuat yapmamıştır. Eğer tepki vermeye kalkarsa kendisine, “öyle ise yasa çıkar derler”
Ak parti iktidarı, başörtüsüne özgürlük konusunda adım atmamakta ısrar etmektedir. İktidara geldiği günden beri, bu meseleyi çözmeyi her ortamda dile getirmesine rağmen, sorunun kendi kendine çözümünü beklemektedir. Eğer bu mesele kendiliğinden çözülecekti ise size oy vermeye ne gerek vardı? Bu mesele zaman meselesi olsaydı, zamanla çözülürdü. Görünüyor ki zamanla çözümü mümkün değil. Ancak sağlam mevzuat yaparak bu mesele gündemden kaldırılır.
Bu konu, gerektiği gibi basında yer bulamadığı için zannediyoruz ki en azından, devlette bu yasak bitti. Oysa başta devlet daireleri olmak üzere kamunun tamamında bu yasak olduğu gibi tam gaz devam ediyor. Geçtiğimiz yaz döneminde İzmir de, M.E.B lığınca düzenlenen seminerde, herkes spor kıyafetle seminere gelmişken 5 başörtülü öğretmen’e kıyafet yasağı uygulanmıştır. Bakanlık yetkilileri bu öğretmenleri meslektaşlarının yanında aşağılayarak, salondan çıkarmışlardır.
Adına İslami basın denen basın kuruluşları, geçmiş iktidarlar döneminde bu konudaki tüm haberleri hiç aksatmadan gündeme taşırlarken, bu iktidar döneminde hepsi sus-pus olmuştur. İktidar yandaşı olmayı, ondan sağlanacak maddi menfaatleri düşünerek, zulme sesiz kalmayı nasıl imanlarına sığdırıyorlar? Bilemiyorum.
İktidarda olanlar kendi saltanatlarının sefasını sürmekten, kendilerine oy verenlerin sorunlarına vakit bulamıyorlar. İçine düştükleri gaflet duygusu o kadar belirgin ki, partiye yeni katılan Numan Kurtulmuş, rozet takma merasiminde bile bu konuya değinmek zorunluluğunu hissetmiştir. Bu bile bir şeydir. Belki halkın bu tepkilerini görüp, bu konuda kendilerine çeki düzen verirler.
Selamlarımla….
Yorum Yap