İSLAMOFOBİ’Yİ BATIYA KİM ÖĞRETTİ?

  • 18.09.2012 00:00

 

         Bu kavramı, kökü Endülüs’ün fethine kadar dayanan, 1991den sonra yeni bir şekil ve anlam kazanan İslamofobi’nin batıda işlerlik kazanmasını birazda Siyonizm’e ve ülkemizdeki “batıcı ve laik” çevrelerin batıya yaptıkları şikâyetlere borçluyuz.  

        Tarihi seyri ve gelişimi gazete yazısı hacmini aşacak uzunlukta olduğu için buna değinerek geçeceğiz. Ancak, 1991 yılında Yahudi Huntington’un meşhur “medeniyetler çatışması” teorisini geliştirip yayınlanmasında sonra batıda ve ABD de, İslam düşmanlığı, nüks ederek yeniden bir ivme kazandı.

        Bilindiği gibi, o tarihlerde komünist sistem çöktüğü için batı,kendi ant-ı tez ve düşmanını üretme arayışı nedeniyle, bu teoriye sımsıkı sarılmıştır. NATO toplantılarında başta İngiltere’nin o zamanki bayan başbakanı olmak üzere tüm batılı siyasetçilerietkilemiştir. Çünkü temelleri hakka, adalete karşı çıkma ve savaş üzerine kurulu Hıristiyan dünya, düşmansız var olamazdı. Onlar için sürekli savaşacakları, mümkünse sömürecekleri düşmanlar lazımdı.İslam dünyası da tam biçilmiş kaftandı. İslam, kendi tekerlerine çomak sokma potansiyeli nedeniyle aranılan düşman olarak hedefe yerleştirildi.

         Sadece Avrupa ve ABD de değil, halkı Müslüman olan, aynı zamanda bir NATO ülkesi konumundaki ülkemizde, tamda bu sıralarda güvenlik konseptini güncelleyerek “ iç düşman” olarak, “siyasal İslam”ı bir numaralı iç tehdit olarak ilan ederek mücadele yöntemlerini açıkladı.

         Yine aynı tarihten itibaren ülkemizdeki adına merkez sağ ve merkez sol denen siyasi yapılar ve onların liderleri çıktıkları dış seyahatlerde özellikle Amerikalı yetkililere adeta yalvararak,ülkedeki İslamcı siyasetçiler karşısında kendilerine destek verilmesini istemişlerdi. Onlara göre; “eğer İslamcılar ve onların partisi durumundaki RP iktidara gelirse, Türkiye İran olur ve bundan ABD ve batının menfaatleri zarar görür” bu konuda özellikle Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz adeta birbirleri ile yarışıyorlardı.

         Batıda Siyonist odakların, abartarak ortaya attığı “İslam tehlikesini bunlar adeta destekleyerek batılı kamuoylarını İslam’a ve Müslümanlara karşı kışkırtıyorlardı. Tıpkı içerde askeri ve laik çevrelere yaptıkları kışkırtmalar gibi.

         Nitekim bu kışkırtmalar içerde halk üzerinde etkili olmamış, ama zinde güçleri ve basını harekete geçirerek, büyük iktidar ortağı olarak iktidara gelen RP ye dışarının da desteği ile 28 Şubatta bilinen operasyon yapılmıştır. Hatta bu operasyon uğruna devletin PKK ile mücadelede kullandığı silahlı Hizbullah örgütünü de gözden çıkararak ülkedeki “İslam-i terörist” diye sunmuşlardır.

        Böylece İslamofobi, ülkeden dışarıya ihraç edilmeye başlanmıştır. Ancak dış kamuoyu bundan tatmin olmadığı için pek ciddiye almamış olacak ki, ABD bu kez irtica bahanesi ile yapılmak istenen silahlı darbeye yeşil ışık yakmamıştır.

        Filistin’in işgali nedeniyle tüm Müslümanları terörist gösterme gayretinde olan İsrail, ülkemizde Müslümanları 1. tehdit olarak göstermeyi başarmasına rağmen, batıyı ikna edemeyince, daha büyük ve etkin ikna planları yapmaya başlamıştır. Ve nerede ise çalışan ve ikamet edenlerin tamamının Yahudi olduğu bilinen Newyork ta ki ikiz kuleler eylemini planlayıp hazırlayarak oyunu acımasız hale getirmiştir. Ama ilginç olan ve kendilerini ele verendurum ise, olayda hiçbir Yahudi’nin burnu bile kanamamıştır.  

      İşte bu olaydan sonra hem bizdeki laik çevreler, hem de, İsrail deki Siyonistler neredeyse zil takıp oynamaya, “biz demedik mi” demeye başlamışlardır. Bazı gazeteler o günlerde, özellikle ABD de, Müslümanlara karşı başlatılan “cadı avına” değinerek, “buda ABD’nin 28 Şubatı” gibi manşetler atmışlardır.

       Son birkaç yılda ABD de ve Avrupa da yaygınlaşan İslam düşmanlığının iki temel aktörü, İsrail ve bizdeki laikçi çevrelerdir. Şimdilerde artık tek, tek Müslümanları, hedefe koymak yerine İslam’ın kitabına ve peygamberine saldırıların arkasında maalesef ülkemizden batıya ihraç edilen İslam düşmanlığının son derece önemli rolünün olduğunu düşünüyorum.

        Yine son yıllarda Siyonistlerin desteklediği, Danimarka da ki menfur karikatür krizi, Hollanda da ki, Müslümanlara saldırılar, Amerika da papazın Kuran-i Kerim yakması ve İslam peygamberine hakaret eden filim çekilmesi ve neticesinde Libya da ABD elçisi ve çalışanların öldürülmesi hep Siyonizm kışkırtmasının eseridir.  

        Tıpkı Avrupa ya Müslüman kızların başörtüsünü yasaklama ilhamını da bizimkilerle beraber Siyonistlerin ihraç ettirdiği gibi. Biz başörtüsü yasağını sadece Avrupa ve Amerika ya değil, Tunus,Cezayir gibi ülkelerde ihraç etmiştik.

         Ülkemizde 60lı yıllardan beri mücadele ettiğimiz başörtü yasağını Fransa ve Almanya gibi ülkeler daha yenilerde bizden almaya başladılar. Hata bazı Avrupa ülkelerinde mesele çoktan hukuk çerçevesinde çözülüp tamamen serbest bırakılmaya başlanmışken, biz daha konunun çözümüne tek bir adım dahi atmadık. Yarın laiklik hassasiyeti ile hareket eden bir iktidar geldiğinde iki saatte tüm yurtta yasak yeniden ve daha şiddetli bir şekilde hortlayabilecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

         Bence sayın başbakan Avrupa ya, İslamofobi konusunda esip gürlemek yerine, ülkedeki İslam düşmanlığı ve başörtüsü serbestliği konusunda mücadele ederek, serbestliğin yasal altyapısını oluşturup,Avrupa da ki İslam karşıtlarının ellerindeki kozu alabilir. Önce kendi evimizde İslam’a ve onun kutsallarına hakareti önlersek,Avrupa da ve Amerika da kitabımıza ve peygamberimize yapılan hakaretlerin hesabını sorabiliriz. Yoksa adamı ciddiye almazlar.

         Bence Müslümanlar kışkırtmalara gelmemelidir. Mesele kendimizi düzeltmekten, bizdeki İslam düşmanlığını yenmekten ve İslami değerlere hakaretleri önlemekten başlamalıyız. Bizde, hâşâ“Allahın kızları” diye kitap yazanları alkışladığımız müddetçe dışarıda bu konulara müzahir olmamızın bir ciddiyeti ve caydırıcılığı olamaz. Allaha evlatlar izafe edenlerle diğer İslam düşmanları arasında ne fark var…

        Selamlarımla….            


Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (www.bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • Hakkı Adil
    Hakkı Adil
    22.11.2011 08:26

    Çok teşekkürler Ziya Bey. Elinize, yüreğinize sağlık. Durumu hakikaten net ve açık bir şekilde belirtmişsiniz. Bu vesileyle değerli üstadımız Namık BARANa bir kez daha Cenab-ı Haktan rahmet niyaz ediyor, sayın Başbakanımızın sıkça ifade ettiği bir sözü burada nakletmek istiyorum: "Zulüm ile abad olanın sonu berbad olur." Tekraren teşekkürler...

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız