BAYRAM, ZEKAT, FİTRE VE İNFAK….

  • 16.08.2012 00:00

               Ramazan bitmek üzere. Bayramın bize ve tüm insanlığa hayırlar getirmesi niyazı ile dertleşmek istiyoruz. Kimseyi kırmak ve kınamak haddimiz değildir. Sürçü lisan edersek affola.

        Hepimiz üzerimize vacip olan sadaka-i fıtır’ı bayram namazına kadar ödemek zorundayız. Zengin olsun fakir olsun herkes gelirine ve harcamalarına göre fitre ödemek zorunda. Her sene Diyanet İşler Başkanlığı müftülüklere fitre miktarlarının en asgarisini hesaplayarak duyuruyor. Bu sene de en az miktar 8,5 lira olarak hesaplanmış. Bu para bazılarımıza çok az gelebilir. Ama birçok fakir için de oldukça yüksek bir paradır. En iyisi herkesin fitresini kendi gelir ve harcamalarını dikkate alarak evinde bulunan fertlerden birisini günlük kaç liraya doyuruyorsa o kadar fitre vermektir. Bunu ölçüsünü de herkes kendisi daha iyi bilir.

        Zekât meselesine gelince; bu meselede nedense İslam’ın ilk yıllarından beri, bu mali ibadeti yerine getirmekte pek hevesli davranmamışlar, hatta Hz. Ebu Bekir zekât vermeyenlerle harp edeceğini ilan etmiştir. Günümüz Müslümanlarının büyük bir kısmının da bu konuda pek gönüllü oldukları söylenemez. Kimisi hiç zekâtı aklına getirmezken kimisi de en az zekât vermek için kapı, kapı gezerek kendilerini rahatlatacak fetva ve fetvacılar aramaktadırlar. 1/40 oranında zekâtı Sahabe-i Kiram “cimrinin zekâtı” olarak vasıflandırıp bu oranda zekât verenleri cimri diye damgalarlarken; günümüzde bizler, bu oranda zekât verenleri bile parmakla gösterip takdir eder duruma geldik.

         Zekât vermemek için çeşitli çarelere başvurup, gösteriş için caminin en ön safında hizaya girenlerin ayıplandığını Maun suresinden öğreniyoruz. Oysa mübarek kitabımız, namazı ve zekâtı hep birlikte emretmiştir. Hepimiz biliyoruz ki; Efendimiz “namaz dinin direğidir” buyurmuştur. Allah da zekâtsız namazı ziktermiyor. Adeta ikiz kardeş gibi algılamamızı murat ediyor.

         Genel olarak kitap, sünnet, icma ve kıyastan çıkan, zekâtın Müslümanlar için bir servet vergisi hükmünde olduğudur. İslam’da sermaye teşvik edilirken servetin insanları azdırıp, kibir ve gurura sevk etmemesi için servet biriktirme men edilmeye çalışılmıştır. Günümüzde bazı ilahiyatçılar ihtiyacından fazla kiralık mülk edinenlerin bu mülklerin sadece kiralarından zekât verilmesi yolunda fetvalar veriyorlarsa da, birçok âlim de bunun aksine fetvalar vererek ihtiyaçtan fazla, kira getirmek üzere edinilen mülklerin maliyet ve rayiç bedelleri üzerinden zekât verilmesi gerektiğine dair fetva vermektedir. Bunların fetvalarının İslam’ın genel esprisine daha uygun olduğunu düşünüyorum

          Günümüz Müslümanlarının zekât konusunda, yanlışa düştüğü, konulardan biriside, zekâtı, buna ihtiyacı olan ferdin doğrudan eline vermek yerine, dernek, vakıf, okul, kurs, parti gibi kuruluşlara vermeleri için adeta teşvik edilmeleri ve hatta zorlanmalarıdır. Daha önce bu kuruluşlara zekât verenler zekât borcundan kurtulmuş sayılmazlar. Çünkü zekât Kuran-i Kerimde açıkça sayılan kişilere verilir. Ve bunlara bir atıfet değildir. Bu onların dince tanınmış hakkıdır.

         Geçmişte bazı parti mensupları, “biz cihat ediyoruz, zekât da cihat edenlere verilir” diye bazı fetvalar devşirerek zekât kabul etmişlerse de, bu da dinin muradına uygun bir görüş değildir. Hak yolda cihat ettiğine inandığımız bu ve benzeri kurumlara zekât yerine infak yapılabilir. Bu dinimizin muradına daha da uygundur. Eğer bu gibi kurumlara hizmet eden, ama fert olarak zekâta müstahak olanlar varsa bunlara zekât verilebilir. Bunlarda kişi olarak aldıkları bu zekâtla buradaki faaliyetleri için gereken araç ve gereçleri alabilirler. İsterlerse de başka ihtiyaçlarına sarf edebilirler.

        Aslında toplumumuzun neredeyse tamamen yabancısı olduğu bir kavramda İNFAK kavramıdır. İnfak: Müslüman’ın, Allahın ve Peygamberin emri gereğince ihtiyacı dışındaki malını dağıtmasıdır. Bir Müslüman kendisinin ve bakmakla mükellef olduğu aile fertlerinin tüm ihtiyaçlarını giderdikten sonra kalan bütün malını dağıtması anlamına gelir. Bunu miktarı konusunda bağlayıcı bir hüküm bulunmamaktadır. Kişiye bir imtihan vesilesi olması için, onun kendi iradesine bırakılmıştır. Allah ta onu verdiğine göre mükâfatlandıracaktır. Verdiğinin yerine kat, kat vereceğini vaat etmektedir.

       İslam tarihinde özellikle Efendimizin mübarek arkadaşları hep bu yolu tercih etmişlerdir. Onlar infak ettikçe Allah ta onlara misli ile vermiştir. Günümüzde de hiç şüphe yok ki böyle Müslümanlar vardır. Ama sayılarının çokta yeterli olduğu söylenemez. Bu hükme nereden vardığımız sorgulanabilir. Ama toplumu gözlediğimiz zaman bu hükme varmamız hiçte zor değil. Ezan okunduğunda koşarak giden bazı Müslümanların yıllarca yanlarında çalışan insanlara bile asgari ücret verdiklerini görünce insan ister istemez bu hükme varıyor.

       Hepimiz kul hakkının hükmünü biliriz. Yine hepimizde zekâtın, sadakanın, infakın kul hakkı olduğunu da biliriz. Yanımızda çalışan insanlara geçimlerini bizim seviyemizde sağlayacak kadar ücret vermenin de kul hakkı olduğunu bilmek zorundayız. Kendisi zekât mükellefi olduğu halde yanında devamlı olarak yıllarca çalışan işçisi zekâta muhtaç ise, o kişi kul hakkına tecavüz etmiş sayılır. İşe bu cepheden bakınca günümüz iş adamlarının Firavun’un yanında ki Karun’dan fakı nedir? Diye sormadan edemiyor insan.  

        Selamlarımla…   

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (www.bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • boyacı ibraam
    boyacı ibraam
    18.11.2011 00:52

    gıymatlı mudurum, bu dünyada sikorta yaptırmayana bakım makım yoğ da, öbür dünyada sikorta yaptırmayana bakım var mı ? bu soruya da bir cevap acele. mehmet amcaya bakıvereydin gali de nolur duu? hala da teşekkür itmeni bekleyon. baki selam boyacı ibraam.

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız