- 9.06.2012 00:00
Aktüaliteyi takip eden okuyucularımızın bildiği gibi, iktidar ile cemaat arasında uzun zamandan beri bir mücadele devam ediyor. Mavi Marmara olayından sonra başlayan bu mücadele, önceleri örtülü olarak yapılıp, iktidar üstü kapalı bir şekilde uyarılır, hatta tehdit edilirken, son bir seneden beri bu mücadele artık alenen yapılıyor.
İktidarın aldığı, cemaatin ve onun dış destekçilerinin hoşuna gitmeyen, kimi idari ve siyasi kararlardan sonra cemaat, açıktan sesini yükseltmeye ve aleyhte propaganda yapmaya başladı. Bunun en iyi örneğini, şike davası nedeniyle yapılan kanun değişikliğine karşı cemaatin mücadelesine şahit olduk. Bu konuda iktidar partisinin bazı milletvekilleri ve hatta başbakan yardımcısı bile cemaat doğrultusunda tavır aldılar. Ancak sayın başbakan bu konu da kararlılık gösterince hepsi geri adım atmak zorunda kalmıştı.
“7 Şubat süreci” olarak adlandırılan, MİT müsteşarının şüpheli sıfatıyla özel yetkili savcılar tarafından sorgulanmaya kalkınca, bu mücadele yine depreşti. Cemaat özel yetkili savcıların ve onlara bağlı olarak görev yapan emniyet mensuplarının yanında pozisyon alarak safını belli etmişti. Ancak hükümet, bu olayda özel yetkili savcıların yetkilerini aştığını düşünerek müdahale edip yasa değişikliği yaptı. Ve başbakanımız, sıranın bakanlara ve kendisine dahi geleceğini düşündüğü için açıktan tavır aldı. Bunun gerekçesini de iki gün önce bir televizyon programında anlattı.
Son sürtüşme nedeni ise hükümetin CMK (ceza muhakemesi kanunu) 250. Maddesinde yapmayı düşündüğü değişiklikle patlak verdi. Çok uzun zamandan beri gerek Cumhurbaşkanımız, gerek başbakan ve bakanlarımız, özel yetkili mahkemelerde yapılan yargılamalarda çok uzun süreli tutukluluktan rahatsız olduklarını açıklıyorlar. Her gün halkın içinde oldukları için, bu konudaki yakınmalara muhatap oluyorlardı. Buda onları rahatsız ediyordu. Öyle zannediyorumki, iktidar başta eski genelkurmay başkanı ve bazı görevliler tutuklanınca bundan da rahatsız oldular. Tutuksuz yargılamak varken neden ısrarla tutuklamaların devam ettiğini anlamadılar. Bunun özel yetkili mahkemelerin güç gösterisi olarak algıladıkları için bunların yetkilerini azaltmak istediler. Bunu içinde CMK 250yi değiştirmek üzere gerekli adımları atınca da mücadele başladı.
Bu konu çok hararetli tartışmalara sebep oluyor. Cemaate yakın yayın organları, yazar ve yorumcularına göre; bu kanun değişikliği yapılırsa bütün darbeciler hemen salınır. Davalar sonuçsuz kalır. Hatta bundan sora yeni darbeler beklenmelidir. Nitekim daha şimdiden bazı ortam dinleme kayıtlarını(yalanlansada) servis ediyorlar. Çünkü bu yetkiler sebebiyle darbeciler yargılanmaya başlanmıştır. Yetkiler azaltılınca iş tersine döner, darbeciler intikam almak ister.
Oysa hepimiz biliyoruz ki; özel yetkili mahkemelerden önce bu ülkede devlet güvenlik mahkemeleri vardı. Üstelik bu mahkemelerin yetkileri şimdikilerden daha fazlaydı. Ama gene de darbeler önlenememişti. Şimdi darbelerin yapılamamasının sebebi bu mahkemeler değildir. Darbecileri mahkeme karşısına çıkaran irade yargının değil siyasetin iradesidir. Hatta hükümetle cumhurbaşkanının aynı anlayışa sahip olmaları darbecileri caydıran en önemli sebeptir. Çünkü en ufak bir teşebbüste, çıkarılacak bir kararname ile darbeci askerler kapı dışarı edilebilir.
Eğer 28 Şubatta cumhurbaşkanlığı makamındaki kişi ile hükümet anlaşıp o dönem açıktan darbe girişiminde bulunanları emekli edebilselerdi darbe olurmuydu?
Ya da soruyu şöyle soralım. Eğer şimdi Çankaya da bundan önceki cumhurbaşkanı otursaydı, darbeciler etkisiz hale getirilebilir miydi? Yüksek askeri şurada geçen sene alınan kararlar alınabilir miydi? Alınsaydı bile o kararı, Ahmet Necdet Sezer imzalar mıydı?
Demek ki askeri darbeleri mahkeme korkusuyla değil, siyasi irade ve kararlılıkla önlemek mümkündür. Bugünkü yargılama metoduyla önlemek yerine, darbecileri iyice kinlendirmekten başka bir şey yapılamaz. Üstelikte ister darbeci, ister başka bir suçlu, kim olursa olsun kendisine zulüm yapıldığını iddia eden insanların en azından dinlemesi gerekir. Tutuksuz yargılanmak isteğine kulak verilmelidir. Yargılanmak istemeyen yok. Sadece tutuksuz yargılanmak, adil ve hızlı yargılanmak istenmektedir. Bu insanlara bu hak tanınmalıdır. Hükümette bunu sağlayacak iradeyi gösterme eğiliminde. Adalet adına bunu desteklemek gerektiğini düşünüyorum. Eğer zulme karşı iseniz.
Değerli okurlar; bu şarkı(pardon kavga) burada bitmez. Eğer cemaat kendini, iktidarla giriştiği mücadelede zayıf hissederse geri çekilip, iktidarın zayıf anını kollayarak fırsat bulunca hamle yapar. Ama aldığım duyumlara göre cemaat hiçte kendisini zayıf görmüyor. Aksine kendisini gücünün zirvesinde gördüğü için hükümeti destekleyen sendikaların önünü kesip zayıflatmak için sendika kurma faaliyetine başlamış bile.. Adı “aktif sen” olan bu sendika ile mücadele vermek niyetinde. Kimilerine göre siyasi parti kurma çalışması da geliyormuş.
Ama bence siyasi parti kurmazlar. Çünkü o zaman toplumda güçlerinin iddia ettikleri kadar olmadığı açığa çıkar. Buda güçlerini abartarak taraftar toplamaya çalışan cemaatin işine gelmez. Daha önceki dönemlerde olduğu gibi, mevcut partilerden birisi ile pazarlık etmek daha çok işlerine gelir. Bu defa bu pazarlığı ak parti ile yapamayacak gibi…
Selamlarımla….
Yorum Yap