NEREDEN, NEREYE?

  • 25.10.2011 00:00

 

       

         1999 yılı 17 ağustos’unda gölcük depremi olmuştu. Afetin boyutları oldukça büyüktü. Devlet günlerce enkazlara ve depremzedelere ulaşamamıştı. Göçük altında kalanların kurtarılması için altın saatler olarak önem taşıyan ilk 48 saati o günkü hükümet şaşkınlık ve beceriksizce harcamıştı. Basın hükümetin beceriksizliğini ve vurdumduymazlığını örtbas edebilmek için her türlü gayreti göstermesine rağmen yinede mızrak çuvala sığmamış, millet isyan etmişti.

         Kendi beceriksizliğini örtbas etmek gayreti ile kendisinin yapamadığı yardımdı sivil toplum örgütleri yapmaya kalkınca bunun yasaklanmaya çalışmasını acı bir şekilde yaşamıştık. Kendi beceriksizliği ile yapamadıkları yardımları kendileri gibi düşünmeyen insanların yapmasını engellemenin nasıl bir anlayış olduğunun takdirini milletimiz bir kenara not ederek yaralarını sarmaya gayret etmiş, zamanı gelince de bu anlayışı tarihin karanlık sayfalarına göndermişti.

         Aradan geçen 12 senede irili ufaklı depremler olmuş, hemen hepsinde iktidar, o güne kadar görülmemiş hız ve hassasiyetle olaylara müdahil olmuş, gereken tedbirleri almıştır. Bununla da kalmamış afet bölgelerine yardım yapmak isteyen sivil yardım kuruluşlarını yardım için teşvik ederek acıların paylaşılmasında, hiçbir kompleks göstermeden yardımcı olmuştur.

         Bugüne kadar meydana gelen depremler, gölcük depremi ile mukayese edilecek büyüklükte olamadığı için sergilenen bu anlayış farkını mukayese etmek mümkün olmamıştı. Ama meydana gelen bu son Van depremi gölcük depreminin şiddet büyüklüğünden daha az olamamasına rağmen, deprem anından 5 saat sonra, başta başbakan olmak kaydıyla bütün devlet deprem bölgesine koşarak vaziyet edilmiştir. “nerede bu devlet?” sorusunu tarihe göndermiştir.

         Hükümet karşıtı basın yayın organları; bütün gayret ve kışkırtmalarına, bütün tahriklerine rağmen, depremzedelerden iktidar aleyhine beyanlar alamamış, en ücra mezralara giderek, aradan henüz saatler geçmesine rağmen, büyük yerleşim yerlerinde bile yeterli organize sağlanamadan sadece 50–100 kişinin yaşadığı köylere yardım yapılmadığını anlatma gayretine girmişlerdir. Ama afet zedeler, bunlara gerekli cevabı vererek hükümete güvendiklerini en kısa sürede kendilerine yardım edileceğinden emin olduklarını söyleyerek gerekli cevabı vermişlerdir.

         Çünkü halkımız bu hükümetin, daha önce yaşanan, Elazığ, Bingöl, Simav depremlerinde, performansı ve yaklaşımını görüp memnun kalmıştı.

         Kendilerine de aynı yaklaşımın gösterileceğinden kuşkusu yoktu. Bu güveni, hükümet sağlamıştı. Yayınlarla bu güveni sarsmak artık kolay değildi.

         Bu deprem bölgede yaşanan acı terör olaylarının hemen arkasından meydana geldiği için, hem Kürt ırkçıları hem de Türk ulusalcılarının istismar gayretlerine sebep olduğunu gözlemleniyor.

         Özellikle sosyal medya dedikleri iletişim ağlarında öyle yorumlar yapılıyor ki insanın kanı donuyor. Kimisi; “ oh olsun” diyor. Kimisi; “ağlamak sırası onlarda” diye hezeyanlar kusuyor. İnsan, bunlarla, aynı cinsten olduğuna ve aynı vatanı paylaştığına utanıyor. Anlıyorsunuz ki faşizm ölmemiş, “diyarlar dolaşıyor.”

         Gölcük depremi sonrasında bir yazar, İslam düşmanlığının ayyuka çıktığı bir dönemde, “böyle bir deprem Allahın gazabıdır” dediği için dönemin yargıçları hiç incelemeden hapis cezasını basıp, hapse göndermişlerdi. Üstelikte sadece o yazarın değil torlum kesimlerinin birçoğunun dillendirdiği bir yorumdu söylenenler. Ama şimdi, kendinden başkasını insan saymayan, devleti çiftlikleri gibi kullanmaya alışmış, bir avuç seçkinci ulusalcıların hezeyanına malum basından tık yok. Birisi istisna, o da dini eğitim aldığı için.

         Bugün ise; kimi ulusalcılar yaşanan depremi fırsat bilerek, neredeyse bayram yapacaklar. Bir zil takıp oynamadıkları kalıyor. Kürt milliyetçilerinin de onlardan farkı yok. Kendi yaşadıkları bölgede afet yaşanmasına rağmen BDP li hiçbir belediye olaylara müdahil olup, yardıma koşmuyor. Bunun yerine hükümetin olaylar karşısında zafiyet göstermesini bekleyip, istismar etmek için pusu kuruyorlar.

         1999 da ulaşımın, iletişimin, yol ağlarının, en yoğun olduğu bölgede meydana gelen depreme günlerce müdahale edemeyen bir hükümetten, merkeze 1000lerce km. uzakta bir bölgede meydana gelen aynı şiddetteki bir depreme 5 saat gibi kısa bir zamanda tüm devletin olay yerine ulaşması noktasına gelindi. Bu bir anlayış ve inanç farkıdır.

         Bu vesile ile depremde hayatını kaybedenlere rahmet, yaralılara şifalar, milletimize başsağlığı dilerken, sayın başbakana da gösterdiği hassasiyetten dolayı teşekkürü bir borç bilirim. İnancının gereğini yaparak İslam kardeşliği gösterip, bunları bize yaşattığı için.

         Selamlarımla….

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (www.bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • MURAT
    MURAT
    13.08.2011 14:44

    sabah işim gereği postanenin önündeki geçiş boşluğunda durmak zorunda kaldım emniyet müdürü trafik şube müdürü yaya geziyolarmış yanıma geldi cezanızı kestim dedi.bana böyle bişey yok dedi bende katılıyorum böyle bişey yok hakikaten yok caddeyi trafik diye oyun parkına çevirmişler 6 metre genişliği olan yola bu uygulamayı yapmışlar.bu belediyecilikmi şaşalı planlarımız var diyenler yapa yapa şirin dubalarmı yapmışlar.başkanın sonuda antalya belediye başkanı gibi olur onu tranvay yedi bunuda duba

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız