Sayın başbakanın; Mısır, Libya ve Tunus ziyaretleri sırasında, bu ülkelerde de; Türkiye de olduğu gibi Laik sisteme geçilmesi teklifi başta İhvan-i Müslimin olmak üzere bölgedeki Müslümanların tepkisini çekti.

         Hatta Mısır da bazı Müslümanlar; “Türkiye de laiklik Müslümanlara sanki az çektirdi de, şimdi de bizim başımıza bela edeceksiniz” diye serzenişte bulundular.

         Sayın başbakan bu sistemi tavsiye ederken de ülkemizde, kendisinin Müslüman olduğunu ama sistemin laik olduğunu, herkesin dininde özgür olduğu vurgusunu yapmış.

         Hepimiz biliyoruz ki; ülkede laiklik hiçte Sayın Erdoğan’ın dediği gibi, vatandaşların hepsini aynı derecede tatmin edebilmiş değildir. Çünkü ülkede iktidarı elinde bulunduran kişi veya kişiler laik değillerdir. Olamazlarda, kendisinin de belirttiği gibi “kişiler laik olamazlar” kişiler ya bir dine mensup olurlar, ya da bir dine mensup olduklarını iddia ettikleri halde dini inançlarını yok sayarlar veya dinsiz olurlar. Bu kişiler de idare ettikleri toplumun kendi inançlarına yakın olanları hep korur, kollar ve toplumun o inançlar yönünde oluşması için gayret sarf ederler.

         Bu bütün laik sistemlerde böyle olduğu gibi ülkemizde de böyle olmuştur. İdareciler, dindar oluşlarına göre bir mezhebi, dine mesafeli oluşlarına göre başka bir mezhebi öne çıkardıkları için çok uzun zamandan beri politikacılar birbirlerini “mezhepçilik” yapmakla veya “ din düşmanlığı” ya da “laiklik düşmanlığı” yapmakla suçlamışlardır. Yani fiiliyatta hiçte başbakanımızın dediği şekilde “her dine eşit mesafede” duruş gösterilmemiştir. Bu bizde böyle olduğu gibi, laikliğin kalesi Avrupa da, da böyle olmuştur. Halende böyle olmaya devam ettiğini her gün bu konulardan Avrupa ya serzenişte bulunan bizzat başbakanın kendisi değil mi?

         Avrupa da Müslümanların 2. sınıf insan muamelesi görmeleri; derilerinin renginden veya ırklarından değil, bilakis Müslüman oldukları içindir. Sadece idarecileri değil, mahkemeleri ve adalet sistemleri bile böyle çalışmıyor mu? AİHM kararlarında bile dini ayrımcılık yamıyorlar mı?

         Sayın başbakan bunları bilmiyor mu? Biliyor. O halde neden böyle bir çıkış yaptı?

         Bunun kanaatime göre önemli iki sebebi var.

         Birincisi bu söylem Avrupa ve Amerika birleşik devletlerine bir mesaj vermek ve onlara “ benim buralarda etkin olmam sizin ve ideolojileriniz için daha iyidir.”  Demek içindir. Demek istiyor ki; “burada bir değişiklik olacak benimle beraber olursanız daha az zarar görürsünüz.” Aksi halde, bana yardımcı olmazsanız, hiçte hoşunuza gitmeyen rejimler gelebilir.

         İkincisi ise Suriye de meydana gelen olaylar nedeni ile bu bölgede başlayacak olan bir mezhep kavgasında taraf olmamak için şimdiden buna uygun pozisyon almaya çalışıyor. Esasen kısa bir süre önce yaptığı Irak ziyareti sırasında bu politikanın ipucunu vererek; “ ben Sünni lider de değilim, Şii lider de değilim. Ben Müslüman’ım, mezhepler konusunda taraf olmaya niyetim yok”  diyerek gelmesi muhtemel bu kavgada tarafsız bir pozisyon istediğini belli etmiştir.

         Yoksa oda biliyor ki; dindar bir kişi ve gurup tarafından veya dini inancı olmayanlar tarafından idare edilen bir devletin dindarlara ve dinsizlere eşit mesafede olması düşünülemez. Herkes inancının tarafını istese de istemese de tutar.

         Eğer onun dediği gibi olsaydı. Rusya da geçmişte din yasaklanmaz, günümüzde Avrupa da bizzat idareciler tarafından İslam düşmanlığı yapılmazdı. Oysa ister laik( Fransa gibi) ister sekuler ( Almanya ve Hollanda gibi) devletlerde Müslümanlık ve Hıristiyanlık hiç de eşit sayılmıyorlar. Demokratlık iddialarına rağmen her gün İslam düşmanı söylemle politikacılar basında yer almazdı. 

         Selamlarımla