- 30.06.2011 00:00
Yeni meclis toplandı. Beklendiği gibi, BDP’liler, meclisi boykot ettiler. Esasen kendilerinden başka bir şeyde beklenmiyordu. Bu siyasi anlayış, esasen işler çok iyi gitse de, istedikleri her siyasi talep yerine getirilse de, normal bir parti gibi çalışacak iradesi yok. İrade İmralı da, oda kendisinin tıkıldığı yerden çıkarılmasından başka bir derdi yok. Yani Öcalan çıkıp, devletle masaya oturmadıkça bu hareketi yasal siyasi çizgiye çekmeye uğraşmak nafile bir gayrettir.
Bu siyaset, bu tavırlarını sürdürmeye devam ederse; kazandığı 35 sandalyeyi bir arada tutması mümkün değil. Çeşitli nedenlerle kendisi ile ittifaka giren bazı isimlerin iradelerine konan bu ipoteği kabul edeceğini zannetmiyorum. Bu tavırları devam ederse ki, edecek gibi görünüyor. 35 kişi bölünür.
CHP ye gelince; onların durumu daha bir acıklı. Genel başkan son güne kadar, yargı kararlarına saygıdan dem vururken, yargı bağımsızlığı kavramını tekrarlayıp dururken, şimdi; tahliyeler için başbakanın mahkemelere emir vermesini istemesi tam bir çelişkidir. Bu çelişkili duruma neden düştü. Bu urum ana muhalefet partisine ne kazandırır, ne kaybettirir? Zaman bunu gösterecektir. Ama görünen köy de kılavuz istemez.
Sürdürülemez bir tutum, bu partiyi zora sokabilir. Meclis başkanlık divanı oluşuncaya kadar belki tutumunu birlik içinde sürdürür. Ama başkanlık divanı oluşup, yeni hükümet kurulup, güvenoyu alınca, bu partiye ihtiyaç duymadığı anlaşılınca durum aleyhine döner. Hele birde iktidar partisi erken seçin kartını öne çıkarırsa bu partide çatırdamaya başlar.
Bu krizde en akl-ı selim tavrı MHP gösterdi. Milli iradeye bağlılığın gereği olarak milletin verdiği görevi önemsediğini gösterdi.
Adalet ve kalkınma partisinin durumuna gelince; onlarda meydana çıkan bu durumdan kendilerine, vazife çıkarmak istemiyorlar. Başbakan, tutuklu aday gösteren partilerin işi bilerek bu noktaya getirdiklerini söyleyerek, sorunun çözümü için yasal çözüm yollarına gitmede oldukça isteksiz davranıyor.
Bu durumu, belki kısa vadede kendisine oy veren kitlelere anlatabilir. Ama sorun çözme konusundaki sorumluluğundan en azından tarih önünde kurtulamaz. Bir problemin meydana gelmesi, meydana gelirken başkalarının sorumlu olması başka, sorunu çözecek gücü varken çözmemek daha başka bir şeydir. Herhalde ilerleyen günlerde, muhalefet, iyice köşeye sıkışınca bir çözüm yolu bulacaktır. Muhalefette, epeyce kan kaybedecektir.
Şunu unutmamak gerekir ki; bu sorunlar, sadece muhalefet partilerinin özensiz aday seçmelerinden kaynaklanmıyor. Sistem başlı başına sorun üretme makinesi gibi çalışıyor. Mevzuatımız, demokrasinin önüne her an hiç umulmadık yerde ve umulmadık konularda kurulu tuzaklarla dolu. Vesayet sistemi kendisini koruyacak o kadar çok gizli tuzaklar kurmuş ki bunları teker, teker halletmek mümkün değil. Son olaylara birazda bu yönüyle bakmak gerekir.
Eğer bu tutuklu vekilleri mahkeme tahliye etseydi? Buna hangi makam karşı çıkardı? Sadece bir yorumla koskoca sistemi kilitleyen yargı anlayışı devam ettiği sürece bu sorunları ortadan kaldırmak ne kadar mümkündür?
Bu ve bunun gibi krizleri tarihin çöplüğüne atmak için başta yargı anlayışı olmak üzere tüm sistemin esaslı bir değişikliğe tabi tutulması gerekir. Yoksa her sorun çıktığında o sorunu çözmeye uğraşmak derde deva değildir. Sistem sorun üretemez hale getirilmelidir.
Ben iktidarın bu iradeyi göstereceği konusunda pek umutlu değilim. Daha önce reform diye yaptıkları temel yasalarda, demokratik anlayıştan çok düzeni koruma refleksi ile hareket edenleri meclis başkanı yaparak bu reformların peşinen önünü kesmek anlamına geldiğini kendileri de biliyordur. Buna rağmen böyle birinin bu makama getirilmesi; “ben bazı konular da uzlaşmaya kapalıyım” demektir.
Eğer bu sistem demokratikleşecekse, demokratlığından kimsenin kuşku duymayacağı birisini meclis başkanı yapmak sorunun % 50 çözümü anlamına gelir.
Selamlarımla…
Yorum Yap