KÜRTLERİN DAYATMA VE TEHDİTLERİ

  • 24.06.2011 00:00

      30 seneden beri devam eden Kürt meselesi; ilk silahlı kalkışma tarihi olan 1984 yılından sonra değişimler ve kırılmalar geçirerek devam ediyor.

         Hatırlanacağı gibi; ilk değişim 1990 yılında; ABD’nin Irak müdahalesiyle yaşandı. O tarih de, Iraktan, Saddam Zulmünden ülkemize sığınan sığınmacılar ile çok sayıda silahlı bölücü militan ülkeye sızdı. Bundan sonra terör olayları görülmemiş boyutlarda artarak yeni bir aşama kazandı.

         Devlet ilk defa 1991 seçimlerinden sonra; başbakanının ağzından, Kürtleri adeta haklı görerek “Kürt realitesini tanıyoruz” lafını sarf etti. Ogünlerde, yargılanmak üzere cezaevlerinde bulunan PKK militanlarının, büyük bir başarı kazanmış edasıyla adeta bayram ettiklerine şahit olmuştuk. Devrin başbakanının bu beyanı Kürtlere güvenlik güçleri karşısında başarı, özgüven ve şımarıklık kazandırmaktan başka bir işe yaramamıştı.

         Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde, çeşitli çözüm arayışları üzerinde çalışılırken, bir taraftan da güvenlik güçleri çok etkin bir mücadeleye girişmişlerdi. Bu mücadele de yasalara aykırı davranışlar sergileyen bir kısım güvenlik elemanının çeteleşmesi terör örgütünü milletin bir kesimi nezdinde adeta mağdur ve mazlum durumuna düşürdü. Bu tarihten sonrada, Avrupa kurumlarının da desteğini alan örgüt mücadelesini yeni bir boyuta taşıdı. Artık hukuki mücadelede başlamış oldu.

         3. aşama örgüt liderinin saklandığı ininden çıkarılarak(dış güçlerin yardımı ile) yakalanması sağlanmış, ülkeye getirilmiş, örgüt çökme noktasına gelmiş olmasına rağmen, örgütün kökünün kazınması becerisini ülkeyi, o sırada idare edenler gösterememiş. Adeta “siz silahlı mücadele yapmayın bizde asmayalım” anlaşması ile sorun uyutulmaya terk edilmiştir.

         Bu dönemde gerekli tedbirler üretilip, olay tamamen ülke gündeminden çıkarılacakken “iyi saatte olsunlar” olayın bitmesine razı olmamıştır. Daha sonrada ülkeyi idare eden, Ak partiyi zora sokmak için terörün yeniden aktif hale gelmesine iç ve dış odaklar çanak tutmuşlar, hatta teşvik bile edilmişlerdir.

         Son 5 senede hortlamış bir terör, ülke gündemini ve siyasetini adeta rehin almış; “ ateşkes ilan ettim, eylemsizlik kararı aldım.” Diye ortaya çıkıp, daha sonra; “şunu yapmazsanız, ateşkesi bozarız, savaşırız” tehditleri savurarak isteklerini dayatmaya başladılar.

      Artık işi o kadar ileri götürdüler ki; yasalara aykırı olarak sabıkalı adaylar gösterip, tehditle bunları seçtirip, yine tehditle, yasalara aykırı olarak meclise sokma ısrarını sürdürmektedirler. Maalesef yargımızda birbiri ile çelişen kararları ile bu yangına adeta benzin dökmektedir.

         Yasalara aykırı olarak, dayatma ile aday yaptıkları insanları silah soruyla ve tehditle seçtirip, topluma her şeyi silah zoruyla kabul ettireceklerini zanneden ve toplumun sabrını deneyen bu terör örgütü mensupları ile barışçı bir çözümün imkânsızlığı ne yazık ki artık iyice su yüzüne çıkmıştır.

         Hedeflerini genişleten, kendilerine Marksist ve eski İslamcı, yeni Kürtçü çevrelerden de destekçiler bulan PKK ve İmralı sakininin yeni hedefi artık askerler değil, polisler olduğu anlaşılıyor. Yaklaşık 1 seneden beri örgüt taktik değişikliğe giderek, asker yerine polisi, düzeni savunan statükocular yerine, İslami çevreleri hedef almaya başladı. Çünkü fesadın ve küfrün panzehiri İslam’dır. Onun için bölgede imamları katletmeye, imam-hatiplere saldırmaya başladı. Çok ilginç değil mi?

         Aslında biz bu filmi daha önce de görmüştük. Olağanüstü hal valiliği dönemin de; can çekişmeye başladığında; mükellef asker, imam-hatip menşelileri seçip şehit ettiğini bazı görevlilerin de buna çanak tuttuğunu sağır sultan bile duymuştu. Hatta o dönemde bölgede görevli bir sayın vali kendisinden önce görev yapan meslektaşı valilerden daha büyük bir tepki ile karşılanmış, kardeşlerinin işyerleri bombalanmıştı. Sebebi de İmam- hatip menşe’li oluşuydu.

         Esasen dinsiz ve Marksist olduğu bilinen örgütün; İslam’a ve Müslümanlara düşmanlığı şaşırtıcı değildir. Onun için ısrarla camı avlusuna pislemeye çalışmaktadır. Ama şaşırtıcı olan daha düne kadar bizimle aynı kıbleye yönelen, ırkçılığı imanına yakıştıramayan, bazı Müslümanların, Marksist ve ırkçı bir terör örgütü ile aynı paralele düşmesidir.

         Geçende bir televizyon kanalında seyrettim. Öyle bir ırkçı olmuş ki; insan onu izleyince dehşete kapılır ve Nazilere (hâşâ) rahmet okur.

         Bu anlayışları ile çözüme katkı vereceklerini düşünüyorlarsa; bu ortamdan çözüm çıkmaz. Hiçbir iktidar bu ortamda çözüme yanaşamaz. Bu hükümette, dayatmalarla çözümü kabul etmez. Habur sınır kapısında zafer naraları atarak aslında çözüm yolunu bilerek tıkadılar. Beklide derinlerdeki ağababaları öyle davranmalarını söylemiştir.

         Selamlarımla….   

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (www.bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız