NİLGÜN TANRIKULU BU SIRALAR ÇOK HEYECANLI

Neredeyse 3 yıl oldu… Bolu Görsel Sanatlar Derneği kongresinde tanışıp, o günden sonra Sabiha Gökçe Resim Atölyesi’nin sanat, dostluk, aile ortamını içimize sindirdiğimiz, sevgili arkadaşım Nilgün Tanrıkulu… 

NİLGÜN TANRIKULU BU SIRALAR ÇOK HEYECANLI
3.11.2011 - 21:04

 


HABER& RÖPORTAJ ÜMİT TURPCU

 

NİLGÜN TANRIKULU’NUN RENKLİ YOLCULUĞU

Neredeyse 3 yıl oldu… Bolu Görsel Sanatlar Derneği kongresinde tanışıp, o günden sonra Sabiha Gökçe Resim Atölyesi’nin sanat, dostluk, aile ortamını içimize sindirdiğimiz, sevgili arkadaşım Nilgün Tanrıkulu… O, bu sıralarda çok heyecanlı, gözleri bir ayrı parlıyor... Çünkü ilk kişisel sergisini İstanbul’da açıyor… 12 yıldır emek verdiği resim sanatını, ürettiği eserlerini, renklerini, desenlerini sergileyecek... Bu tatlı heyecanınyakın tanığı olarak söyleşmek istedim kendisiyle… Atölyemizinboya, tiner ve  mis gibi ikindi çayı kokan kalabalık ortamında, ben sordum O yanıtladı… Sanata dair, senli benli, gülücük dolu sıcacık dost sohbeti… Zamanını nasıl dolduracağını bilemeyen, erkek kadın her insana örnek olabilecek bir renkli yolculuk… Ve işte bir kadının, bir eşve annenin resimle buluşması, amacı, hedefleri…Buyrun…

 

“ÖZLENEN”İSTANBUL’DA

Nilgün Tanrıkulu, 12 Kasım 2011 Cumartesi günü, 14:00- 17:00 saatleri arasında PortexShine’da açacağı ilk kişisel resim serginin heyecanını yaşıyor. Ve sergisine neden “Özlenen “ adını verdiğini anlatıyor.

 

-Merhaba. Sevgili arkadaşım. Okurlar bizden sizli-bizli bir söyleşi beklemesinler önce bunu belirtelim. Dost sohbetimize onları davet edelim. Ve başlayalım. Kendini tanıtmanı isteyeceğim ama önce ilk kişisel serginden söz edelim? İstanbul’da. Neden Bolu’da değil de İstanbul’da? Neden serginin adı “Özlenen” anlatır mısın?

Merhaba diyeyim ben de sana ve söyleşimizi okuyacak herkese. Evet,  ilk kişisel sergim için İstanbul’u tercih ettim. Çünkü büyük ve büyülü şehir İstanbul, daha geniş kitlelere ulaşma isteğim nedeniyle İstanbul, sanatın merkezi olduğun için İstanbul ve sanat adına değişik insanların değişik yorumlarıyla yüz yüze gelebilmek için İstanbul ve en güzeli de sanırım âşık olduğum şehir olduğu için İstanbul.

Neden “Özlenen”. Bu benim resim yeteneğimi aldığım, harika karakalem resimler çizen babama ithaf ettiğim bir sergi. Onu yıllar önce kaybettim ve gerçekten çok özlüyorum. Hem O’nun özlemi, hem uzun yıllardır emek verdiğim resim sanatında ürettiğim eserleri sergileme özlemi. İkisi bir arada olunca içimden geldiği gibi bu adı verdim sergime. 

-Bolulu sanatseverler için, sergi mekanını, tarihi ve gününü de söyleyelim.

Sergim Emirgan Baltalimanı’nda bulunanPortex&PortexShine’da. Açılış kokteyli,  12 Kasım 2011 Cumartesi günü, 14:00- 17:00 saatleri arasında. Tüm Bolulu sanatseverleri bekliyorum. Gelmeleri beni mutlu eder.

-Bolu’da da sergi açmayı düşünüyor musun?

Şu anda düşünmüyorum. Zaten Bolu’da birkaç karma sergiye katıldım. Büyük şehirlerde sergi açmak hedefim ve İstanbul sonrasında sırada Ankara var. Belki sonra İzmir. Yarın neler getirir bilemem ama amacım ve dileğim bu.

 

RESİM HAYATIMIN DÖNÜM NOKTALARINDAN BİRİ

Bolu’ya yerleştikten sonraki yaşadığı boşluğu resimle doldurduğunu anlatan Tanrıkulu, kendini nasıl geliştirdiğinden,  ailesinden aldığı destekten söz ediyor. Söz yine ilk kişisel sergisine geldiğinde,  yoğun heyecanının yanında kendine olan güvenine vurgu yapıyor.

-Biraz da kendinden söz eder misin? Nerede doğdun, nerede büyüdün, resim sevdası nasıl düştü içine?

1970 Beypazarı doğumluyum. Liseyi bitirdikten sonra, Gazi Üniversitesi’nde yükseköğrenimimi yaptım. Daha sonra evlilik, çocuklar derken hayat sürdü. 1999 yılında iş dolayısıyla Bolu’ya yerleştik. Buraya alışma sürecinde çok sıkıldığımı ve bir uğraş aradığımı biliyorum. Ben de resme başladım. Resim nereden aklına geldi dersen, bu aileden gelen bir yetenek. Babamın çizdiği at resimlerine hayrandım. Ben de sürekli bir şeyler çizerdim. Bu merakım ve sevgim belki de ilk fırsatta resme yönelmeme neden oldu.  Bu yöneliş hayatımın da en güzel, en mutlu dönüm noktalarından biri. O noktadan sonra iş kendimi geliştirmeye kalmıştı ve ben de bunu yaptım. Değişik atölyelerde, değişik hocalardan dersler aldım. Bu yolda ilerlerken, hem zamanımı sanatın bir dalıyla doldurmak hem keyif almak, üretme aracı olarak sanatı kullanmak amacım oldu. Zaman geçtikçe, ürettiğim eserler bir çok karma sergide sergilendi.  Bu etkinlikler benim için tabi ki hep teşvik edici oldu.  İki yıl önce, Bolu Görsel Sanatlar Derneği üyeliğimle başlayan rastlantılar zinciri – İlk halka da sensin Ümitciğim-  beni Sabiha Gökçe Resim Atölyesine getirdi.  Artık 12 yılın ardından kişisel sergi zamanının geldiğine karar verdim ve son 1 yıldır ilk kişisel sergim için burada sizlerle, bu sıcacık ortamda yoğun şekilde çalışıyorum. Ve hazırım.

-Söz yine sergiye geldi. Heyecanını görüyorum. Nasıl bir duygu bu?

Evet, çok heyecanlıyım. Karma sergilere katıldım ama oradaki heyecan, enerji ve sorumluluk paylaşılıyor.  Düşünsene, özelliği olan tüm günleri eşinle çocuklarınla paylaşıyorsun ama kişisel sergi tamamen sana ait, sana özgü ve sana odaklı bir olay. Sergi sırasında alacağım yorumları merak ediyorum mesela. Biliyorum ki çok güzel tepkiler alacağım bundan eminim. Kendime güveniyorum. Elbette ki, olumsuz eleştiriler de olacaktır. Ama o eleştirilere vereceğim yanıtlar, karşımdakini tatmin edecek ve olumluya dönecektir.

-Resme başladığında ailen bu durumu nasıl karşıladı ve başka sanat dallarıyla da ilgileniyor musun?

Resim konusunda asla bir köstekle karşılaşmadım. En büyük destekçim eşim ve çocuklarım. Bir resmi atölyede tamamlayıp eve götürdüğümde mutluluğumu paylaşan, yerine göre en acımasız şekilde eleştirenler yine onlar. Şevkle çabaladığım sanatımla yakından ilgilenmeleri beni her zaman teşvik etti, mutlu etti.

Ben müzikle de ilgileniyorum. Yıllardır amatörce ud çalıyorum. Bu da büyük keyif veriyor bana. Ayrıca 1 yıldır merak saldığım fotoğraf sanatı var. Resimle de bire bir bağlantılı olduğunu düşündüğüm için onu da geliştirmeyi istiyorum.

 

SANATÇI RUHLU İNSANLAR ASLA KÖTÜ DEĞİLDİR

Nilgün Tanrıkulu, sanatçı kişilik taşıyan insanların, içlerindeki güzellikleri yansıtarak topluma mutlaka bir mesaj verdiklerini belirtiyor. Kendisinin de mesaj ve estetik kaygı taşımadan eserlerini ürettiğini söylüyor. Resimde seçtiği konuların insan ve canlılar olduğunun altını çizen Tanrıkulu bir resme başlamadan önceki sancılı dönemi özetliyor.

-Klişedir ama, sence “Sanat sanat  için midir, toplum için midir?” Sanatınla vermek istediğin mesaj var mı? Sadece kişisel tatmin misöz konusu?

Tabi ilk başta kişisel tatmin ön plandaydı. Zaman doldurmak içindi belki, üretmek, yaratıcılığımı geliştirmek,  keyif almak içindi. Ama sanatın içinde var oldukça bu durum değişti.  İlla mesaj kaygısı değil ama bir kere, sanatçı ruhlu insanlar hiçbir zaman kötü insanlar değildir. İçlerinin güzelliğini, düşüncelerini, duygularını yansıttıkları sanat dallarıyla, mutlaka topluma da birşeyler veriyorlardır. Zarafetlerini, inceliklerini yansıtıyorlardır. Bu şekilde mesajlarını, almak isteyen insanlara iletiyorlardır.

-İzlediğin, belki kendine örnek aldığın ressamlar kimler?

Çok sıkı takip ettiğim ressamlar var. İsmail Acar, basından ve internetten izlediğim ressamlardan. Canan Berber, Remzi Taşkıran, FabianPerez, Pino tüm bu ressamları çok beğeniyorum.  İman Maleki mesela. İranlı ressam, hiperrealist akımın üyesi ve sanırım ben de o akıma doğru gelişiyorum. Ama eski ustalardan dersen, Salvador Dali hayranıyım. O sürrealist ben realist çalışıyorum ama boyama tarzı olarak yakın geliyor bana.

 

-Estetik kaygın var mı? Ve seçtiğin konular hakkında konuşalım mı?

Hayır, estetik kaygım yok. Resimlerimi içimden geldiği gibi çalışıyorum. Konum insan ve canlılar. Birkaç manzara çalışmam da oldu sadece kendimi denemek içindi. Çok zevk almadım. Ben, bir çocuğun ışıl ışıl yüzünü ve gözlerini gülerken yapmayı seviyorum. Bir kadının salınışını, hayata sımsıkı tutunan elini, bir yaşlının binlerce öykü barındıran çizgilerini boyamaktan hoşlanıyorum. Atların asil duruşlarını, bir köpeğin sadık sevimli görünümlerinden haz alıyorum. Ve resmediyorum.

AŞIKOLMAK GİBİ

Konuları nasıl belirliyorsun, nasıl seçiyorsun?

Evet, bir resme başlamadan önceki en sancılı dönem benim için. Yüzlerce fotoğraf incelerim. İnternetten, dergilerden araştırırım.  Birkaç konuyu birleştirebilir miyim diye, neler ilave edebilirim ya da çıkarırım diye düşünürüm. Tasarlarım, eskizlerini yaparım.

Konu seçmek aşık olmak gibi. Nasıl çevrenizde yüzlerce insan varken birine aşık olursunuz, yüzlerce binlerce fotoğrafın arasından da birine aşık oluyorsunuz. Ve işte bu konuyu çalışmalıyım diyorsunuz. Aranızda bir elektriklenme oluşuyor. Gerçekten de aşk gibi bir şey konu seçmek.

-Fotoğraf sanatıyla da ilgileniyorsun, kendi çektiğin fotoğrafları resme konu etmeyi düşünmüyor musun?

Düşünüyorum tabi ama henüz bir yıldır fotoğrafçılıkla ilgileniyorum. Profesyonel çalışmalarım ne zaman oturur bilmiyorum. Bu olduğunda mutlaka kendi çektiğim fotoğraflardan da yararlanacağım.

-Sana teşekkür ederek, son olarak söylemek istediğin bir şeyler var mı sorayım? Zamanını sanatın herhangi bir dalıyla doldurmak isteyenlere bir önerin olabilir mi?

Ben bir kadın, eş ve anne olarak varım. Bunun yanında sanatla ilgilenmenin ve zamanımı ruhumu bu şekilde doldurmanın doyumunu yaşıyorum.  Ve kendinde zamanında boşluk yaşayanların sanatı nasıl gerçek bir hayat biçimine dönüştürebileceklerinin de kanıtıyım. Aslında sen de dahil olmak üzere hocamız Sabiha Gökçe de bunun kanıtıyız. Sanat, yaşamdan zevk almanın hatta yaşamın farkına varmanın en doğru yollarından biri. Önerim, iş güç telaşında olanların bile istedikleri bir sanat dalıyla mutlaka ilgilenmeleri, zaman ayırmaları. Dünya ve insanlar sanatla güzelleşecek. Ben de sana teşekkür ediyorum. Tüm okuyuculara sevgi ve selamlarımı iletiyorum.


Editör: E. Candan