O ZAMANLARIN AHENGİ BAŞKAYDI

Ramazan sohbetlerimizin 4. gününde, Arasta’nın (Yukarı Çarşı) en yaşlı esnaflarından, bir dönemin berberi, müezzin emeklisi Avni Özsamurioğlu nam-ı diyar Hafız Amca ile birlikteyiz.

O ZAMANLARIN AHENGİ BAŞKAYDI
4.08.2011 - 10:19

 

          Nermin Kaya-Ramazan sohbetlerimizin 4. Gününde, Arasta’nın eski berberlerinden 76 yaşında ki Avni Özsamurioğlu nam-ı diyar Hafız Amca ile oğlu Ahmet Özsamurioğlu’nun işletmeciliğini yaptığı, Atasay Kuyumculuktayız.

Hafız Amca, Karamanlı mahallesi sakinlerinden, 76 yaşında, emekli bir müezzin. Bir dönem hem berberlik hem müezzinlik yapan Samurioğlu, 1965’de çıkan memur kanunu nedeniyle bir süre kalfalarının işlettiği berber dükkânını 1977 yılında kapatır. Daha sonra oğulları bir süre tuhafiyeci olarak işlettikleri dükkânı, kuyumcu olarak devam ettirirler.  Berber dükkânından sonra müezzinliğe devam eden Hafız Amca, 38 sene müezzinlik yaptıktan sonra, 1993 Temmuzun da emekli olur.

Hafız amca anlatıyor:

Bundan 60 sene evveline dönersek, o zamanlar ki ramazanlarda bu güne göre daha tatlı bir ahengin olduğunu düşünüyorum. Akşamları komşular iftara çağrılır, iftardan sonra hep beraber bayanlar o evde teravih namazı kılarlar, erkekler ise en yakın camiye gider namaz kılarlardı. Teravih namazından çıktıktan sonra ise erkeklerin tek yeri kahvehanelerdi. Oraya çay içmeye giderlerdi.

“RAMAZANLARDA HER CAMİYE 5 HAFIZ GÖNDERİLİRDİ”

O zamanların önemli meselelerinden biriside, 50 kadar hafız talebe, büyük camide ramazandan bir hafta kadar önce Büyük Cami de sınav olurlar, seçilenler her camiye 5 tane olmak üzere görevlendirilirlerdi. Öğle ve ikindi namazlarından bir saat önce mukabele okunur, bu mukabeleyi cemaat dinler, namazını kılar, dağılırdı.

“HERKES BAYRAMA YENİ BİR ELBİSE DİKTİRİRDİ”

 O zamanlar hazır elbiseler yoktu, dikiş vardı. Terziler o kadar kalabalık olurdu ki, sahura kadar çalışılırdı. Eskiden öyle bir özellik vardı ki, herkes mutlaka bayramda yeni bir şey giyerdi. Yukarı çarşının meşhur terzileri, Terzi İzzet, Terzi Sabri, Mehmet Kahraman, Terzi Şefik vardı. Onların yanında çalışan çıraklar sahura kadar dükkanda kalırlardı.

Evlerde ramazan için yufka yapılırdı. Komşular imece usulü ile birbirlerine yardım ederek yaparlardı. Hafızlığını bitirmiş büyük hafızlar, her evde en az 5, 6 kez mukabele okurdu.

ŞAKA GİBİ…. TURŞUYLA AÇILAN ORUÇ…

Kuyumcu Ahmet Sarıkaya vardı, rahmetlik. Karşıda doktor diye hitap ettiğimiz Mustafa Uysal, birde saatçi Yaz Mehmet amcamız vardı. Bunlar şakacı insanlar. Şimdi bir gün Ahmet ağabey, Mustafa Ağabeye diyor ki, bu akşam Ilıcaya gidelim, bütün masraflar benden, yalnız sen turşuyu al gel. Akşamüzeri Ahmet’ de, Saatçi Mehmet de dükkânı kapatıyor. Mustafa Ağabeyde bakıyor bunlar dükkânı kapatmışlar, demek ki gitmişler diye düşünüyor. Alıyor turşuyu gidiyor, Ilıca’ya. Ne Kuyumcu Ahmet var ortada, ne Yaz Mehmet. Orada turşuyla oruç açıyor.

KAPLUMBAĞALARIN, HELVACININ DÜKKÂNINDANE İŞİ VAR

Bide Helvacı Hamit amcamız vardı. O da çok şakacıydı. İhsan’ın köşede ki büyük dükkânındaydı. Saatçi Yaz Mehmet amca, helvacıya bir şaka yapıyor. Köylüye diyor ki, helvacı Hamit kaplumbağa istiyor, ne kadar kaplumbağa varsa toplayın. Köylü bir vatandaş da bunu ciddiye alıp, topluyor bütün kaplumbağaları, gidiyor Helvacı Hamit amcaya. Merdivenlerden çıkarken, yorgunluk da var tabi, ayağı takılıp düşüyor, sepette ne kadar kaplumbağa varsa saçılıyor ortalığa.

Hamit amca, oğlum ne bunlar, diyince, köylü çocuk da kaplumbağa istemişsin Hamit amca diyor. Allah seni kahretmesin, ben ne yapayım kaplumbağayı diyor.

Ramazanlarda insanların samimiyetinden kaynaklı böyle şakalar yapılırdı. O günlerin ahengi bir başkaydı.     


Editör: E. Candan