BAŞARILI OLMAK İÇİN EMEK VERMEK GEREKİR

“Sanattan mahrum kalmış bir milletin hayat damarlarından bir kopmuş demektir” diyor Mustafa Kemal Atatürk. Sanat adına Bolu’da uzun yıllardır emek veren, Bolu Bölge Tiyatrosu Yönetmeni Onur Yamak ile tiyatro üzerine bir söyleşi yaptık.

BAŞARILI OLMAK İÇİN EMEK VERMEK GEREKİR
17.07.2011 - 17:24

Haber- Röportaj: Nermin Kaya

Onur hoca ile söyleşimiz öğrencilerini çalıştırdığı salonda gerçekleşti. Öncelikle öğrencilerinden dinleyelim, bir tiyatro eğitmeni olarak nasıl biridir Onur Yamak?

İpek Küçük- Onur hoca farklı bir hocadır, tiyatronun içinde hoca, dışarı çıktığımızda arkadaştır bize. Bizde oyuncu olarak bunun farkını biliyoruz.

Sahnedesin, sözünü unuttun. Onur hocanın tepkisi ne olur?

Bu aslında sizi daha önce ne kadar uyardığına bağlıdır. Bir defa olduğunda bunun telafisi vardır. Ama çok kere uyardığında, bu son uyarısı olur.

Buse Berfu Soylu- Çok disiplinli ve oyuncularına çok düşkün bir hocadır. Biz çok seviyoruz onu. Sadece oyuncu olarak bakmıyor bize, yeri geldiğinde ağabey oluyor bize. Ama söz tiyatroya geldiğinde çok disiplinlidir. Bir çok kez azar işittim ama onun azarları hep yapıcıdır. Azarı işittikten sonra daha canlı bir şekilde devam edersiniz çalışmaya.

Sare Korkusuz- Yeri geldiğinde eğlenmeyi bilen biridir, ama çalışmalarda çok disiplinlidir. Karşısındaki insanı motive etmeye çalışır her zaman.

Nilay Gedik- Bir senedir kursa geliyorum. Onur hoca çok disiplinlidir. Ama bu disiplin bizi kıracak şekilde olmaz. Buraya ilk geldiğimde, sabah henüz açılmamıştı burası, kapının önünde arkadaşlarla gülüyorduk ve Onur hoca geldi. Bize bir bakış attı. ilk o an düşündüm disiplinli biri olduğunu.

Söyleşimizden sonra bir süre Onur hocanın öğrencileri ile çalışmalarını izledim. Onur Yamak, öğrencilerinin de söylediği gibi çalışmalar başladığı andan itibaren gerçekten çok disiplinli ve ciddi bir eğitimci.

Yıllardır izlediğimiz o keyifli oyunların mutfağını görme şansı bulduğum için gerçekten çok mutlu oldum. Keyifli okumalar…

Sizi tanıyabilir miyiz?

Trabzon doğumluyum. Bolu’ya 11 sene önce geldim. Matematik öğretmeniyim. 11 yıldır tiyatro ile uğraşıyorum. 6 yıl önce Bolu Bölge Tiyatrosunu kurduk. Biraz kendimizi yetiştirerek, biraz ustalarımızdan destek alarak bu işe girdik ve Bolu’da ilk özel tiyatrolardan birini kurduk. Ben sorulduğunda asıl işim tiyatrodur diyorum. Öğretmenlikte bunu perçinliyor. 

Ben tiyatroya garip bir şekilde yönetmen olarak başladım. Bir araya geldiğimiz arkadaşlarımızla birikimlerimizi değerlendirebileceğimiz bir alan düşünüyorduk ve içimizden birinin bu riski alması gerekiyordu. Tiyatro eğitim olmadan olmaz ama ben oluşturduğumuz grupla çalışırken, onlara öğretirken öğrendim tiyatroyu. 

Klasiktir ama neden tiyatro?

Bunun aslında basit ama çok geniş bir cevabı var. Basit, sevmek. Sevmeden hiçbir şey yapamazsınız. Tiyatronun bu ülkede, birçok kişinin derdini anlatmak, kendini ifade etmek anlamında zayıf kaldığınız yerlerde kurtarıcı olduğunu düşünüyorum. Amaç insanların dünyasına, sadece sanat anlamında değil, düşünce ve duygu anlamında çok şey katmaktır. Tabi burada ideolojilerden bahsetmiyorum. Mesele salt siyaset meselesi değil, insanların yaşam biçimi.

“Oyuncu geniş bakış açısına sahip olmalıdır” diyor Onur hoca. Bu nedenle sanat hem toplum içindir, hem de sanat içindir. Birbirinden ayrılmaz.

Yani “toplum için sanat” mı demek istiyorsunuz?

Hem toplum için, hem sanat için. Yaparken profesyonel anlamda sanat, ama sunum anlamında insanlara verecekleriniz anlamında toplum içindir. Yıllar önce de böyle bir tartışma olmuştu. Ama bence yanlış bir tartışma. Çünkü sanatçı geniş bakış açılı olmalıdır. Bu tartışmalar bizi yıllardır geriye götürüyor.

Ben bireysel olarak toplumcu bir insanım. Ama sanatımın içerisinde her kesimden insan olması nedeniyle, her türlü oyunu bulundurmaya çalışıyorum. Ama topluma ne verdiğine de bakmak istiyorum. seçtiğimiz oyunlarda bir amacımız var, emek ortaya çıksın, izleyen bu emeği görsün ve en iyisini yapalım.

Geçmişten günümüze tiyatroyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Eskiden diye bir şey yok aslında, yenilenmeyen diye bir şey var. şöyle ki, orta oyunlarımız, meddahlarımız var, bunlar eskidi diye bir şey söyleyemeyiz. Bunlar bugünde oynansa insanlar beğeni ile izler. Fakat anlayış, sadece ramazan aylarında eskiye gidiş olur diye oluştu. O dönemlerin kıyafetleri ya da o dönem toplumundaki tiplerin sahneye yansımasının halleri, günümüzde sanki otantik bir havada tiyatro değilmiş gibi veriliyor. Fransız, İtalyan tiyatrosu gibi bizimde tiyatro anlayışımız zamanla değişmiş fakat ismi aynı kalmıştır. Geçmişten günümüze değişen tek şey, geçmişe özlem duyup sadece ramazan aylarında oynamaya başladık. Fakat içerik olarak değişen bir şey yoktur. Geleneksel Türk Tiyatrosu uyarlanabilir metinlerle günümüzde de oynanabiliyor.

Genelde hep şikayet dinleriz insanlardan ya, bende şikayet etmesini bekleyerek sordum Onur hocaya, sinema tiyatronun önüne mi geçti? Onur hoca, hepimize her konuda ders olması gereken bir cevap verdi. “Mücadele etmezseniz başarılı olamazsınız. Şikayet etmek yerine emek vermeliyiz”

Teknolojinin gelişmesiyle sinema tiyatronun önüne mi geçti?

Ben olaya şikayet eden biri olarak bakmayı sevmiyorum. Tabi ki sıkıntı çekiyoruz. En ufağından bir salon kirasını vermek bile sıkıntı yaşatıyor. Ama Erol Günaydın yıllar önce şöyle bir şey söylemişti “ ya diyorlar ki insanlar bizi anlamıyor. Peki sen insanları anlıyor musun? Ne verdin insanlara? Ben anadoluyu karış karış gezdim, çadır tiyatroları yaptım” ben Erol Beyin bu görüşünü hep savunmuşumdur. Gitmek lazım, hayatında hiç tiyatro izlememiş birisinden sizi anlamasını nasıl beklersiniz ki? Bolu’da tiyatrolar kurulmuştu ama sonuca erememişti. Söylenenler hep aynıydı, destek göremiyoruz. Mücadele etmek lazım. Biz bunu yapmaya çalışıyoruz. O yüzden ben seyircimden memnunum. Tabi ki sinema kadar değil. Çünkü sinema bir sektördür. Tiyatro öyle değil, tiyatroda kendi düşüncene bile karşı çıkma durumu vardır. Daha zor olmasına rağmen tiyatronun insanlara ulaşmasının tek bir yolu var. İnsanların bu işi daha paylaşımcı bir şekilde yapması.

Türkiye de tiyatro sevgisini çocuklara aşılamak gerekiyor. Siz bunun için neler yapıyorsunuz?

Gittiğim yerlerde öncelikle ilköğretim okullarında sahne var mı? Onlara bakıyorum. Bizimle tiyatro yapmış üniversite öğrencilerine bu işe devam etmesi yönünde destek vermeye çalışıyoruz. çocuk tiyatroları yapıyoruz. Okullarda sağ olsunlar buna destek veriyorlar. Eskiden sahneler daha kötüydü, şimdi yavaş yavaş düzelmeye başladı.  Okulda ki öğretmenler, yöneticiler daha duyarlılar. Her dönem, her okula giderek oyunlar sergiliyoruz. Bizim gitmemiz gerekiyor. Belki çok dar sahnelerde, zor koşullarda sergiliyoruz. Belki hatalarımız da oluyor ama, hiçbir şey yapmamaktan daha iyi.

Siz yönetmensiniz aslında, ama sizi dönem dönem sahnede oyuncu olarak da görüyoruz. İlk oyunculuk performansınız hangi oyundaydı? Rolünüz neydi?

Çok geriye gittik. İlk oyunum, benimde oyunlaştırılmasına yardımcı olduğum, kolaj şeklinde yapılmış, türkü hikayelerini canlandırdığımız, “Anadoluyum Ben” adlı bir oyundu.

Oyunu oynarken, yerelde ki insan şunu bekliyor. Seyirci ne kadar tiyatro yaparsan yap, sahnede seni görmek istiyor. O yüzden oynamaya da başladık. Tiyatro da şöyle bir kural vardır, yönetmen iyi oyuncu olmak zorunda değildir, oyuncu da iyi yönetmen olmak zorunda da değildir. Fakat şunu söyleyebilirim, oyunculuk anlamında da yönetmenlik anlamında da çok emek verdiğimi düşünüyorum.

Maksim Gorki’nin unutulmaz eseri “en diptekileri” anlatan “ Ayak Takımı Arasında” oyununda ki “aktör “ rolü hiç çıkmaz Onur Hoca’nın aklından. Hatta ilk kez bize söylüyor, yeniden düzenlemeye başlamış oyunu. Çok yakında bu güzel oyunu izleme fırsatı bulacağız.

Peki, şu ana kadar oynadığınız oyunlar içinde sizin için en değerlisi hangisiydi?

Benim için çok değerli olan bir oyunum var. Hatta bunu ilk kez de burada söyleyeyim, oyuncularıma dahi söylemedim. Yeniden düzenleyip sahnelemeyi düşündüğüm, “ Gorki’nin Ayak Takımı Arasında- Diptekiler” isimli bir oyunumuz vardı yıllar önce yönettiğim. O oyunda ki “aktör” rolü benim için çok değerliydi. O oyunu oynadığım ekipte ki arkadaşlarım gittikleri yerlerde da tiyatroyu sevdirmeye çalışan, çok yetenekli insanlardı. Şimdi o oyunu yeniden düzenleyip sahnelemek istiyorum. yıllar sonra bu oyunu tekrar düzenlememin sebebi de şu, tiyatronun kendini yeniledikçe başarılı olabileceğini düşünüyorum.

Nasıl bir karakterdi “aktör” ?

 Aslında değerli olması oyunun kendisinden kaynaklanan bir şeydi. Ötekileştirilmiş, toplumun dışına itilmiş insanların, yerin altında, on onbeş kadar kişinin bir arada yaşamaya çalışmasını anlatmaya çalışan bir oyundu. “Aktör” de iyi roller alamadığı için düştüğü batakhane de ki yaşamı anlatılan bir kişiydi. Tabi, tiyatrocu olunca duygusal olarak beni etkilediği için aklımda kalmıştır hep. Ama şunu da söylemek gerekir. Profesyonel olarak tiyatro yapmak isteyen bir kişinin rol seçmek gibi bir lüksü yoktur.

Bu işin mutfağı aslında İstanbul’da. Siz hiç gitmeyi düşünmediniz mi?

Bolulu değilim ama Bolu’yu çok seviyorum. Anadolu Tiyatrosunu savunan bir insan olarak, bir şeyleri değiştirmek için burada başlamak istedim. Daha sonra da bir yaşam düzeninin içerisine kendini adapte edince kopmak zor oluyor. Oysa salt oyuncu olarak gittiğimiz kentlerde daha başarılı işler yapılabilir. Ben egoları ön plana çıkan bir insan değilim. İstanbul’a büyük tiyatrolara gidip, iki üç sende popüler olmak gibi bir düşüncem olmadı hiç bir zaman. Yönetmenliği seviyorum, kendi kurduğum tiyatroda, arkadaşlarımla, oyuncularımla çalışmayı seviyorum. Emek vermeyi seviyorum. Anadolu tiyatrosunu desteklemeye sonuna kadar devam edeceğim. Tabi ki bizim de çizgimizi çizeceğimiz yollar olacak, zamanın neler göstereceği belli olmaz. Ama ben Bolu’yu seviyorum.

İlerleyen yaşlarda da tiyatroya başlanır mı?

Augosto Boal, büyük bir tiyatro kuramcıdır ve 54 yaşında başlıyor bu işe. Şu an dünya da belki birkaç kuramcıdan biridir. İlla ki oyuncu olmak gerekmiyor. Tiyatro ciddi anlamda bir zeka işidir. Ben hep şunu iddia ederim. Profesyonel anlamda olmasa da, kendini ifade edebilmek için belli bir yaştan sonra yapılacak en güzel şey tiyatronun içerisindedir.   

Son olarak, Bolu’da tiyatroya gönül vermiş, tiyatro yapmak isteyen kişiler için kurslarınız var mı?

Tabi, biz yılda iki kez üç aylık kurslar açıyoruz. Temel eğitim çalışmaları yapıyoruz bu kurslarda. Alaylı bir şekilde bu işi hobi olarak gören oyuncularımızda var, aynı zamanda profesyonel olarak yerel de tiyatro yapan oyuncularımızda var. Onlarla birlikte karma ekipler oluşturuyoruz. Bu eğitimlerden seçtiğimiz arkadaşlarımız sezonluk oyunlarda rol alıyorlar. Üç dört senedir gelen arkadaşlarımız var, bir yıldır gelenler var, iki üç aydır çalışanlar da var.  tiyatro yapmak isteyen herkese kapım açık, benim tiyatroda tek bir şartım var benim, o da iyi insan olmak.    

Umarım bu yaptığımız röportaj birilerine ulaşır. Çünkü bir kişi bile tiyatroyu sevse çok mutlu olurum.


Editör: E. Candan