KÖŞE YAZARI TARAF TUTAR

Hayatında hiçbir zaman milliyetçilere giydirilmeye çalışılanları giymediğini, kendisine çağdaşlığı, muhafazakarlığı ve Atatürkçülüğü yakıştırdığını söyleyen Köşe yazarı  İmdat Aslan köşe yazarları tarasız değildir diyor.Kendisiyle yaptığımız söyleşide bir çok özelliğini de bizlerle paylaştı

KÖŞE YAZARI TARAF TUTAR
29.06.2011 - 00:52

 

      Nermin Kaya-Köşe yazarları ile olan röportajlarımız devam ediyor.

Röportajımızda, yazdığı yazılarda ki tabiri caiz ise muhalefet tavrı kadar, ev işlerinde eşine yardımcı olan, hayatın müşterek olması ile renklendiğini düşünen bir İmdat Aslan göreceksiniz.

Hayatında hiçbir zaman milliyetçilere giydirilmeye çalışılanları giymediğini, kendisine çağdaşlığı, muhafazakarlığı ve Atatürkçülüğü yakıştırdığını söyleyen İmdat Aslan, İmdat’ın bankında arkadaşlarıyla uzun uzun sohbetler etmeyi de çok seviyor.   

İmdat bey Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

1963, Konya doğumluyum. İlkokulu Ankara’da bitirdim. Babamın görevi nedeni ile ortaokulu Muş’ta, Liseyi Bolu Atatürk Lisesinde tamamladım. Liseden sonra, İdari Bilimleri kazandım, kayıt yaptırdım. Fakat devam zorunluluğu olduğu için kaydımı dondurdum ve yatay geçiş ile Anadolu Üniversitesi, İktisat fakültesine geçtim. 1986 yılında mezun oldum. 1978’den bu yana Bolu’da ikamet ediyorum. 15 yıldır çeşitli dergi ve gazetelerde yazı yazmaya çalışıyorum.  7 ay kadar bir televizyon programı yaptım. Evliyim, Tuğçe isminde bir kızım var.

Bir yerde okumuştum Her kezin bir hobisi olmalıymış .Sizinde Bir hobiniz var mı?

Askerlikten döndükten sonra dereceye girdiğim için polis akademisi sınavına girdim ve kazandım. Ama o dönemde bazı görüşte olanlar, maalesef alınmadı. Çeşitli bahaneler uyduruldu. Bende hayatın mücadelelerle dolu olduğunu anladım. İç işleri bakanlığı, emniyet genel müdürlüğü eğitim daire başkanlığını mahkemeye verdim. Daha sonra baktım ki mahkemede en ufak bir ilerleme olmuyor, o kızgınlıkla ticarete başladım. Şu anda Rodi Mağazasını işletiyorum. 25 senelik bir ticari hayatım var. Köroğlu Gazeteciler Cemiyeti başkan vekiliyim. Konyalılar platformu danışma kurulu üyesiyim.  Türk Ocakları başkan yardımcısıyım. Bunların dışında çok zamanım kalmıyor. Günlük köşe yazmak gerçekten zor, en yoğun günlerimde bile, bir okuyucunun beklediğini düşünerek hiç atlamadan yazarım.

Bunun dışında hafta sonları eşim ve kızımla beraber dağ yürüyüşlerine çıkarız. Bisiklete bineriz, uçurtma uçururuz.

Bir de iş yerimin önünde bir bank var. Hatta onun adı İmdat’ın bankı olarak kaldı. Köşe yazıları falan yazıldı bununla ilgili. Yaz sezonu olduğunda arkadaşlar gelir orada sohbet ederiz. Kültürel anlamda da, kentleşmenin bizden aldıklarını bu şekilde korumaya, yaşatmaya çalışıyoruz. 

İmdat bey yemekle aranız nasıldır ? mesela  evde eşinize yemek konusunda yardımcı olur musunuz?

Ben aslında çok güzel yemek yaparım. Eşimde çok güzel yemek yapar. Genelde yemekleri eşim yaptığında bende salatayı yaparım. Hayatın müşterek olduğunu düşünürüm. Eğer evin kadını yemek yapıyorsa, erkeğin de onun yanına bir çiçek misali rengarenk bir salata yapmasının, mutluluğa bir tutam renk katacağını düşünüyorum. Yemek seçmem. Soğan ekmek de olsa yerim. Çok yemek aşığı bir insan değilim. Günde üç öğün yemek yediğim çok nadirdir. Genelde atlarım öğünleri. Dışarıda yemek yemeyi çok sevmem. Çünkü eşim çok güzel yemek yapar. Muğlalı olduğu için, kendilerine özgü bir ege mutfağı var.

Oldukca yoğun bir temponuz var . Bu tempo içerisinde Sinemaya vakit ayırabiliyor musunuz ?

 Genelde yazarlar filmlerle falan çok haşır neşirdir gibi görünür ama ben 6 aydır sinemaya gitmiyorum. Gençliğimden bu yana çok takıntılı bir insan değilim. Ne çok beğendiğim bir sinema sanatçısı, ne de müzisyen olmuştur. Ben filmin, müziğin evrensel olduğunu düşünüyorum. İnsanların tek bir filmle ya da müzikle sınırlandırılmasını doğru bulmuyorum. Onun için çok kafamda yer eden bir kitap ya da film ismi yok. Hayattan o kadar çok etkilenmiyorum. Çünkü hayatın başlı başına bir canlı yayın olduğunu düşünüyorum. Bu yayın akışında duraksamanın kayıp zaman olduğunu düşünürüm. Çok sevdiğim sanatçı biraz bekleyeyim, çok sevdiğim bir film biraz bekleyeyim dersek hayatın daha sonra ki zamanlarını değerlendiremeyeceğiz diye bakıyorum.

Uzunca bir süreden beri basın camiasının içindesiniz .Bir taraftan yazıyorsunuz ,diğer bir taraftan da  gazetecileri temsil anlamında cemiyet yönetimindesiniz. Dolayısıyla şu ana kadar gazeteleri ve gazetecileri yakından gözlemliyorsunuz .Sizce başarılı bir gazeteci nasıl olmalı  ?

Her mesleğin okulu olduğu gibi, basın yayın bölümleri de var ve buradan da insanlar yetişiyor. Ama bunun saha da uygulanması bambaşkadır. Tabi ki bir şeyin eğitimini almak çok güzeldir ama bunu da gerçekten severek ve bilinçli olarak yapmak gerekiyor. Ben basını çok seviyorum. Sosyal sorumluluk anlamında, kendi içimden gelen çevreme, aileme, milletime, vatanıma, orduma faydalı olma düşüncesi var. Dolayısıyla aile reisliğimizi yapıyoruz, iş adamıyız, bunları yerine getirdikten sonra toplum adına da bir şeyler yapmamız gerekir. Çok zengin değiliz ki hanlar, hamamlar yaptıralım, yurtlar yaptıralım öğrencilere. Fikir zenginliğimiz var ise bunu toplumla paylaşmamız gerekiyor. Ben basın mensupluğunun ego tatmininden ziyade sosyal sorumluluk anlamında yapılması gerektiğini düşünüyorum. Toplumun ihtiyacı olan, beklentilerini dile getiren bir amaçla ve tarzla yapmaya çalışıyorum ve böyle olması gerektiğini düşünüyorum.

Geçenlerde bir yazınızda “ Bolu’da basın ne iş yapar?” diye bir cümleniz vardı.

Ben öyle yazdım ama genele alırsak dünyada, Türkiye’de, Bolu’da ne iş yapar diyebiliriz. Dünyada ki basın egemen güçlerin elinde.  Basın, iktisadi olarak, askeri, sosyal, kültürel olarak insanları yönlendirme görevi yapıyor. Haber akışı sağlamak yerine, insanları bir yere yönlendirmeye çalışıyorlar. Onun için Bolu’da da basın’ın saç ayakları üzerine oturtulduğunu düşünüyorum. Siyasi ayağı, maddi ayağı var. Türkiye de artık yandaş basın oluştu. Siyasi erk ne derse onun doğru olduğunu kabul eden, fakat sosyal anlamda toplumun ihtiyaçlarına cevap veremeyen bir basın oluştu. Basın her şeyi açıkça topluma sunabilmeli, takdiri topluma bırakmalı.

Gündemi takip eden, her gün yazan bir köşe yazarısınız. Bu yazılarınıza yapılan, aklınızda kalan ilginç bir yorum var mı?

İlk zamanlar insan yazılana karşı olumsuz da olsa bir beklentisi oluyor. Birisinin okuduğunu bilmek istiyorsunuz.  Ben önceleri çok eleştiriliyordum.  Önceden basında şöyle bir anlayış vardı. Sanki birini eleştirdiğinizde, ondan bir beklentiniz olduğu düşünülürdü. Fakat daha sonra gördü ki insanlar, bu adamın bir işi var. Basından bir para kazanmıyor. Zamanını harcıyor, bu adam niye sağa sola sataşsın. Ondan sonra demek ki bu adam doğru söylüyor dediler, şu an neredeyse bir fan oluştu. Çok kabul edenler var, dostça tenkit edenler var. İnsanlar bir şekilde tepkilerini gösteriyorlar. Eleştirsinler, bu benim hoşuma gidiyor. Çünkü eleştirmek de yazımın okunduğunun göstergesidir.

Ben çok eleştirel yazarım. Ama insanlar artık, İmdat Aslan bir şey yazıyorsa kendi çıkarı için değil, toplumun çıkarı için yazıyor diyorlar. O yüzden Bolu’da şu an kırgınlık yaşadığım,, küs olduğum kimse yok.

Gazeteciliğin tarafsız olması gerektiğini düşünüyor musunuz?

Aslında bunun iki cevabı var. Hem evet, hem hayır. Gazeteci tarafsız olmalı. Habere yorum yapmamalı, ama köşe yazarı taraf olmalı. Tarafsız köşe yazarı olmaz. Vatanından, milletinden, toplumundan, dinine, askerine, polisine taraf olmalı. Ama haber objektif verilmeli. Bunu birçok kişi karıştırıyor. Ben yorumcuyum, ben tarafım. Ben Türk Milliyetçisiyim, Atatürk Milliyetçisiyim. Bayrağımı, vatanımı, milletimi çok seviyorum. Ben bunlardan tarafım. Husumet anlamında taraf olmam. Sadece bölücülere karşı husumet anlamında tarafım.

Gazetecilik hayatınızda yazdığınız bir yazı yüzünden ceza aldınız mı?

Bir kere para cezası aldım. O da bir basın mensubu arkadaşımızın kendi internet sitesinde bizi tahrik etmesi ile ben de bir yazı yazdım. Arkadan konuşmayı sevmem. Kafamda ki her şeyi yazdım. Öyle bir cezayı alacağımı biliyordum. Cezamızı da yargının önünde ödedik. O günden sonra da arkadaşımızla görüşüyoruz. O da yaptığının hata olduğunu anlamıştır.

Esnaf ve köşe yazarlığının dışında sizin bir de siyasi kimliğiniz var .12 haziran seçimleri öncesinde de sizi sayın  Murat Yapıcı ile beraber izledik. Siyasi kimliğinizle değerlendirecek olursanız seçim sonuçları sizi nasıl etkiledi?

Ben yıllardan beri ülkü ocaklarından yetiştim. Ama ülkü ocaklarının toplumda bilinen, onlara giydirilen elbiseyi giymedim hiçbir zaman. Çünkü bence Türk Milliyetçisi kendisine dayatılanı değil, kendisine yakışanı giymeli.  Ben kendime Atatürkçülüğü çok yakıştırdım. Muhafazakarlığı, milliyetçiliği ve çağdaşlığı kendime çok yakıştırdım.  Muhafazakarlık derken de, bize ait olan dini ve milli değerlerimizi korunması ve yaşanması anlamında muhafazakarım. Küçük yaşlarımdan itibaren kendime bir çizgi çizdim. Bu çizgimden hiç sapmadım çok şükür. Her fikire açığım. Bolunun en sol görüşlüsü de, en muhafazakarı da en samimi arkadaşımdır. Bu anlamda fikirlere saygı duyuyorum. Yeter ki insanlar taşıdıkları fikirleri yaşasınlar. Fikirler yaşanmalı, eğer yaşanmazsa o fikirler insana yük olur.

Çok tarafsız olarak şunu söyleyebilirim ki, son zamanlarda, donanımlı, birikimli, Bolu’ya katlı sağlayacak olan adaylardan bir tanesiydi. Diğer adaylar kötüdür demiyorum ama yetişme tarzı, birikimi, Bolu’ya yaptıkları ve bundan sonra yapacakları ile Murat Bey’e güvendik. Yanında olduk. Elimizden gelen katkıyı sağladık. Ama siyasette rüzgar çok önemlidir. Ak Parti rüzgarı malum, Kılıçdaroğlu ile CHP’nin yakaladığı rüzgar malumdur. Maalesef MHP’ye, diğer partilere esen rüzgar esmemiştir. Ama Bolu için alınan oy bence büyük bir başarıdır. İki aylık çalışma ile azımsanamayacak bir oy alınmıştır. 8 yıllık çalışma ile Tanju Bey 35 bin oy kazandırıyorsa , iki ay çalışma ile Murat Bey de  28 bin oy alıyorsa bu müthiş bir başarıdır. Şunu da gördük ki seçim döneminde, Bolu Murat Bey’e tam anlamıyla destek olmamıştır. Bolu’nun çocuğu lafları havada kalmıştır.

Son olarak, siyasette esen rüzgar önemli dediniz. Murat Bey’i belediye başkanlığı seçimlerinde farklı bir partiden aday görebilir miyiz?   

Tabi bu kendisinin takdiridir. Ama benim tanıdığım kadarıyla Murat Bey, Türk milliyetçisidir. Belli bir duruşu olan bir insandır. Değişeceğini sanmıyorum. Çünkü teklifler geldi ama Murat Bey kabul etmedi.


Editör: E. Candan