BU YANGIN ÜLKEYİ SARABİLİR

Cezaevlerinden yükselen alevlerin yüksekliği nereye kadar çıkacaktı?

Sizin adınıza sorduk.Aldığımız cevaplar vicdanımızı sızlattı.

BU YANGIN ÜLKEYİ SARABİLİR
21.06.2012 - 20:46

“Bir Mahkûm ’un günlük yemek ödeneği 4Tl”

“Bir kişilik yatakta birkaç kişi birden yatıyor.”

“F tipi ceza evlerinden nur topu gibi psikopatlar yetiştirecek.”

“Devletin acil önlem alması lazım. Buna af da dâhil.”

“Korkarım Bu yangın ülkeyi sarabilir.”

Bu sözler emekli bir cezaevi müdürüne ait

18 yaşında cezaevi müdürü olan Vehbi Camgöz, Türkiye’nin çeşitli illerinde aynı görevde bulundu.

35 yıllık çalışma suresinin 20 yılı aşkın bir süresinde terör suçlularının bulunduğu cezaevlerinde bulundu. Dönem, dönem Ulucanlar cezaevi müdürlüğünü yürüttü.

Son olarak da Bolu cezaevinde görevli iken kendi ifadesiyle 20 (1975) yaşında girdiği cezaevinden,2010 yılında ikinci kez emekli olarak görevden ayrıldı.

Çeşitli gazeteler ve dergilerde köşe yazarlığı yapan Camgöz bizbolulular.com haber potalımızın da yayın danışmanlığı görevini yürütüyor.Urfa Cezaevi'nden yükselen alevler ve yanarak hayatını kaybeden hükümlüler in durumunu kendisiyle konuştuk.

Acaba kalın duvarların arkasında neler yaşanıyordu?

Devletin eline teslim edilmiş hükümlülerin ölümünden kim sorumluydu.İhmal varmıydı?

Bolu Cezaevine gerçekten bir insanlık dramı yaşanıyor muydu?

Cezaevlerinden yükselen alevlerin yüksekliği nereye kadar çıkacaktı?

Sizin adınıza sorduk.Aldığımız cevaplar vicdanımızı sızlattı.

Sayın Camgöz uzun yıllar Cezaevlerinde idareci görevinde bulundunuz genel bir değerlendirme yapar mısınız?

Cezaevi infaz hizmetlerinde, iki önemli unsur vardır. Bunlardan birisi personel diğeri de binadır.

Devlet olarak bir asırdan beri bu sorunu çözemedik. Cumhuriyet kurulduğunda illerde ya eski kiliseler ya da geçmişte başka amaçlar için yapılmış metruk binalar cezaevlerine dönüştürülmüştür. Zaman ilerledikçe Avrupa’dan bina modelleri ile cezaevleri yapılarak buralar kullanılmaya başlanmış. Nitekim yanan cezaevi de böyle bir kurumdur. Yani günümüz şartlarında birçoğu fiziksel açıdan uygunluğunu yitirmiş gözüküyor.

Urfa cezaevinde yaşananlara bakıldığında bina yetersizliğinin yanında personelin de büyük ihmali gözüküyor.

Cezaevlerinde temel sorumluluk Adalet bakanlığına aittir. 

Siz artırılmış kapasitesi 600 kişilik cezaevine 1300 kişi koyarsanız, tuvalete gitmek için bile kavga çıkartabilirler. Böyle yerde suda, yemekte, hava almakta, tuvalette, banyoda sorun olur.Nitekim olayın nedeni hava almak kavgası, bedeni hararetlenen insanların bir miktar oksijen kavgası.

Havasızlıktan birbirleriyle kavga çıkabilir. Kaldı ki bu son olayda vantilatör kullanımında çıkmış, diyorlar. Sanırım buradaki kavgaya müdahale ilk başta yapılmıştır. Olay soğumadan, öfkeler yatışmadan aynı koğuşu paylaşan bu kişiler yan yana olunca iş büyümüştür diye düşünüyorum.

Yangın başladıktan sonra bu insanlar kurtulamaz mıydı sizce?

Tabi ki bu kişiler bir anda yanmamıştır. Aradan zaman geçmiştir. Bu insanlar kurtulabilirdi. Mesela duvarı yıkıp, kaynakla kapı ve pencereler kesilip içerdeki dumanın çıkması sağlanabilirdi. Bu insanları sağ çıkarabilirlerdi ama öyle anlaşılıyor ki ortada bir ihmal var.

Duvarlar yıkılabilirdi diyorsunuz cezaevinde görevli amirin bu yönde bir yetkisi varmı?

Mevzuata göre yetki cezaevi müdüründedir. Ama gelin görün ki Adalet Bakanlığı cezaevi müdürünü muhatap almaz. Mesela bizde Adalet Bakanları cezaevine denetlemeye gider, müdüre, dönüp de kardeşim senin sorunun ne demez. Müdür ve idare bilerek ya da bilmeden etkisizleştirilir. Bu konu önemlidir mesela. Kendine güveni hep azalmaya devam eden idare böyle durumlarda ani ve isabetli karar veremez.Öz güven yetersizliği de insanların risk almasını önler

Bu son olayda cezaevi müdürünün görevde olmaması, tayininin çıkmış olması, bu kurumda bir gevşeklik oluşmasına neden olup, adeta tuzu biberi olmuş gözüküyor.

Türkiye’nin birçok yerinde cezaevi müdürlüğü yaptınız. Bir değerlendirme yapacak olursanız fiziki şartlar ve personel sorununu aşmış diyebileceğiniz kaç cezaevi vardır?

u sorunuza cevap vermeden önce nereden nereye geldik kısaca onu anlatayım. Belki oradan sorduğunuz sorunun cevabını kendiniz bile verebilirsiniz.

Adalet bakanlığı dönem, dönem alfabenin değişik harflerinden A tipi, K tipi,  T tipi, F tipi, E tipi gibi cezaevi modellerini hayata geçirdi. .Şahsi fikrim bunların hiç biri kendi yapımıza uygun cezaevleri değildi. Batıdan taklit edilerek bu modeller alındı.

Daha önceden 1960lı yıllarda tedrici infaz sistemi vardı. Bunu 647 sayılı kanunla kaldırdılar ve toplu infaz sistemi getirildi. 

Bu sistemde idareler ve Adalet Bakanlığı zaaf gösterdi. İçerdeki özellikle terör örgütleri mensupları bir birlerini ideolojik olarak eğitmeye başladılar. Bu sefer cezaevlerine hâkim olamayınca tek tek hücreye alalım diyerek F tipi cezaevlerini uygulamaya soktular.

F tipi cezaevlerinde müdahale kolay ama çözüm değil. 

Bu cezaevleri nur topu gibi psikopatlar yetiştirecek zira bu cezaevleri asosyal kişilikler üreteceklerdir. Çarşambanın gelişi perşembeden bellidir. Hükümlü ile kimse konuşmadığı için bir süre sonra bu kişiler,kendi kendine konuşmaya başlar. Personel, insani bir davranış sergilemeye korkar. Konuşsa soruşturma geçireceğinden çekinir.Dolayısıyla   sert muameleler yaşanıyor buralarda.

Suçlu olanlara şefkatle muamele bu cezaevlerinde sitem tarafından önlenmiştir. Sürekli kamera tarafından izlenen personel hükümlü ile konuşamaz. Korkar..Acaba ona yardım ettiğimi mi düşünürle diye korkar. Zaman içinde asgari insani bağlar kopar birbirlerine düşman gözüyle bakmaya başlarlar. Şu anda bence bu kurumlar bu süreci yaşıyorlar.

Evet,  Devlet suçlu ile düşmanı ayırt etmiyor. Daha önce terörle dağlarda çatışmaya girmiş uzman çavuşların infaz koruma memurluğuna alınması da bu sürece katkı yapmıştır. Son iki senedir neler olduğunu bilmiyorum. Umarım bu uygulamadan vaz geçmişlerdir.

Devlet aleyhine suç işleyeni biz yasalara rağmen“devlet düşmanı” deriz oysa bu kişiler sadece suçludur, devlet düşmanı değillerdir.Bunu ayırt etmezseniz taraflar birbirini düşman ilan eder. Sonrasın da bir ıslah ve iyileştirme sözkonusu olamaz.

Böyle insani sıkıntılarımız var.

Sistem Avrupa’dan taklit edildiği için böyle sorunlar yaşanıyor. Avrupa da insanlar robot gibi yaşıyor. Sosyal hayat yok. Oysa bizde iki saat konuşmayan insan dili şişer bunalıma girer bu kurumlar insanı kolayca toplumdan soyutlarlar. Daha sonra topluma iade ettiğinizde uyum sağlayamazlar. Tabir caizse psikopat olurlar.

Olayın başka bir yönü: Bakın 2004 te çıkan ceza muhakemeleri yasası öncesinde, adi suçlardan ceza alan hükümlüler cezalarının %40ını yatıp çıkarken bu yasayla oran %70 e çıktı yani 10 sene hüküm giymiş bir kişi 4 senede çıkarken 7 senede çıkmaya başladı.

Bu durum ceza evlerine ilave bir yük getirdi .

Yeni yapılan kanun tutuklamayı kolaylaştırdı. Hâkimin her karşısına çıkan da tutuklandı. cezaevlerine binen yük böylece arttı. Benim görev yaptığım yıllar içerisinde tutuklu sayısı nüfus sayımızın binde birini hiç geçmezdi, yani şu anki sayılara göre 73 bini geçmedi. Şimdi bu rakam 135 bini buldu.Neredeyse 2 katına çıktı.Şimdi ben sorayım size bina kapasitesi artmaz, personel ve araç gereç yeterli sayıda olmaz, bir yatağa iki hükümlü düşerse başta sorduğunuz soruyu ülke geneline siz uyarlayarak cevap verin 

Haklısınız Vehbi Bey bu konu vicdanları rahatsız etmeye yeterde artar bile Peki Devlete cezaevlerinde yatanların maliyeti nedir?

Bir hükümlünün devlete maliyeti benim hesabıma göre:1500 ila 2000 lira arasında değişiyor.

Ciddi bir rakam, bu insanları ekonomik olarak üretimden uzaklaştırdığımız gibi devletin sırtına ilave bir yük. Tutuklamanın yerine başka tedbirlerin acilen yürürlüğe konması gerekiyor. Bakanlığın bu konuda yaptığı çalışma da pek etkili olacağa benzemiyor. Mesla etkin bir maddi kefalet sistemi getirilerek tutuklamalar azaltılabilir. Terör de yardım ve yataklık yapanlar cezaları kesinleşene kadar tutuklanmayabilir. Bunların tutuklanmaları ilerde onların kazanılmasına da engel oluyor. Devlete kinlenmelerine sebep oluyor.

Peki, dünyada iyi diyebileceğimiz farklı modeller var mı?

İyi örnek her milletin yapısına göre farklılık gösterir. Mesela Avrupa da kişiler tek yaşamaya alışkın. 18 yaşını doldurduğunda kendi ayrılmaz ise ailesi ayırıyor. Şimdi bu kişi ile Anadolu da ki bir insanın tek başına hücrede kalması bir olmaz yani sosyolojik olarak eşit sayılmazlar. En iyi sistem kendi geliştirdiğin sistemdir. Avrupa dada iddia edildiği gibi hücre tipi sistem yoktur. Orada sabah 7 den gece 23 e kadar hükümlüler birlikte yaşar. Birlikte yemek yer, gece yatmaya hücresine gider. Ama bize öyle lanse ettiler ki, Avrupa da herkesi tek tek hücreye koyuyorlar ve böylece her olaya kolayca müdahale ediyorlar, dediler.

Bakın devlet eli kolu bağlı 100-150 kişiye müdahale edemiyorum ben topluca bunları ıslah edemiyorum diyorsa ortada büyük bir acizlik vardır.

Anlaşılıyor ki şu anda mevcut cezaevlerinin hem fiziki yapısı hemde personel sayısı yeterli değil. Dünde değildi. Bu konuda bir ilerleme sağlanamadı.

Cezaevlerinden yükselen bu alevlerin boyu nereye kadar çıkar sizce?

Bir süredir cezaevlerinde, sancılı ve sıkıntılı bir sükûnet yaşanıyordu. Bir patlamanın yaşanacağını az çok tahmin ediyorduk. Ben 35 sene bu cezaevlerinde görev yaptım. Görev yaptığım cezaevlerinde de sorunlar yaşandı ı ama hiç, bu kadar büyümedi. Görev süremin neredeyse 20 yılı terör suçundan mahkûm edilmiş kişilerin arasında geçti. Farklı boyutlarda olaylarda çıktı hiç birisine de müdahale edemem. Ben bu kişileri birlikte barındıramamdemedim.

Zaten bunu diyorsan o görevi yapma.

Bu mesele bir haber boyutunu aşacak gibi duruyor. Son olaya dönersek idarecilik yapmış birisi olarak ölümlerin gerçek sorumluları sizce kimdir?

Görevli personel, bu insanları basit yöntemlerle kurtulabilirlerdi.Kurtaramadı. Bunu sebeplerini bilemiyorum. Soruşturmalarla aydınlatılabilir. 

Adalet Bakanlığı yaşanan olumsuzlukların bu noktalara geleceğini önceden görüp tedbirlerini alabilirdi. Alamadı. İmkân, yani maddi imkân meselesi, bakanlık bürokratları ile maliye arasındaki bütçe kavgalarını yakinen biliyorum. Devlet cezaevlerine parasal imkân da çok cimri davranıyor.

Bir diğer sorumlu da devletin kendisidir. Zira Adalet Bakanlığına yeterli bütçe ayırmamıştır. Bu gün bir mahkûm için 3 öğün yemek bedeli olarak, 4 TL ödenek ayrılmıştır. Gelin gerisini siz düşünün.O da bu parayı bile hükümlü ve personel sayısına göre hesaplayıp alamaz bakanlık. Hep kısıntı.. hep kısıntı..

Yangın daha da yükselecek o zaman diyebilir miyiz?

Bu olaylar bakın örnek olacak. Kibriti çakmağı alan ateşe verecek yatağını yorganını .Tez elden tedbir alınması ve ceza evlerinin yarı yarıya boşaltılması hedeflenmelidir .Buna kısmi af da dahildir.

Bomba haline gelmiş bu cezaevleriyle devam etmeniz mümkün değildir.Yüzlerce insanın ölme riski vardır. 

Son olarak Bolu cezaevinin durumu nedir ?

Burada ciddi bir insanlık dramı yaşanıyordu. ( bunu dönemin Adalet Bakanı M.AliŞahin bey telaffuz ettiği için rahatça söylüyorum)Görev yaptığım süre içerisinde şehrimize gelen Adalet Bakanına Bolu Cezaevini gezdirdik. Mahkûmları toplayıp, bakın bu gelen kişi Adalet Bakanımızdır. Sorunlarınızı anlatın dedik.İyi ki o gün kendisine tüm sorunlarımızı net bir şekilde aktarmışız. O günün ardından Bolu yeni bir cezaevine kavuştu. Sanırım borazanlarda ki cezaevide birkaç haftaya bu yeni binaya taşınacak.

Vehbi Bey, verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederiz. Bize kalın duvarların ardında yaşananları aktardınız umuyoruz bu yangın büyümez ve gereken tedbirler alınır.

Bende teşekkür ederim, gayemiz kimseyi suçlamak değildir. Sadece kısaca mevcut sorunlara kendi bakış açımızla değindik. Umarım okunur ve sorunlara dikkat çekmiş oluruz.


Editör: E. Candan