ÖĞRETMEN OLMAK…

  • 21.11.2010 00:00

 

24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle, bir öğretmenin yaşamından bir olayı sizlerle paylaşmak istedim.

Okulun ilk gününde 5. Sınıfın önünde dururken, öğretmen çocuklara yalan söyledi. Çoğu öğretmen gibi, öğrencilerine baktı ve hepsini aynı derecede sevdiğini söyledi. Ancak bu imkânsızdı. Çünkü ön sırada oturduğu yerde bir yana kaykılmış ismi Mustafa Yılmaz olan bir erkek çocuk vardı.

Öğretmeni Ayşe Hanım bir yıl önce Mustafa’yı izlemişti ve diğer çocuklarla iyi oynamadığını, elbiselerinin kirli olduğunu ve sürekli olarak kirli olarak dolaştığını gözlemişti. İlave olarak Mustafa tatsız olabiliyordu. Bu öyle bir noktaya geldi ki, Ayşe Hanım onun kâğıtlarını büyük bir kırmızı kalemle işaretlemekten, kalın çarpılar yapmaktan ve kâğıdın üstüne büyük eksi işaretleri koymaktan zevk alır oldu.

Ayşe Hanım okulunda, her çocuğun geçmiş kayıtlarını incelemesi gerekiyordu ve Mustafa’nın kayıtlarını en sona bıraktı.  Ancak onun hayatını gözden geçirdiğinde bir sürprizle karşılaştı.  Mustafa’nın birinci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı: “Mustafa gülmeye hazır parlak bir çocuk. ..Ödevlerini derli toplu ve temiz yapıyor ve çok terbiyeli. Onun etrafta olması çok eğlenceli…

İkinci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı: “Mustafa mükemmel bir öğrenci, sınıf arkadaşları tarafından çok seviliyor, ama annesinin ölümcül bir hastalığı olduğu için sıkıntı içinde ve evdeki yaşamı mücadele içinde geçiyor.” Üçüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı: “Mustafa’nın annesinin ölümü onun için çok zor oldu. Mustafa elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor, ama babası ona gereken ilgiyi göstermiyor ve eğer bazı adımlar atılmazsa evdeki yaşamı yakında onu olumsuz etkileyecek.”

Mustafa’nın dördüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı: “Mustafa içine kapanık ve okulda derslere fazla ilgi göstermiyor. Çok fazla arkadaşı yok ve bazen sınıfta uyuyor.” Bunları okuyunca Ayşe Hanım problemi kavradı ve kendinden utandı. Öğrencileri ona güzel kurdelelerle ve parlak kâğıtlara sarılmış hediyeleri getirdiğinde bile kendini çok kötü hissediyordu. Mustafa’nın hediyesini alıncaya kadar bu böyle devam etti. Mustafa’nın hediyesi marketten aldığı kalın, kahverengi ambalaj kâğıdı ile beceriksizce sarılmıştı.   

Ayşe Hanım onu diğer hediyelerin ortasında açmaktan acı duydu. Ayşe Hanım, pakette taşlarından bazıları düşmüş yapma elmas taşlı bir bilezik ve çeyreği dolu olan bir parfüm şişesini çıkarınca çocuklardan bazıları gülmeye başladı. Ayşe Hanım gür bir sesle bileziğin ne kadar güzel olduğunu haykırdığında çocukların gülmesi kesildi. Bileziği taktı ve parfümü bileklerine sürdü. Mustafa o gün okuldan sonra öğretmenine şunu söylemek için kaldı:  “Öğretmenim bugün aynen annem gibi kokuyordunuz.”

Çocuklar gittikten sonra, Ayşe Hanım en az bir saat ağladı. O günden sonra okuma, yazma ve matematik öğretmeye daha az zaman bıraktı ve çocukların eğitimiyle yakından ilgilendi. Ayşe Hanım, Mustafa’ya özel ilgi gösterdi. Onu daha fazla teşvik ettikçe, daha hızlı karşılık veriyordu. Yılın sonuna kadar Mustafa sınıfın en başarılı çocuklarından biri oldu ve tüm çocukları aynı derecede sevdiğini söylemesine rağmen Mustafa onun gözdelerinden biri oldu.

Altı yıl sonra Mustafa’dan bir not aldı. Liseyi bitirdiğini, sınıfında üçüncü olduğunu ve onun hala hayatındaki en iyi öğretmen olduğunu yazmıştı. Dört yıl daha geçti ve başka bir mektup geldi. Bu kez fakülte diplomasını aldıktan sonra, biraz daha ilerlemeye karar verdiğini açıklıyordu. Mektup onun hala karşılaştığı en iyi ve en favori öğretmen olduğunu açıklıyordu. Ama şimdi ismi biraz daha uzundu. Mektup şöyle imzalanmıştı, Prof. Dr. Mustafa YILMAZ (Tıp Doktoru)…

Öykü burada bitmiyor… Mustafa bir kızla tanıştığını ve onunla evleneceğini söylüyordu. Babasının birkaç hafta önce vefat ettiğini açıklıyordu ve evlenme töreninde Ayşe Hanım’ın damadın annesine ayrılan yere oturup oturamayacağını soruyordu. Şüphesiz Ayşe Hanım bunu kabul etti ve tahmin edin ne oldu?... Taşları düşmüş olan o bileziği taktı ve Mustafa’nın annesinin parfümünden süründü.

Büyük gün geldi çattı. Birbirlerini kucakladılar ve Dr. Mustafa Ayşe Hanım’ın kulağına şöyle fısıldadı: “Bana inandığınız için teşekkür ederim öğretmenim. Bana önemli olduğumu hissettirdiniz ve bir fark meydana getirebileceğimi gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim.” Ayşe Hanım gözlerinde yaşlarla şöyle fısıldadı: “Mustafa,  yanlış şeylere sahiptim, bir fark meydana getirebileceğimi bana öğreten sensin, seninle tanışıncaya kadar nasıl öğreteceğimi bilmiyordum.”

Bir insanın hayatında nasıl bir fark yaratabileceğini öğreten öğretmenlerimize, toplum olarak gereken önemi ve değeri vermeli, onlara verilen bu değeri hissetmelerini sağlamalıyız. 

“Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da milleti esaret ve sefalete terk eder.”
(Atatürk)

Toplumların uygarlık düzeyi, öğretmene verdiği değerle ölçülür.(Atatürk)

 

   

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (www.bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız