BİR HİKÂYE…

  • 25.07.2017 00:00

 

     Kıymetli bir arkadaşımdan yakın zamanda dinlediğim bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Hikâye, Osmanlı zamanında Anadolu’da İç Anadolu Bölgesinde ve zamanın önemli şeyhlerinden biri ile müridi arasında geçiyor.Şeyhin çok çalışkan, gözde müritlerinden biri hızla yükselmekteymiş… Dergâhta herkes tarafından sevilir takdir edilirmiş.

     Mürit bir gün rüyasında kendini Cennet’te görür. Baldan, sütten akan nehirler, şelaleler, hizmet eden huriler, bin bir yiyecek, istediğin önünde, istemediği arkasında. Sabah namazından sonra sevinçten uyku tutmaz, soluğu dergâhta alır. Gördüğü rüyayı heyecanlı heyecanlı anlatır şeyhine. Şeyhi sessizce dinler ve bir yorumda bulunmaz. Zamanla bu tür rüyalar görebileceğini, bu tür olayların bir sınav olduğunu, olabildiğince sakin olmasını ister. Söyler ama mürit sevinçten, heyecandan gözü bir şey görmez, kulağı duymaz olmuştur bir kere…

     Gel zaman git zaman, mürit dergâha geç kalmaya ve derslerini aksatmaya başlar. Çevresine karşı davranışları değişmeye başlar. Dergâhtaki herkesin hal hatırını soran adam, sessizce bir köşeye oturur, az konuşmaya, yalnız soru sorulunca cevap vermeye başlar. Suskunlaşır… Saygıdan eğilerek geçtiği yerlerden eğilmeden geçmeye, fakir fukaraya, garibana selam vermemeye başlar.

     Yine bir gün dergâhta şeyh bakar ki müridi yok. “Nerede?” diye diğer müritlerine sorar ama bir cevap alamaz. “Tez haber salın gelsin” der.  Bir müddet sonra müridi ağırdan ağırdan gelir. Şeyhi “Hasta mısın?” der. Bir sıkıntısı olup olmadığını sorar. Her şeyin yolunda olduğundan emin olan şeyh, müridine “Bu gece de rüyanda kendini Cennet’te görürsen, Kelime-i Tevhid oku” der. Bu durumu merak eden mürit, şeyhinin söylediğini denemeye karar verir. Sabaha karşı rüya görmeye başlayan mürit yine Cennet’te dolaşmaya başlar. Dolaşırken aklına şeyhin söylediği gelir ve “Lailahe illallah Muhammedenresulullah” der demez, içinde bulunduğu Cennet birden çöle dönüşür, ırmaklar lağım denize dönüşür. Yeşillikler çöle dönüşür. Kan ter içinde uyanır. “Ben ne yaptım der”. Koşa koşa şeyhinin kapısını çalar, ayaklarına kapanır…

     Şeytan müridi kandırmıştır. Gözünü boyayarak, kibir belasına yöneltmiştir. Mürit kendine aşırı değer yüklemiştir.

     Şeytan boş durmaz. Her türlü kapımızı çalabilir. Sadece rüyalarda değil, günlük yaşantımızda da siyahı beyaz, beyazı siyah gösterebilir. Müslüman uyanık olmak zorundadır. Bu tür hikâyelere, çalıştığımız kurumlarda ve çeşitli topluluklarda da sık sık rastlarız. Davranışlarını kontrol edebilen, kendini tartabilen, zaman zaman öz değerlendirme yapabilen, yani aynaya bakabilen insan “kibir” hatasına az düşer. Allah hepimizi kibir belasından uzak tutsun. Allah C.C yüce kitabı Kur-an’ı Kerim’inde şöyle der:

     “Şüphe yok ki Allah, kendini beğenen, çok övünen kimseleri sevmez”. Nisa Suresi 36. Ayet

     “Ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü sen ne yeri yarabilir, ne de boyca dağlara erişebilirsin.” İsra Suresi 37. Ayet

     “Hem insanlara karşı (kibirlenerek) yüzünü yan çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah, kendini beğenip çokça övünen kimselerin hiçbirini sevmez.” Lokman Suresi 18. Ayet

     “Orada ebediyen kalıcı kimseler olmak üzere girin Cehennemin kapılarından! İşte kibirlenenlerin kalacakları yer ne kötüdür!” Mü'min Suresi 76. Ayet


Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (www.bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • Nazım ERKUL
    Nazım ERKUL
    14.11.2012 18:19

    Süper tebrikler...

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız