- 12.03.2013 00:00
Bugün üzerinde hemfikir olunan tanımda; eğitim, bireyin davranışlarında, kendi yaşantısı yoluyla, kasıtlı olarak istedik değişmeler meydana getirme sürecidir denilmektedir. Tanımı biraz açacak olursak, eğitimde yapılan yanlışları rahatlıkla algılayabiliriz. Amaçların nasıl araç, araçların nasıl da amaç olarak kullanıldığını görebiliriz.
Eğitimin merkezinde ve hedefinde bireyin davranışları var.Eğitim, Bireyin davranışlarına hükmedebildiği orandabaşarılıdır. Davranış bir organizmada yer alan ve organizma tarafından yapılan her türlü eylemdir. Buna örnek verecek olursak, konuşmak, yürümek, televizyon seyretmek, yemek, okumak gibi organizma tarafından yapılan her türlü eylem de davranış olarak kabul edilmektedir. Organizmanın başkaları tarafından görülebilir davranışları olduğu kadar; düşünme, hissetme, sevilme, üzülme, hatırlama, unutma, öğrenme, sevme, takdir etmek, saygı duyma gibi tümüyle bireyin içinden geçen ve başkaları tarafından doğrudan görülemeyecek olan iç davranışları vardır. Bunların tümü davranıştır. Bu iki yapıdaki davranıştan ikincisini ihmal etmekteyiz… Değerler eğitimi… Bu açığı da çevre ve medyaolumsuz bir şekilde biçimlendirmektedir… Boşluk bırakırsanız, birileri o boşluğu doldurur.
Birey davranışları değişirken, yaparak yaşayarak, kendi yaşantısı ve tecrübelerine göre şekillendirilmelidir. Birey, sorunlarını, oluşturulan kontrollü eğitim ortamlarında kendisi çözmelidir. Hazır bilgileri ezberlemek yerine, problem çözme yollarını kendisinin keşfetmesi beklenmektedir. Yeni eğitim programlarını da bu felsefe oluşturmaktadır. Ama her nedense, performans ödevleri ve proje ödevlerini öğrenciler değil, veliler yapmaktadır. Çocukların bir şeyleri ihtiyaç hissetmelerine olanak tanımadan, bir dediklerini iki etmiyor, her şeyi hazır sunuyoruz. Hazırcılığa alışan çocuklarımız hayata atıldığında, sorunlar karşısında bocalıyor… Stres, depresyon…
Eğitimin tanımındaki en önemli yere geliyoruz…
Bireyin davranışında değişimlerin kasıtlı olması gerekiyor…Evet, bir kastımız var… Bu kasıt, bu milletin değerlerinin ve kültürünün genç kuşaklara aktarılmasında, dolayısıyla milletin ve devletin devamının sağlanmasında çok önemli rolü vardır. İnsanlar, kasıtlı olmayan informal eğitimde ya da kültürlemeile de birçok öğrenme gerçekleştirebilir. Ama bu öğrenmelerin içinde olumsuz öğrenmelerde yer alır. Toplumsal değerlerimize uymayan öğrenmeler içerebilir. Buna en iyi örnek olarak medyayı gösterebiliriz. Özellikle “Bizim Okul”, “Pis Yedili” gibi değer bozucu, özellikle de gençlere hitabeden dizilerin yayınlanması düşündürücüdür. İşte bu yüzden eğitimde kasıt olmalıdır.
1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanununda belirtilen üç adet amaç… Kısacası iyi İnsan, İyi vatandaş ve iyi bir meslek sahibi olmalarını sağlamak. Bu amaçlar 1973 yılından beri eğitim sisteminde bir kanun olarak yer almaktadır. Eğitimdeki kastımızın açılımıdır. Kasıtlı kültürlemenin yani eğitimin gerçekleşebileceği en uygun ortam okul ve ailededir. Eskiden ailede kasıtlı kültürlemenin önemi büyüktü. Aile yapımız geniş aile olmakla birlikte, evdeki dede ve nineler bu işi çok güzel yapıyordu. Günümüz aile yapısı ise, çekirdek aile dediğimiz, anne, baba ve çocuklardan oluşmaktadır. Çalışan anne ve babaların kasıtlı kültürlemeyi ne derece gerçekleştirebildikleri tartışılır. Dolayısıyla, günümüzde okulun rolü daha da önem kazanmaktadır.
Okulda akademik başarı elde edeceğiz diye ihmal ettiğimiz değerler eğitimine, toplumsal davranış eğitimine gereken önemi veremez isek, başka çevrelerden ve başka kültürlerden öğrenmek zorunda kalabiliriz. Bu konuda bütün sorumluluğu Milli Eğitim Bakanlığı ve öğretmenlere vermek yerine, bütün devlet kurumları bu amaç etrafında, programıyla, televizyonuyla, medyasıyla, basınıyla, kurumlarıyla birlikte hareket etmelidir.
Eflatun'a iki soru sormuşlar.
Birincisi ; "İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nedir? "
Eflatun tek tek sıralamış :
- Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarını özlerler...
- Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler. Ama sağlıklarını geri almak için de para öderler...
- Yarından endişe ederken bugünü unuturlar. Dolayısıyla ne bugünü ne de yarını yaşarlar...
- Hiç ölmeyecek gibi yasarlar. Ancak hiç yasamamış gibi ölürler...
Sıra gelmiş ikinci soruya ; "Peki sen ne öneriyorsun?"
Bilge yine sıralamış ;
- Kimseye kendinizi "sevdirmeye" kalkmayın! Yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi "sevilmeye" bırakmaktır...
- Önemli olan; hayatta "en çok şeye sahip olmak" değil, "en az şeye ihtiyaç duymaktır"..
Yorum Yap