- 22.05.2012 00:00
Göynük’te fotoğraf çekimleri için dolaşırken, ana caddeye yandan bağlanan dar ve uzun bir yokuş üzerinde gördüm “Debbağ Dede”nin kabrini… Oldukça sade, sokaktaki evlerin sırasında gizlenmiş bir yapı içinde… Akşemsettin Hazretlerinin türbesinin güneye bakan tarafında yer alıyor.
Kabrinin başındaki yazıtta şöyle diyor; “Bu zatın ne zaman, nerede doğduğu ve öldüğü bilinmemektedir. Hayatıyla ilgili bilgiler menkıbelere dayanıyor. Mesleği deri tabaklayıcılığıdır. Halk kendisini “Tabak Dede” tanır. Anlatılanlara göre ermişlikte yüksek bir mertebeye ulaşmıştır.
Bir hac mevsiminde Göynük’ten bir grup Müslüman hac ibadetini yerine getirmek için Mekke’ye gider. Görevlerini yerine getirirlerken hacılardan biri kaybolur. Diğer hacılar döner, o kalır. Çaresizlik içinde kıvranırken adamın biri yanına yaklaşıp derdini sorar. O da anlatır başına gelenleri…
Adam merak etmemesini, kendi yöresinden bir zatın her sabah namaz için Mekke’ye geldiğini, onunla dönebileceğini söyler. Namazdan sonra kendisine sıkıca sarıl ve derse desin sakın bırakma der. Adam söylenenleri yapar. Tabak Dede bakar ki kurtuluş yok, “gözlerini yum, ben aç demeden açma, bu olayı da kimseye söyleme” der. Birlikte Göynük yakınlarına uçarlar. Bir süre sonra adam Göynük’e gelir. Tabak Dede’yi görür ve tanır. Bunun üzerine Tabak Dede “vademiz dolmuştur, suyumuz ısıtılsın..” der ve vefat eder.”
Fotoğrafın Göynük’e, Göynük’ün fotoğrafa ve bana kazandırdığı çok şey var. Göynük’e gitmeyenler varsa, Akşemsettin, Ömer Sıkkın ve Debbağ Dede türbelerini ziyaret etmeden, Göynük kulesine çıkıp şehri seyretmeden, büyük çınar altında çay içmeden, pazarından keş ve ev makarnası almadan, insanları ile sohbet etmeden dönmesinler…
Yorum Yap