- 24.01.2011 00:00
Gün ikindi akşam olur
Gör ki başa neler gelir
Veysel gider adı kalır
Dostlar beni hatırlasın.
Veysel, Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Sivrialan Köyünde 1894 yılında dünyaya gelir. Veysel’in dünyaya geliş öyküsü o günün şartlarında olağan görülse de, günümüz düşünüldüğünde ilginç bir doğumdur Gülizar Ana-nın doğumu:
Gülüzar Ana, Sivrialan dolaylarındaki Ayıpınar merasına koyun sağmaya giderken sancısı tutmuş, Veysel’i oracıkta dünyaya getirmiş. Göbeğini de kendisi kesip, bir çaputa sarıp yürüye yürüye köye dönmüştür.
Veysel’i kara talih yedi yaşında yakalar. O dönem Sivas dolaylarında çiçek hastalığı yaygındır. Veysel o günleri şöyle anlatıyor: “Çiçeğe yakalanmadan evvel anam güzel bir entari dikmişti. Onu giyerek beni çok seven Muhsine kadına göstermeye gitmiştim. Beni sevdi. Ogün çamurlu bir gündü, eve dönerken ayağım kayarak düştüm. Bir daha kalkamadım. Çiçeğe yakalanmıştım. Çiçek zorlu geldi. Sol gözüme çiçek beyi çıktı. Sağ gözüme de solun zorundan olacak, perde indi. O gün bu gündür dünya başıma zindan.”
Veysel’i yakalayan kara talih, peşini bırakmamakta kararlıdır. Sağ gözüne inen perdeyi kaldırmak için, babası O nu Akdağmadeni’ne götüreceği sırada; Veysel inek sağarken, babası yanına gelmiş, Veysel ansızın dönünce, babasının elinde bulunan bir değneğin ucu sağ gözüne girivermiş. Sağ gözü de akıp gitmiş böylece…
Veysel’in saz la tanışması bu olaydan sonra başlar. Babası “ Karaca” lakaplı Şatıroğlu Ahmet, Veysel’in iç dünyasına kapanmaması için eline sazı tutuşturup, arkadaşı olan Çamışıhlı Ali Ağa’nın yanına varır. Veysel, Ali Ağa sayesinde, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Dertli, Ruhsati gibi usta ozanların dünyalarıyla tanışır.
Veysel’i ömrü hayatında etkileyen birkaç olay vardır. Bunlardan bir tanesi; Savaşın başlamasıyla bütün akranlarının cepheye koşmasına karşın, Veysel cepheye gidememiştir. Veysel bir dörtlüğünde savaşa katılamamasını şöyle dillendirir: “Ne yazık ki bana olmadı kısmet/ Düşmanı denize dökerken millet./ Felek kırdı kolum vermedi nöbet./Kılıç vurmak için düşman başına./”
Seferberlik sonrası anne ve babası; biz ölürüz Veysel yalnız kalır düşüncesiyle, Onu akrabalarının kızı olan Esma’yla evlendirirler. Veysel’in Esma’dan bir oğlu olur ve on günlükken oğlunu kaybeder. Ardından annesini ve annesinin ölümünden onsekiz ay sonra da babasını kaybeder Veysel. Daha sonra Veysel’in bir kızı dünyaya gelir. Kızı henüz altı aylıkken Esma, Veysel’i hasta yatağında kızıyla bırakıp, evin hizmetçisi(yanaşması) ile birlikte kaçar. Esma’nın başka bir erkekle kaçması Veysel’i derinden yaralamıştır. Lakin Veysel her zaman olduğu gibi dik durmasını bilmiştir. “Güzelliğin on par’ etmez./ Bu bendeki aşk olmazsa.” Dizeleriyle bu dik duruşu çok güzel ifade etmiştir.
Veysel, Esma’nın kucağına bırakıp kaçtığı kızını da iki yıl sonra kaybeder. Kara talihin sillesi Veysel’in omuzlarından inmeye niyetli değildir. Lakin 1931 yılında Veysel’in yolu Ahmet Kutsi Tecer’le buluşur. Bu buluşma Veysel’in talihini de değiştirir.
Veysel’i böyle birkaç satırla anlatmak mümkün değildir elbet. O’nun Anadolu kokan sesini ve sözlerini ancak O’nun cümleleri anlatabilir.
Veysel sazıyla Türkiye’yi diyar diyar dolaşır. Köy Enstitüleri’nde dersler verir. 1965 yılında TBMM, özel bir kanunla Veysel’e “Anadilimize ve milli birliğimize yaptığı hizmetlerden ötürü” 500 lira aylık bağlamıştır.
Veysel 21 Mart 1973 yılında saat 03.30 u gösterdiğinde doğduğu evde Sivrialan’da Hakka yürümüştür.
Veysel, yüreğiyle gördü bu toprakları ve yüreğinde büyüttü sevgisini… Bugün gözleri ayan fakat yüreği kör olmuş insanları görseydi Veysel, bir kez daha yıkılırdı. Bizlerin yıkıldığı gibi…
Kaynak: Dostlar Seni Unutmadı- Âşık Veysel- Kültür Bakanlığı Yayınları
Tarihten Mekâna Türk Halk Şiiri- Metin TURAN
Yorum Yap