AHH MANİ NE GÜZELDE DIT-LARSIN TERMİNAL YOLLARINDA!

  • 19.12.2010 00:00

Düşman saçma sapan laflar eder, duyar can kulağım.

Benim için kötü şeyler düşünür, görür can gözüm.

Üzerime köpeğini salar, ısırır köpek ayağımı.

Çok acılar çekerim, çok acılar.

Köpek değilim, ısıramam onu, ısırırım dudağımı…

Mevlana Celaleddin

Kış ansızın yakaladı memleketimi. Kar altında yedi bölgem, Edirne’den Ardahan’a kadar… Üşüyor hamsisi Karadeniz’in… Buz kesmiş narinciye Çukurova’da… Köroğlu Dağlarından kopup gelen boran Abant Gölünü teslim alırken benim yüreğim yanıyor…

            “Cephe Komutanı Ali Fuat Paşa, şiddetli soğuklarda cephaneyi sipere ulaştırmaya çalışan bir ihtiyara yaklaşarak sorar: ‘Nine üşüyor musun?’ İhtiyar Nine şu cevabı verir; ‘Hayır oğlum. Düşman topraklarımıza ayak bastığından beri içim yanıyor…’”(1)

            90 yıl önce cephedeki düşmanın varlığında yüreği yanarken ninemim, düşman yedi bölge, dört iklim yurdumun ovalarına, dağlarına çökmüşken nasıl üşür bedenim…

            Zemheriye boyun eğmiş sokaklardan kaçıp evime sığınıyorum. Ülkemin gazetelerini alıyorum elime. Gözümün içine baka baka havlayan köşe yazarlarını okuyorum. Ciğerim yanıyor…

Televizyonu açıyorum, dizilerde fahişe rolüne soyunmuş yurdum sanatçılarını izliyorum. Ne de çok yakışmış diye düşünürken diğer kanala geçiyorum. 70 yaşında ninem koca arıyor… Ürperiyorum…

            Yerel gazetelere kayıyor gözüm. DIT kartın hikmetine eriyorum. Ahh mani, sen nelere kadirsin. Bizim koca sosyalistlerin cümlelerini nasılda peşinden koşturursun.  

Matruşka bebeklerini kaplıcadan alıp hükümet meydanının ortasına koyuyorum. Açtıkça içinden halk otobüsleri DIT-lıyor kulaklarıma, kaldırılan seyahat firmalarının servisleri eşliğinde. Enternasyonal marşa karışan ilahi seslerini işitiyorum.

 Ahh Mani, ne güzelde DIT-larsın terminal yollarında…

Perdelerimi bir tek ışık zümresi sızdırmayacak şekilde sıkı sıkıya kapatıyorum. Sere serpe uzanıyorum yayları kırılmış çekyatımın üzerine.

Orhan Veli’ye inat Bolu’yu dinliyorum gözlerim kapalı; Uzaktan, ta uzaklardan Alplerden bir turizm türküsü sesi yükseliyor, benzin kokusuna karışan name, klozetten gelen sifon sesiyle uçup gidiyor Atlantik’e doğru…

Telefonum çalıyor, derinden, inceden, kahpece… Yanılıyormuşum meğer kırılan yayların gıcırtısıymış sırtıma batan…

Vilayet konağı kuzeyime doğru 200 metre, Site Camii güneyimde 200 metre, hani şu Onurlu Yapı’nın yanında ki cami işte canım… Anlayacağınız tam ortasındayım ömrün, yaş otuz beş Cahit Sıtkı misali…

Gözlerimi kapıyorum ve dilimde Feyzullah Çınar’ın türküsü uykuya dalıyorum;

 Geldi bizim ile sevdi sevişti,/ Al kadeh ver kadeh doldurdu içti. 
Sadık yarim diye yeminler içti,/ Özü çürük imiş duyduk sonradan...

(1)- İlknur Örenç, Anadolu’nun Kurtuluş Destanı

  

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (www.bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız