15 TEMMUZ AYAKLANMASI, GÜVEN, SOSYAL SERMAYE ve EKONOMİK İSTİKRAR

  • 22.07.2016 00:00


Japon kökenli Amerikan siyaset bilimcisi Francis Fukuyama, dünyada büyük yankı uyandırmış ve ülkemizde de T. İş Bankası tarafından yayınlanmış olan “Güven” adlı kitabında toplumlar arasındaki ekonomik performans farklılıklarını açıklamak için sosyal sermaye-güven ilişkisiniincelemiştir.


Toplumlarda insanların birbirine duydukları güven düzeyi sosyal sermayeyi ve ekonomik refahın yaratılmasına yol açmaktadır. Toplumlarda bireyler arasındaki güven duygusunun yüksekliği sosyal sermayenin güçlenmesine, güven duygusunun azalması ise sosyal sermayenin güçsüz hale gelmesini doğurmaktadır. Dünya toplumları bu açıdan bakıldığında yüksek güvenli ve düşük güvenli olarak ikiye ayrılmaktadır.


Sosyal sermaye, karşılıklı yarara dayalı koordinasyonu ve işbirliğini kolaylaştıran güvene dayalı örgütlenme topluluklarıdır. Sosyal sermaye insanlar arasındaki mesafe üzerine kurulmuş bir köprü olarak değerlendirilmektedir. Aile şirketleri, bu şirketlerde profesyonel yönetime geçme, aile şirketlerinde ikinci kuşağın başa geçmesiyle boy gösterecek dağılma tehlikesi, gönüllü sivil örgütlenmelerin cılızlığı, bunların ekonomik ve siyasi hayat üzerindeki etkileri, politikanın toplumun taleplerinden kopmasıyla kendini gösteren siyasi yaşamı günümüz dünyasında tartışma konusu olan sosyal sermayenin alt öğeleridir. Bu alt öğelerin perspektiflerinin geçmişten günümüze ve geleceğe dönük incelenmesi, ekonomik ve siyasi gelişmemizin önünde duran işbirliği ve uzlaşabilmeyi geliştirmemize yardım etmektedir.


Güven konusunda dünyada yapılan araştırmalarda Türkiye dünya ülkeleri arasında güven düzeyinin en düşük olduğu ülkelerden birisi olarak gösterilmektedir. 40 ülkede güven düzeyi ile ilgili yapılan anketlerde Brezilya’dan sonra gelen Türkiye insanların birbirine en az güvendiği ülkeler sıralamasında gözlenmektedir. İnsanların birbirine güvenmesi, sağlıklı bir ekonomi için olduğu kadar istikrarlı bir demokrasi için de hayati öneme sahiptir.


Güven düzeyi düşük ülkelerde, devlet ile aile arasında gönüllü birleşmeler çok zayıf, bunun sonucunda bu ülkelerde ortak hedefler doğrultusunda işbirliği yapabilme ve örgütlenme yetenekleri kısıtlı olmaktadır. 21. Yüzyılın başı olan 2000 yılı istatistiklerine göre ülkemizin insanlarının sivil örgütlere üye olma oranının çok düşük olduğu belirlenmiştir. Siyasi partiler, sendikalar, spor kuruluşları, meslek odaları, eğitim sanat grupları, çevre koruma dernekleri, insan hakları dernek üyeliklerinin nüfusumuza oranı % 5’in altında bulunmaktadır. Şaşırtıcı bir oran ise toplumun % 90’ı hiçbir topluluğa üye bulunmamaktadır. Güven duygusu yüksek ülkelerde bu oranlar tam tersi olarak gözlenmektedir.


Güven duygusu ve sosyal sermaye düzeyi düşük olan ülkemiz yönetim kronolojisi olan 1971-80, 1991-2002 yıllarındakoalisyonlar ile yönetilmiş ve iktidarların ortalama ömrü 1,5 yılı geçmemiştir. Bu dönemde ülkeyi yöneten hükümetlerin ekonomik gelişmemize yeterli katkıyı vermemiş olmasının altında yatan gerçeğin güven duygusunun zayıf ve sosyal sermayenin yeterli düzeye çıkmamış olmasından kaynaklandığını söylemek yerinde olacaktır.


20 yüzyılın sonlarına kadar ülkemizde güven düzeyinin düşük olması, sosyal sermayemizi geliştirmemekte bunun sonucunda siyasetimiz ve demokrasimizkonsensüs yerine kavgalara sahne olmuştur.Koalisyonlardaki kısır kavgalar ülkemizin ekonomik büyümesini yeterli düzeye çıkaramamış, insanlarımızın refah düzeyi maalesef düşük kalmıştır.


1950 yılından bu yana tek partili iktidarların ülke yönetimlerinde oynadığı rollerin ekonomik büyümeye etkilerini hep birlikte geçmiş dönemlerde gözlemlemiş bulunmaktayız. Demokrat Parti, Adalet Partisi hükümetlerine yapılan askeri darbeler sonucu bu hükümetlerin iktidardan uzaklaştırılmaları, demokrasinin kesintiye uğratılmasının altında yatan gerçek sosyal sermayemizin gelişmemiş olmasıdır. Güven duygusu yüksek toplumlarda insan ilişkileri sağlam temellere oturmakta, sivil toplum kuruluşları ve örgütlenmeler insanların birbirlerine daha saygılı olmasını beraberinde getirmekte, bu toplumlarda öfke, şiddet gibi unsurların çok düşük düzeyde ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu toplumların demokrasi anlayışı, ülke yönetimlerinde koalisyon kültürüneve ekonomik refaha olumlu etki yapmaktadır.


Tek parti iktidarlarının hukuki düzenlemeler ile ekonomik düzenlemelerde hızlı karar aldıkları, bürokratik işlemleri hızlandırdıkları geçmiş deneyimlerimizde ortada bulunmaktadır. Uluslararası bir finans kurumunda25 yıllık üst düzey bir görevimdensonra akademisyen hayatıma başladığım 2002 yılından önceki koalisyon hükümeti(DSP, MHP, ANAP) marifetiyle, ülkemiz 2001 yılında “finans krizi” ile karanlığa sokulmuştur. Koalisyon hükümetinin çıkarmış olduğu bu krizben dahil65 bin bankacı kardeşimiz ve reel sektördeki 2 milyon insanımızın işsizliğe sürüklenmesine sebep olmuştur. Hafızalardan silinmeyecek bu ekonomik istikrarsızlık ülkemize çok pahalıya malolmuştur.


2002 seçimleri ile birlikte 15 yıllık tek parti iktidarı 2001 yılındaki finans krizinin açtığı büyük yaraları sarmıştır. Bu başarı Nisan 2007Genel Kurmay Bildirisi, 2008 yılı küresel dünya finans krizi, 2013 yılı Haziran ayındaki Gezi Parkı Kalkışması, 17,25 Aralık 2013 Hukuk darbelerine rağmen Ak Parti iktidarları ülkemizin ekonomik kalkınmasının kesintiye uğratmamış, dünya ülkeleri arasında kalkınma hızı 2. Ülke durumunda gerçekleşen büyümeyi sürdürmüştür. Mart 2014 Yerel, Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı ve 1 Kasım 2015 Milletvekili seçimleri, ekonomik büyüme ve insanlarımızın demokrasiye bağlılığı etkenleri ile ezici bir üstünlük ile Ak Parti lehine sonuçlanmıştır.


15 yıllık dönemintek parti iktidarı ve istikrar ülkemizin güven duygusunun ve sosyal sermayenin güçlenmesine neden olmuş ve 15 Temmuz ayaklanması ve darbe girişimi ile iç savaş çıkarmaya dönük çabalar Milletimizin meydanlara çıkması ile sonuçsuz bırakılmıştır. Okyanus ötesi, dış güçlerin maşası olan bu örgüt, başarısız olan hukuk darbeleri sonrası askeri ayaklanmada başarı sağlayamamıştır. Ülkemizi iç savaşa sürükleme amacı güden bu girişimFetullahçı Terör Örgütü ile bunu planlayan Üst AklınTürkiye’yi,şu anda çıkmazda olan Suriye, Libya, Irak ve diğer Ortadoğu ülkelerine dönüştürme çabası olarak değerlendirilmektedir.Bu darbe girişiminin sonuçsuz bırakılması başta Cumhurbaşkanımızın dirayetli bir şekilde insanımızı meydanlara davet etmesi sonucu gerçekleşmiştir.


Türk tarihinde bir ilk olan darbeye karşı millet direnişi Türk Demokrasi tarihine yeni sahifeler açacaktır. Türkiye bir Ortadoğu ülkesi olmaktan çıkmış, batı demokrasilerinin çıtasına ulaşmış bulunmaktadır. Ülkemizde darbeler dönemi kapanmış, önümüzdeki yıllarda yabancı sermaye akışı,

Hızlı bir ekonomik büyüme, refah seviyesinin batı ülkeleri ile aramızdaki mesafenin kısa sürede kapanmasına etki edecektir

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (www.bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız