ŞİMDİ ABDESTLİ KAPİTALİSTLER VAR

Siyaset ile geçirdiğimiz yoğun dönemde ardı ardına siyasi isimlerle röportajlar yaptık. Siyasetin gündemdeki yerini azaltmaya başlaması ile beraber sizlerle www.bizbolular.comköşe yazarları ile yaptığımız röportajları paylaşmaya başlıyoruz.

ŞİMDİ ABDESTLİ KAPİTALİSTLER VAR
23.06.2011 - 01:07

www.bizbolulular.comhaber portalı olarak 1 yılımızı doldurduk. Ben bu kadronun içerisine dahil olalı çok kısa bir süre oldu. Köşe yazarımız sevgili Ümit ablam ( Ümit Turpçu) sayesinde muhabirlik yapmaya başladığım bu aile ile yola çıktığımda Emin Bey’in beni tanıştırdığı ilk aile bireyimiz köşe yazarımız ve yayın danışmanımız Vehbi Camgöz olmuştu. Bende röportajlarıma ilk olarak Vehbi Bey ile başlamaya karar verdim.

Vehbi Camgöz ile özel hayatından, köşe yazarlığına, cezaevlerinden, siyasete varan, bir cümlesini bile kesmeye kıyamayacağım upuzun, bir o kadar da dopdolu bir söyleşi yaptık. Uzunluğundan dolayı röportajı iki parça halinde yayınlayacağız. İyi okumalar…

 

Sizi tanıyabilir miyiz?

1955, Erzurum, Narman, Şekerli Köyü doğumluyum. 12 yaşında İstanbul’a dini tahsil yapmak üzere gittim. Hafızlık yapıyordum. Orada ki hocamın yönlendirmesi ile imam hatip lisesine girdim. İstanbul imam hatipten Gerede imam hatibe geçtim. Oradan mezun olduğum sene büyüklerimizin teşviki ile 19 yaşında hapishane müdürü oldum. Ankara Keskin Cezaevinde başladığım iş hayatıma 2000 yılına kadar çeşitli cezaevlerinde devam ettim. Bu süre zarfında dört kere Ankara Ulucanlar Cezaevinde görev yaptım. 85-87 arasında Bolu’da aynı görevi üstlendim. 28 Şubat sürecinde Ankara kapalı cezaevi müdürü iken, idare beni çok sevdi, koyacak yer bulamadılar ve 8 ayda 8 kere yerimi değiştirdiler. Bende bir senelik hukuk mücadelesi ile bütün tayinlerde yürütmeyi durdurma kararı aldırdım. 99 yılında Ankara kapalı cezaevine geldim. İdareye beni burada istemiyorsanız bende sizi istemiyorum dedim ve Çubuk Cezaevine gittim. Orada bir buçuk sene çalıştım. Oradan da yeniden sürmeye başladılar. Bende kendimi bir daha sürdürmeyeceğim dedim ve emekli oldum. Daha sonra başbakanla bizim bir tanışıklığımız vardı talebeliğimizden kalan. O gelince benim vazifeye dönmemi istedi. Bu vesile ile Bolu Cezaevinde 2003 yılından itibaren çalışmaya başladım. 2010 yılına kadarda burada görev yaptım. Buradan da sürmeye kalkışınca bende emekli oldum.

Çok erken bir yaşta cezaevinde çalışmaya başlamışsınız. Zor olmalı.

Evet, 19 yaşında göreve başladım. 24 yaşındayken idam yaptım. Mustafa Pehlivanoğlu, Erdal Eren gibi isimler benim görev yaptığım cezaevinde idam edildiler.

Cezaevleri tek başına bir kitap konusu olabilecek bir konu. Buraya tekrar döneceğim ama sizi biraz daha yakından tanıyalım öncelikle.

İş dışında neler yaparsınız? Hobileriniz var mı?

Benim şöyle bir özelliğim var. Aşağı yukarı 68 yılından bu yana kadar ben sabah namazından sonra yatarım. O saate kadar okurum. Çalışıyorsam sabah 8 de kalkarım. Çalışmıyorsam 10 da kalkarım. Ben dünyanın en cahil adamıyım. Onun içinde okuma ihtiyacı hissederim. Hayatta en nefret ettiğim şey insanların bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olmalarıdır. Onların o durumuna düşmemek için gençliğimde kendime bunu prensip edindim. Bilmem lazım ki o konu üzerine fikir bina edeyim.

Peki, hayatınızda hiç pişman olduğunuz bir şey oldu mu?

Muhakkak tabi, sonuçta insanız. Peygamberlerin bile zelleleri vardır. Peygamberlerinkine hata denmez, zelle denir onlara. Onların bile zaman zaman yanlışları olmuş. Allah onları kitaplarında uyarmış bizimde muhakkak hiç hata yapmadım, pişman olmadım dememiz mümkün değildir. Benim kötü bir huyum var. Son söylenecek sözü önce söylerim. Bazen sinirlenip insanların kalbini kırarız. Bunlardan çok pişman olduğumuz zamanlar olmuştur. Onun dışında hayatımda vah tüh diyebileceğim çok büyük bir pişmanlığım olmadı Allaha şükür.

Hayatınızda karşınıza çıkan en büyük engel neydi?  

En büyük engel fikirlerimi yaşamam konusunda düzenin çok büyük engelleri ile karşılaştım. Henüz genç iken evlenmeye karar verdim. Eşim çalışıyordu. Ailesi istifasına engel oldular. Sonra eşim tesettüre bürünüp çalışmak istedi. Çalıştığı bankada idare buna izin vermedi. O gün anladım düzen bize ya inancın, ya ekmeğin tercihine zorladı bizi. Daha sonra kızım aynı engellerle karşılaştı. Devlet ona sen bizim istediğimiz şekilde giyinmiyorsun diye iş vermedi. Özel sektörde çalışıyor. Oğlum imam hatibi bitirdi. Sen ikinci sınıf insansın. Öbürleri ile aynı kulvarda yarışamazsın. Sen iki kilometre geriden başlayacaksın dediler. Ben imam hatipliyim. Normalde benim kapasitemde olan bir normal lise mezununun girdiği yerlere, devlet imam hatipli olmam nedeniyle getirmedi beni. Yani karşıma çıkan en büyük engel düzendi. Biz ne inancımızdan fedakârlık etmek istedik ne de ekmeğimizden. Bunlar bizim için engelli bir koşu meydana getirdi.  100 metre koşuda birisi engelsiz koşuyor, ben engelli koşuyorum. Birde takılıp düştüğümüzde iki metre geride kaldığımızda, işte Müslüman değil mi? Bunlar yarışamazlar zaten. Kafaları örümceklenmiş diye hem bizi hem de dinimizi suçladılar. Bundan daha büyük bir engel düşünemiyorum.

Bir film yapmak isteseniz adı ve konusu ne olurdu?

Oyalanan insan diye bir film olurdu. Oyuncakları ile oyalan bir insanı konu ederdim. Dünya hayatını bu şekilde insanların beynini nakşeden bir film olurdu. Bu hayatın geçici olduğunu anlatmaya çalışırdım. Hz. Nuh zamanında insanlar yaklaşık bin yıl yaşarlarmış. Ekolojik denge bozulmamış, insanlar Allahın yarattığı bedeni, onun istikametinde idame ettirdikleri bir evren. Beyinler kirlenmiyor. Vücutlar yıpranmıyor. O devirde insanlar ağaç tepelerinde kendilerine barınak yaparlarmış yahu bin yıllık yaşam şurada ev yapmaya mı değer derlermiş. Fakat biz insanoğlu İfrat ile tefrit arasında gitmiş gelmişiz. O ifrat ise bizde tefrite kaçmışız. Bugün insan hayatı 70 ile 80 yıl arasında. 100 olduğu zaman parmakla gösteriliyor. Ama çok korkunç bir dünyevileşme olayı yaşıyor insanlık.

Peki, sizin görüşünüzü de merak ettiğim bir konu var. Son yıllarda belki daha fazla göz önünde olduğu için dikkatimizi çekiyor ama “İslami zengin” olarak nitelendirebileceğimiz bir kesim ortaya çıktı. Bu konuda ki düşünceleriniz nelerdir?

Bununla ilgili düşüncelerim hiç iyi değil öncelikle onu söyleyeyim. Benim 40 yıldan beri savunduğum ve arkadaşlarımın da pek ayağı yere basan fikirler olarak görmediği fikirlerim vardır. Bugün maalesef benim söylediklerimin doğru olduğu ortaya çıkıyor. Biz bir düzeni alıp zulüm üzerine kurulu olduğunu iddia ettiğimiz bu düzeni adalet üzerine kurmak istiyorduk. Ama bizim gibi düşünen insanlar geldiler düzeni dönüştürmek yerine, ele geçirmeyi hedeflediler. Dönüştürmek yerine ele geçirmeyi tercih ederseniz sizin elinizle zulüm yapılmış olur. Oysa Müslüman inkılâpçıdır. En büyük inkılâpçı da peygamber efendimidir. Mekke de insanların hepsi Allah ı biliyorlardı. Onların derdi ekonomik statükoyu korumaktı. Bu Muhammed nerden çıktı. Tekere çomak sokuyor dediler. Vazgeç bu davandan diye bir sürü şey teklif ettiler. Efendimiz dedi ki hayır, sağ elime güneşi, sol elime ay ı verseniz davamdan vazgeçmem. İslam öncelikle adalet davasıdır. Şimdi bizimkiler de geldiler. Biz bekliyorduk ki milli görüş iktidarlarında ki gibi toplumun ezilen kesimlerine destek olacaklar. Sendikacılar gelip rahmetli Erbakan ile pazarlık ediyorlardı. Hocam %50 isteriz. Siz ne biçim sendikasınız. Niye %100 istemiyorsunuz. Bu bile derdinize deva değil iken diyordu. Biz böyle bir anlayış bekliyorduk. Kalpleri ezilenlerden yana bir hükümet bekliyorduk ama olmadı. Ezilenlerden oy almaya devam edip belli kesimlerin ekonomilerini yükselttiler. Önceden namazsız abdestsiz laik kapitalistler vardı. Şimdi abdestli kapitalistler var. Bu tabir de benimdir. Abdestli kapitalistler tabiri benimdir. Bana zulüm edildikten sonra zulüm yapan ister Müslüman olsun ister olmasın fark etmez. Ben mazlumun yanında olmalıyım. Mazlumun dini sorulmaz. Biz zekât veririz. Zekâtta dikkat edin fakire der, Müslüman fakire demez.   Yolda kalmışa der, Müslüman yolda kalmışa değil. Yani bunlar sünnetullah gereğidir. Güneş doğar sabah. Çıkarsınız güneşe sen Müslümansın seni daha çok ısıtayım, sen değilsin seni ısıtmayacağım demez. Hepimizi eşit ısıtır. Bunlara sünnetullah denir. İslam bize böyle katıksız bir adalet emreder.

 YARIN: Ulucanlar cezaevi, İdamlar, Basın hayatı ve daha fazlası...


Editör: E. Candan