OLAYLAR VE İDAMLARIN GÖLGESİNDE ULUCANLARI YAZDI

Emekli Cezaevi Müdürü Vehbi Camgöz bey ile Tahlil yayınlarından çıkan yeni kitabı İdamlar ve olayların gölgesinde Ulucanlar adlı eseri hakkında kısa bir söyleşi gerçekleştirdik.

OLAYLAR VE İDAMLARIN GÖLGESİNDE ULUCANLARI YAZDI
10.07.2013 - 11:23

“Yaşayan bir canlı olan ağacın insanın, insana yaptığı zulmü görmekten dolayı ap ak gövdesinin karardığını, içinin kızardığını budanan dallarının ağladığını bu kavak bana hissettirdi.

Zalim idarecilerin yaşayan bu ağacı işkence aleti olarak kullandığını bu kavağın dibinde dinledim.

İnsanlara işkence olsun diye bu ağaca insanların çıplak olarak tırmandırıldıklarını yüzüm kızararak yine bu kavağa bakarak utançla dinledim.

İnsan olarak ben bu kavaktan hep utandım. Acaba oda bizden bir varlık olarak utandı mı diye ona bakarak hep düşündüm.

Onun dış yüzünü ve kabuğunu karartan olayların insanlarında kalbini kararttığını bu kavak bana anlattı.”

Vehbi Camgöz

***

19 yaşında cezaevi müdürü olan ve dönem dönem Ulucanlar cezaevi müdürlüğünü de yürüten  Vehbi Camgöz kısa bir süre önce çıkan kitabında  Ulucanlar Cezaevini ,idamları ve orada yaşananları kaleme aldı.

Ulucanlar cezaevinin girişinde bulunan kavak ağacının şahit olduğu ibret dolusu anıları, okuyucularıyla paylaşan Camgöz ,kavak ağacına dair kaleme aldığı bir yazısında  “Kendisi ile sohbet etmek dertleşmek isterdim. Ama onun dediğini anlayacak yetenek bende yoktu. Benim dediğimi anlayıp anlamadığını ölçecek bilgiden de yine ben yoksundum. O kadar temenni edilmesine rağmen dile gelmesine yaratılışı izin vermiyordu. Sonunda onun “müdürün kavağı” olan adını değiştirip, “cezalı kavak” olarak koydum. Kendi cinsinden olan ağaçlar, çiçekli bahçelerde esen rüzgârla salınırken o, insanlığın dramlarına şahitlik etme cezasına çarptırılıp cezaevinde dikilmişti. “ diyordu

Vehbi Camgöz bey ile Tahlil yayınlarından çıkan yeni kitabı İdamlar ve olayların gölgesinde Ulucanlar adlı eseri hakkında kısa bir söyleşi gerçekleştirdik.


Vehbi Bey  “İdamlar ve olayların gölgesinde Ulucanlar”  Kitabınızı bir solukta okudum . Oldukça sade ve akıcı bir üslup ile kaleme almışsınız .Güzel bir eser kazandırdığınız için öncelikle teşekkür etmek isterim. Kitap yazma fikri nerden geldi ?

Emincim biliyorsun 35 sene bu işi yaptık.Sürekli konuştuğumuz kişiler bu bilgilerin ve hatıraların unutulup gitmesin mutlaka bu hatıraları kaleme almalısın derlerdi.O günleri yazmak istemiyordum zira benim hatıralarım  o dönemlerde içerde yatan kişilerin sırlarıydı ve unutmak istedikleriydi. Bende bunları ifşa etmek istemiyordum.Fakat her 12 Eylül de 28 Şubatta  Mahalli ve Ulusal basından arkadaşlar gelerek görev yaptığım süre içersinde ilgili tarihlerde hatıralarıma başvurdular.Yaptığımız  söyleşilerde  olayları derli toplu anlatma imkanımız olmuyordu.Konular bir söyleşi hacmini çok aşıyordu .Bu nedenden dolayı geçen sene bu kitabı yazma ya karar verdim .Kimsenin hakkına hukukuna tecavüz etmeden olayları anlattık. Ülkemiz  infaz tarihi açısından da bir kaynak olsun istedik Yaklaşık üç ay gibi bir zamanda da kitabı bitirdik.


Çok genç yaşta cezaevi müdürü olmuş birisiniz ve yurdun pek çok yerinde aynı görevde bulundunuz . Neden Ulucanları kaleme alma gereğini hissettiniz?

Türkiye’nin başkenti Ankara olduğu gibi infaz kurumlarının kaptan köşkü de Ankara’dır  . Ulucanların tarihi geçmişine baktığımızda birçok olayı görürüz. Türkiye Cumhuriyeti  tarihinde önemli bir yeri vardır. Devlet Güvenlik Mahkemeleri , İstiklal Mahkemeleri gibi   olağan üstü yargı mahkemelerinin verdiği kararların büyük bir bölümü bu ceza evinde infaz edildi .Bu ceza evinde  hüküm giymiş kişiler toplumda iz bırakmış kişilerdi . Bundan dolayı  Ulucanlar’da yaşananları çok detaya girmeden özetin özeti olarak  yazmaya karar verdim.


Kitabınızda yaşananları aktarırken hükümlülerin ve İnfaz görevlilerinin sorunlarını da dile getirmişsiniz. Merak ediyorum aynı sorunlar bu günde devam ediyor mudur ?

1975 yılında Ulucanlar’da göreve başladım .19 yaşında bir gençtim. Çalışan personelin ve tutukluların durumu günümüzle mukayese edilemeyecek kadar kötüydü . Devlet maddi imkanlar dahilinde düzeltmeye çalıştı . Peşinen söylemeliyim ki infaz hizmeti pahalı bir hizmettir. Bunun düzgün yürütülmesi para ve nitelikli personel ile mümkündür. Yeterli kaynak olmayınca bu sıkıntılar yaşanıyor. Bu gün düzelmiş mi  derseniz şunu söylerim . Daha kat edilecek çok mesafe var.


Kitapta idareci yönünüzden de bahsediyorsunuz mesela bir hamam temizleme olayınız var .Bu olayı kısaca anlatırmısınız.?

İnsanları çalıştırmanın çeşitli yolları vardır. Despotik insanlar kişileri kamçıyla  sopayla  çalıştırırlar .Bazıları azarlayarak iş yaptırır .Ben duygulara dokunarak ve insancıl yöntemlere başvurmuşumdur.Kitapta da anlattığım gibi Ulucanlar bina olarak çok elverişsiz bir bina idi . Burda bir hamam vardı ve eski bir bina olduğu için günlük temizlemek gerekiyordu . Her gün kontrol ediyorum istediğim düzeyde değil . En sonunda kızdım ve kolları sıvadım elime fırçayı aldım ,ikinci müdür arkadaşıma da hortumu verdim .Etrafı bir güzel temizledim .Elimden fırçayı almak istedilerse de vermedim .Sonra döndüm hükümlülere “ bir daha hamam kirlenirse bana haber verin ben temizlerim “ dedim ve gittim. O günden sonra hamamı bir daha pis görmedim.Bu bir eğitim metoduydu ve iyi sonuç verdi.


Vehbi bey kitapta  bir çok siyasiden bahsediyorsun hatta eski dönem başbakanlarından rahmetli Bülent Ecevit’te Ulucanlar’da yatmış bir kişi. Hatırlıyorum da kendisi için bu ceza evinde kötü muamele gördüğü yazıldı çizildi bir ara .O günlerde neler yaşandı ?

Rahmetli Ecevit’in siyasi kimliğinin yanında gazeteci kimliği de vardı .Hatırladığım kadarıyla Ertuğrul Özkök ile çıkardığı “Arayış” adlı bir dergide yazdığı bir yazıdan dolayı bir kaç aylık  hüküm giymişti .Ben o dönemde Askerliğimi yapmak üzere kurumdan ayrıldım. İmkanlar nispetinde kendisine uygun bir koğuş verildi .Bende Ankara’da askerlik yaptığım için kuruma gelip gidiyordum .Bir çok kez görüşme imkanımız da oldu kendisiyle . Gözlemlediğim kadarıyla hiçbir surette kötü muamele görmemiştir .Hatta kendiside bir süre sonra gördüğü olumlu muameleyi hükümlülük süresi bittiğinde verdiği röportajlarda dile getirmiştir .


Kitapta iki ağaç oldukça dikkat çekiyor. Dut ve Kavak ağacı . Bu iki ağacın anılarını  paylaşırmısınız.

Cezaevinde sık sık arama yapardık . Özellikle uyuşturucu bağımlısı kişilerin kaldığı koğuşlarda .Bir çok kişinin beraber kaldığı ortamda da ister istemez kişisel güvenlik ihtiyacı  siz ne yaparsanız yapın açığa çıkıyordu.Buldukları metallerden bıçak falçata yaparlardı. Bir kış gecesi sabaha doğru  beş sularında  yine bu koğuşa arama yapmak için harekete geçtik.Zafer adında biraz sallapati bir gardiyanımız vardı .Uyku sersemiyle koğuşa giderken  dut ağacına çarptı .çarpmasıyla ağaçtan şişler falçatalar dökülmeye başladı . Sallandıkça da dökülüyordu bu malzemeler .Meğer ağacı zula olarak kullanmışlar . Dut ağacının tebessüm ettiren anısı budur .Kavak ağacına gelirsek Onda hüzün var .Müdürüyete giriştede bulunan bir ağaç  .Her giren önce bu ağacı görüyor ve hükümlülerin üst baş araması  bu ağacın altında yapılırdı .En acı olan yanı ise  idam infazları bu kavak ağacını altında yapılmıştır.Bu cezaevinde uzun süre yatan kişiler bu Kavak ağacına  uzun uzun bakıp “ ağacını bir dili olsa da konuşsa “derlerdi .İşte Emin kardeşim kavak ağacına ait anılarımız da bu minvalde .


Vehbi bey 28 Şubat sürecinde hakkınızda açılmış bir soruşturma var . Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ı dönemin Adalet Bakanı  Ulucanlar cezaevinde ziyaret etti ve sizde bu ziyarete müsaade ettiniz diye .Hatta bu ziyaret Refah partisinin kapatılma sürecinde de gündeme gelmişti.

Olaylar nasıl gelişti ?

28 Şubat sürecinde Sincan Belediye Başkanı  Bekir Yıldız ile beraber  4 belediye çalışanı ve Kudüs gecesini tertip eden  Gazeteci Nurettin Şirin cezaevine girdiler . Dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan bey ile bu arkadaşlar aynı partide görev yapıyordu. Bir Pazar günü Bakan geçmiş olsun demek için cezaevine gelir .Hatta bende dışarıdaydım haber verilince cezaevine döndüm.Müdüriyette Bakan bey ile oturduk biraz sohbet ettik .Daha sonrada ayak üzeri bu arkadaşlar ile müdüriyette görüştü çok kısa sürdü geçmiş olsun dedikten sonra da ayrıldı.

Aradan bir saat geçtikten sonra televizyonlarda alt yazı geçmeye başladı . Bakan Sincan olayları hükümlüleri ile görüştü diye.

Aradan bir süre geçip hükümet düştükten sonra  kimliliğini bilmediğim bir kişinin dilekçesini dikkate alan Adalet Bakanlığı hakkımızda soruşturma açtı. Savcılıktan ifademize başvurdular .Adalet Bakanına  bu görüşmeyi sağladınız diye . Ankara Başsavcısı vekili Bekir Selçuk bey ifademi aldı . Adalet Bakanını nasıl olurda cezaevine sokmam dediysem de bunun suç olduğunu ifade etti . Sonrasında takipsizlik kararı verdiler ama bu olay Refah partisini kapatılmasına da konu olmuştur. Bu soruşturmayı bahane ederek beni de cezaevinden sürdüler .Bir süre sonrada mahkeme kararıyla geri döndüm .


Kitapta en can alıcı bölümlerden biriside idamların anlatıldığı bölüm.İdamları canlı olarak yaşamış birisisiniz .Etkisinden kurtulabildiniz mi ? İdam cezasına nasıl bakıyorsunuz .

Etkisinden kurtulmak mümkün değil hala anılarımda tap taze yaşıyor . Bende idamları görmeden önce bazı suçları işleyenler için sallandırsınlar bir kaç kişiyi bakalım millet bir daha yapabiliyor mu bu suçları diyen birisiydim. Ta ki bu süreci yaşayıp idamları görene kadar . Bakın bu kararın sonrasında  pardon yanlış hüküm verilmiş dediğinizde astığınız adamı geri getirme şansınız yok . O yüzden bu gün idam karşıtı birisiyim . Bu karar verilmemeli .


Vehbi bey kitapta 3 adet önsöz bulunuyor .Önsözleri yazanlar sizin için ne ifade ediyor.

Bu isimlerden birisi Hüsnü Aktaş hoca, fıkıh alanında otorite sayılacak bir kişidir. Bir dönem cezaevinde yatmıştır. Kendisiyle uzun uzun cezaevlerinin durumları hakkında sohbetler ederdik. Kitap fikrimizi duyduğunda lütfedip bir taktim yazdı.

İkinci isin Doç Dr Ahmet Tevfik Ozan, bu arkadaşımızda işlediği basın suçundan Ulucanlarda yatıyordu.Kendisi Ekrem Doğanay hocama  vaktiyle büyük hizmetler vermiş bir kişiydi .onun vasıtasıyla Ulucanlarda tanıdım kendisini.Sağolsun o da bizi kırmadı ve bu kitaba bir önsöz hazırladı.

Bir diğer isimde eski dönem  Hatay milletvekili Mehmet Sılay beydi,Ankarada görev yaptığım süre içerisinde İskilipli Atıf Hoca hakkında yaptığı bir araştırma neticesinde kendisiyle tanışmıştım . İlk tanıdığım günden beri kitap yazmamı tavsiye ederdi .Dolayısıyla bende bir kitap yazınca kendisiden önsöz istedim.

Bu üç kişinin de kitapları vardır ve yazardır.


Ulucanların Devamı gelecek mi? yeni bir kitap çalışması var mı ?

Aslında Ulucanları tam anlamıyla yazmadım . Zira detaylandırdığımda pek çok kişinin rencide olması söz konusu olabilirdi.O yüzden ota sansür uyguladım . Sanırım ilerde daha farklı bir formatta bir eser daha hazırlamayı düşünüyorum . Belki bir roman olarak karşımıza çıkar.

Son olarak kitabınıza ulaşmak isteyenler ne yapmalı

İlk çıkan baskı çok kısa bir süre içerisinde dağıldı.Yeni baskı için yayınevi ile görüşeceğiz fakat bu arada temin etmek isteyenler tahlil yayınevine  başvurabilir .


Bize bu güzel sohbet için vakit ayırdığınızdan dolayı teşekkür ederim .

Ben teşekkür ederim .


Haber Fotoğrafları -  Kayra Kaan Candan


Editör: E. Candan