- 10.05.2011 00:00
Efsanelere, edebi birçok esere konu olmuş olan saplantı hastalığı en çarpıcı ve meşhur örneğini Shakespeare’in Macbeth adlı eserinde bulmuştur. Lady Macbeth’in etkisiyle kocası Macbeth , Kral Duncan’ı öldürür ve L. Macbeth’de bir el yıkama hastalığı başlar. “Arabistan’ın bütün parfümleri getirilse bu elin kirleri temizlenemez” der ve ellerini yıkamaya devam eder.
Bir ay önceki yazımda mükemmeliyetçi kişilikten ve Saplantı Zorlantı Bozukluğu’ndan (obsesif kompulsif bozukluk) sözetmiştim. Geribildirimlerden konuyu tekrar açma
ihtiyacı hissettim… Neden? Çünkü gerçekte de biliyoruz ki bu rahatsızlıklar istatistiklere yansıyan oranlardan çok daha yüksek sıklıkta görülmektedir. Ve bu grupta yer alan kişiler ısrarla bunun hastalık olmadığını dolayısı ile tedaviye de gereksinimleri olmadığını düşünerek tedavi grişimlerini rededer veya tabloya ancak depresyon eklendiğinde veya hayatlarını çok kısıtlamaya , aile ve çevre ile ilişkilerini bozmaya başlaması ile birlikte ailelerinin ikna etmesiyle yardım almayı kabul edebilirler.
On gün önce Marmara Üniversitesi Psikiyatri ana bilim dalı başkanı Prof. Dr M. Zihni Sungur hocamız Bolu Toplum Ruh Sağlığı Merkezi’nde sunum yapmak üzere bizlerle beraberdi…M. Zihni Sungur Bilişsel Davranışçı Terapiler derneği başkanı aynı zamanda. Dolayısı ile bugün size obsessif kompulsif bozukluk(titizlik hastalığı) gibi dirençli kaygı bozukluklarında sadece ilaç tedavilerinin yetersiz olması ve mutlaka tedaviye bilişsel davranışçı terapilerin de eklenmesi ile yanıt alınabileceğinden yola çıkarak; bilişsel davranışçı terapi mantığından söz etmek istedim…Prof.Dr.M.Zihni Sungur Hocamızın da sık sık hatırlattığı cümlelerle başlamak istiyorum…
“Düşüncelerine dikkat et duygularına dönüşür; duygularına dikkat et
davranışlarına dönüşür; davranışlarına dikkat et alışkanlıklara
dönüşür; alışkanlıklarına dikkat et kişiliğine dönüşür; kişiliğine dikkat et kaderine dönüşür”
Yani bu sözlerden de anlaşıldığı gibi, bizi rahatsız eden düşüncelerin ( takıntılar) değişmemesi halinde ; nasılda zincirleme bir şekilde tüm hayatımızı etkileyebileceğini çok güzel özetliyor…Bilişsel –davranışçı terapilerden, bilişsel terapide okb (saplantı zorlantı bozukluğu)’daki düşüncelerdeki çarpıtmalar değiştirilmeye çalışılır; davranışçı terapilerde ise okb’deki yapmaya zorlanılan törensel davranışların ortadan kaldırılması amaçlanır. Okb tedavisinde en etkili olduğu düşünülen bilişsel davranışçı terapi modeli “karşı karşıya gelme ve törensel davranışı önleme(tepkiyi önleme)”yöntemidir.
Karşı karşıya gelmenin amacı bir alışkanlık süreci yaratarak obsesyonlara eşlik eden rahatsızlığı ve kaygıyı azaltmaktır. Alışkanlık uzun süreli yineleyen uyaranlara sinir sisteminin alışması ya da sinir sisteminin bundan sıkılması ile sonuçlanan doğal süreçtir. Bu gerçek yaşamda tekrarlayıcı hareketlerin( ör:el yıkama,evi sık temizleme) ortaya çıkmasına neden olan kaygı yaratan durumlarla( elin temizlenmediğini veya evin mikroplarla bulaşık olduğunu düşünme) kişinin uzun süreli olarak karşı karşıya gelmesi sağlanarak uygulanır…Karşı karşıya gelme aşamalı yapılır.Kaygı duyulan duruma alışana dek bebek adımları ile ilerlenir.
OKB’de en yaygın olarak karşılaştığımız saplantılar arasında temizlik ile ilgili obsesyonlar neredeyse başı çekmektedir. Bu konuda hastalardan en sık duyduğumuz sorular arasında “Kaygı yaratan durumlarla karşı karşıya gelmemizi istiyorsunuz, bunlarla karşılaştığımda korktuğum şeylerin başımıza gelmeyeceğini; yani bu durumda benim veya çocuklarımın hastalanmayacağı garantisini kim verebilir?”
Bu soruya verilecek yanıt şöyle olabilir. “Hiç kimse size ağrısız, sızısız, hastalıksız, ölümsüz bir yaşam garantisi veremez. Yaşamak risk almaktır zaten. Karşı karşıya gelme ve tekrarlarınızı önleme alıştırmaları, günlük yaşamdaki tekrarlarınızı mutlaka yerine getirme zorunluluğunuzu önlemede size yardımcı olacaktır.”
Başka sık karşılaştığımız soru:“Okb’nin tam bir tedavisi olmadığına göre neden kendimi zorlayayım?’’şeklinde olur…
Cevap:’’Okb’ li hastalarda sık görülen ‘’ya hep ya hiç (siyah ya da beyaz)’’ biçiminde düşünmek esastır. Oysa küçük bir değişiklik bile hayatımızda, çevremizde veya ilişkilerimizde önemli bir değişim, gelişme yaratabilir.’’
Yine sıklıkla okb’ de temizlik ile ilgili takıntıların yoğun olduğu kişilerde özellikle mikroplar veya hastalıklarla bulaşmayı önleme amaçlı su, sabun ve deterjanların kötüye kullanılmaları oldukça sıktır. Oysa olağan yıkama ve yıkanmanın amacı sadece temiz olmayı sağlamaktır; yoksa tamamen mikroplardan arındırma, yani sterilizasyon gibi bir amaç yoktur ( hergün ameliyata girer gibi tüm bedeni ve evi temizlemek gibi????)
Danışanlardan gelen bir başka soru ise: “ Ya yeterince temizliğe özen göstermediğimde, ben veya çocuklarım bulaşıcı hastalıklara veya kansere yakalanırsa??’’ şeklinde olur.
Verilecek cevabımız ise:”Geleceğiniz için bu denli kaygılanmak kendinize çektireceğiniz en büyük acılardan biri olur…Onun yerine “başıma gelirse üstesinden gelmeye çalışırım” demek daha doğru olabilir… Hayatta sürekli ya şu olursa, ya bu da olursa şeklinde düşünmek sadece zaman kaybı yaratır…Gerçekten bu hastalıklara yakalanma olasılığım korktuğum kadar yüksek bir olasılık mı? Yoksa abartılı bir düşünce mi?’’demekte fayda var…
Sorulardan birisi ”Bu temizliği yapmazsam çok bunalıyorum, ancak yapınca rahatlayabiliyorum.’ olduğunda ise,
Cevap: “Duyduğum sıkıntı ile baş edebilirim,bir süre dayanabilirsem;duyduğum kaygı da giderek azalacaktır” olmalıdır…
Hayatı zehir eden takıntılara takılmamak dileği ile…
Hülya Ensari, 9.5.2011,Bolu
Günün sözü:’’Bir insanın bilinçli çabayla kendi hayatını yüceltme yeteneğinden daha cesaret verici bir gerçek tanımıyorum. Belli bir resmi yapmak ya da bir heykeli yontmak, bir kaç cismi güzelleştirmek değerlidir. Ama kendi bakış açımızı yontup boyamak çok daha görkemli bir iştir. Bunu manen yapabiliriz.’’ Henry David Thoreau
Film Önerileri: David and Lisa, Desparate Housewives, Dirty Filthy Love, Odd Couple
Kitap önersi: “Sen, Ben ve Aramızdaki Her Şey” M. Zihni Sungur
İnternette gezi önerisi: http://www.psikiyatri.org.tr/Public.aspx, http://www.kdtd.org/v3/dosya.aspx?t=Y
Ayın Şarkısı:
Olmalı mı, olmamalı mı?
Yoksa hiç değişmemeli mi?
Ama ben değişmezsem, ben olamam ki!
Görmeli mi, görmemeli mi?
Yoksa hiç bakınmamalı mı?
Ama ben bakınmazsam, hiç göremem ki?
Sevmeli mi, sevmemeli mi?
Yoksa hiç beğenmemeli mi?
Ama ben beğenmezsem, hiç konuşmam ki!
Bilmeli mi, bilmemeli mi?
Yoksa hiç öğrenmemeli mi?
Ama ben öğrenmezsem, hiç olamam ki!
Olmalı mı, olmamalı mı?
Yoksa hiç değişmemeli mi?
Ama ben değişmezsem, ben olamam ki!...
Bülent Ortaçgil ( 9.5.2011,Bolu Konseri)
Yorum Yap