KAVGA VE PERDE

  • 17.03.2014 00:00

                 

                Güzel ülkemin enerjisi yine gereksiz ve lüzumsuz nedenlerle heba ediliyor. Ülke gündemi, haftalardır, aylardır muhafazakar zemin üzerinde doğup, büyüyüp, gelişip, gürbüzleşmiş bir teşkilatın şifrelerini çözmeye çalışıyor. Bu yapının yılmaz taraftarları, bu yapının ulvi gayeler için kurulduğunu, İslam adına dünya ölçeğinde projeler gerçekleştirdiklerini, aşkın bir sevgi ile İslam dışında olan Hristiyanlık, Yahudilik gidi dinleri dahi kucaklayarak, ortak bir potada eritip, evrensel bir kardeşlik iklimi yolunda malla, mülkle, canla, başla fedayı can ettiklerini söylüyorlar. Bu yapıya karşı olanlar ise, bu yapının mevcut devlet yapısına paralel bir örgütlenme içinde olduğunu, ülke üzerinde emelleri olan diğer ülkelerin yönlendirmesi, himayesi, kol kanat germesiyle bunların değirmenine su taşıdığını söylüyor.

                Şimdi biraz zihin dünyamızda ve hayal dünyamızda senaryolar ve teşbihler yardımıyla konuya bakış açımızı renklendirelim. Diyelim ki, iki kişi kavga ediyor. Dışardan seyredenler, bu kavga eden kişilerin boyuna, posuna, pazusuna, yaşına, cinsiyetine, hangi aileden eşraftan olduğuna, akraba olup olmadığına, kardeşleri olup olmadığına, hatırlı insanlar ya da aileler olup olmadıklarına, elindeki sopaya, taşa, bıçağa, tüfeğe bakarak kavgadan kimin galip çıkıp çıkamayacağını, kavgada kimin ne kadar yara, hasar alıp almayacağını, kavganın burada bitip bitmeyeceğini, tanıdıkların duyup, koşup gelerek bu kavgaya karışıp karışmayacağını, kavgadan sonra yaşanacak karakol, adliye safahatında haklı olsun olmasın, kimin daha iyi savunma yapacağını kestirebilirler.

                Yine diyelim ki, iki ülke savaşa girdi. Bu iki ülkenin kavgasını seyreden ya da yorumlayan diğer ülke kamuoyuları, bu ülkelerin ne kadar tanka, topa, tüfeğe, füzeye, uçağa, gemiye, orduya, nüfusa, toprağa, paraya, yandaşa sahip olup olmadıklarına bakarak bu savaşın sonucunun ne olacağını kestirebilirler.

                Şimdi konumuza dönecek olursak, ülkemizde kavga edenlerden biri seçilmiş hükümet. Kuvvetler ayrılığı varolsa da mevzuat çerçevesinde harekete geçirilebileceğini düşünerek, bu hükümetin elinde ordusu var, polisi-jandarması var, adliyesinde hakimi savcısı var,  idari takip yapabilecek kamu idaresi var, devlet televizyonları var, devlet radyoları var, istihbaratı var ve arkasında da ona oy vermiş milyonlarca seçmeni var. Ve dahi Millet Meclisinde yeni Yasalar çıkarabilecek sayıda milletvekili var.

                Peki, Hükümetçe Paralel Devlet olarak adlandırılan yapının neyi var, neyi yok? Dershaneleri var, ülke içinde ve pek çok dış ülkede kurulmuş özel okulları var, özel yurtları var, öğrenci evleri var, gazeteleri var, dergileri var, televizyonları var,  radyoları var, iş hayatında organize olmuş iş adamları dernekleri var, yardım toplama izni almış yardım kuruluşları var, büyüklük ve etkinlik sıralamasında ilk sıraları alabilecek  sivil toplum kuruluşları var, bankası var, banka sistemi dışında tutulduğu söylenen ve miktarı milyar liraları bulan himmet paraları var. Ve tabi bu sistemin ayakta durmasını ve yaşamasını sağlayan ülke içinde ve dışında bulunan eğitimli, yetişmiş ve en önemlisi çok sadık bağlıları var.

                Bu iki tarafın kavgasını düşünebiliyor musunuz? Dengeler açısından bakınca bu kavga hiç adil olmaz. Bir tarafın elinde devlet imkanları var, diğer tarafın elinde sadece sivil kaynaklardan oluşan kısıtlı imkanlar var.

                Biraz da kavga edenlerin birbirlerine verebildikleri zararlara veya etkinliklerine bakalım. Adliye sistemi hükümetin elinde ama haklı veya haksız operasyon geçiren, nerdeyse satrançta şahını yitirecek duruma düşen hükümet oldu. Adliyenin Savcısı aleni olarak hükümete meydan okudu. Yine Adliyenin hakimi hükümet aleyhine tesir edecek şekilde kararlar verdi. Emniyet, hükümetin elinde ama operasyonlarda polisler hükümetin aleyhinde yerlerde karşılarına çıktı, operasyonlar yaptı. Hükümetin elinde kamu kurumları var ama teknik dinlemeler ve aleyhte bilgi sızdırmalar hükümet aleyhinde oldu. Kamu Kurumunda çalışmasını istemediğinin yerine getirdiği kişi de yine aleyhinde çıktı. Hükümet bu olayda haklılığını anlatmak için medyada, meydanlarda yırtındı durdu ama uluslararası gazete ve televizyonlarda sesini dünyaya duyuramadı. Karşısındaki yapı ise, istediği zaman, istediği ülkenin (İngiliz, Amerikan) gazete ve televizyonundan mesajlarını paylaşabildi. Hükümet bunca uğraşmasına rağmen uluslararası örgüt ve kuruluşlardan ülkesindeki oluşumu kınayıcı açıklamalar yaptıramamasına rağmen karşısındaki yapı, isteği doğrultusunda hükümete yönelik eleştiri mesajları yayınlatabildi. Hükümet, karşısına dikilen yapıya ait dersaneleri kapatmak üzere zar zor yasal düzenleme yaptı ama bu yasa 2015 yılında yürürlüğe girecek. Karşısındaki payının hükümete biçtiği ömür ise 2015’ten çok önce bitiyor.    

                Burada durup düşünmek gerekiyor. Birbirine mukayesesiz ölçüde iki güç çarpışıyor ve nihayetinde güçsüz gibi görünen taraf neredeyse galip gelecek, istediklerini daha kolay yaptırabiliyor daha çevik ve daha stratejik hareket edebiliyor. O zaman şunu söylemek gerekiyor: Görünenin dışında başkaca güçler, kişiler, taraflar, silah ve mekanizmalar bu kavgada saf tutmuş ama rengini belli etmiyor. Rengi olmayan bir şeyi görmenin de imkanı yok tabi. Perde arkasından çelme takıyor, hile yapıyor, dirsek atıyor, omuz atıyor.  

                 Seçime kadar gidecek bu itiş kakış. Ama bitmeyeceğe benziyor. İstediğini elde edemeyenler var çünkü.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (www.bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız