VESAYET SARMALINDA…İHANETİN GÖLGESİNDE…ADALET DE YOKSA…

  • 18.07.2010 00:00

              Adam iyice yaşlanmıştır artık…

               Çocuklarından birine oldukça büyüttüğü işini devretmesi gerektiğini düşünür…

               Oğlanlarını toplar, uzunca bir istişare ile oğullarından birini işin başına yetkili yapar. Diğerlerinin de rızası ile yeni patron bellidir artık…

               Baba yeni patron oğluna koltuğunu devrederken gereken nasihatleri yapar ve kısaca şöyle der:

               -Ula uşağum! Beni yok say. Ben şuralarda dolanır oyalanırım… Senin hiçbir şeyine karışmam. Atölyeyi nasıl biliyorsan oyle idare et. Deduğum gibi, beni artık yok kabul et. Allah yardımcın olsun evladum…

               Babasından ve kardeşlerinden icazet alan evlat, kardeşlerinin de uyumlu iş birliği sayesinde işleri çok güzel götürmektedir. Fabrika eskisinden daha da büyümektedir. Piyasasının zaman zaman krize girdiği dönemlerde bile gemisini batırmadan yüzdürmektedir yeni patron…

               ----------------------------------------------------------------------------

               Bu nöbet değişimi olmasının ardından 14 sene geçmiştir.

               Yeni patron gerek kardeşleri gerekse de piyasa ile uyumlu ilişkileri sayesinde işleri bir hayli ilerletmiştir. Babasından devraldığı tesisi, babasının hayal edemeyeceği bir noktaya taşımıştır. Hatta tesisin dış görüntüsü bile, bir sonra mal almaya gelenlerin hayranlığını uyandırır durumlara gelmiştir.

               Yeni patrondan müşteriler memnundur.

               Çalışanları memnundur…

               Çevresi memnundur… Tüm aile memnundur.

               -------------------------------------------------------------------------------

               Derken bir gün, patron oğlunun çok sevdiği bir dostu mal almaya gelir… Alınacak miktar çok fazladır. Ödemelerin miktarında ve vadesinde patronun dostluğunu göstermesi gerekmektedir. Alıcı ile uzun pazarlıklar sonucu fiyatta anlaşırlar. Sıra vadeye geldiğinde pazarlık yine kızışır:

               -Yahu Patron! Şu vadeyi 6 ya çıkaralım… Beni, 30.60.90 vadeler bu sefer kurtar mıyor. Ağalığını gösterme zamanı geldi arkadaş…

               -Şunu 30.60.90.120 yapabilirim artık, bu fiyata altı ayı kaldıramıyorum inan, yoksa neden seni kırayım?

               -----------------------------------------------------------------------------------

               İçerde iki arkadaş bu minval üzere iken birden kapı açılır ve içeriye baba dalar… Belli ki kapının dışında bütün konuşmaları dinlemiş ve sabrı taşınca da dayanamayıp olaya müdahil olmak gereğini duymuştur. Hışımla müşteriye çıkışır:

  • Ben bu malı sokaktan mı topluyorum? Çık git be adam… Benim sana verilecek malım yok…

               ------------------------------------------------------------------------------

               Oğul şaşkın… Müşteri neye uğradığını anlayamamış, hepten şaşkın… Ortalık bir anda karışmış… Bir çuval incir berbat olmuş… Sanki bir anda dünya yıkılmış ve iki arkadaş altında kalmıştır…

               -------------------------------------------------------------------------------

               Büyük; büyüklüğünü,vesayet gölgesinde göstermiştir.

               Vesayetin her türlüsü, hatta baba-oğul arasında olanı bile büyük bir doğal afettir… Getirisi değil ama götürdüğü hiç de hoş değildir.

               --------------------------------------------------------------------------------------

               Yıl 1976,mevsim aralık ayı sonlarına doğru… Yer; Van Muradiye… Soğuğun şiddetini anlamak için komuta çadırında, kapının hemen dışında duran termometreye bakmak yeterli… Derece -19 ları geçiyor nerdeyse…

               Vakit çoktan gece yarısını geçmiş… Kendilerini bile ısıtmaktan aciz iki mazot sobasının başında 8 adet subay ayakta ısınmaya çalışıyorlar. Sinirler gergin.24.11.1976 Tarihinde Van, Muradiye, Çaldıran, Erciş, Patnos, Hamur, Tutak yörelerinde meydana gelen depremin yaraları sarılmaya çalışılıyor. Hala ulaşılamayan mecralar var. Kar nerdeyse bir adam boyu. Yol yok, imkân yok, malzeme yok… Çaresizlik kardan da büyük engel. Daha da acısı, askerin bölge halkına yardımını engellemeye çalışan bir takım karanlık güçler belirmiş… Bölge insanının dilini konuşan ama onlara yardım edilmesine engel olmaya çalışan birileri var. Üstelik O, Birileri Bölge halkının dostu olduğuna Bölgeyi inandırmış… Asker gece gündüz durmadan, o çetin şartlarda Afet Bölgesinde insanımızın emrinde can siper hane çalışıyor… Herkes söylemde ama bir tek Mehmetçik ve fedakâr subaylar eylemde… Üç-beş battaniye, birkaç çadır ve birkaç koli konserve gönderenler baş tacı ama asker ayaklar altında…

               Sobanın başındaki gergin bekleyişi ve sessizliği Binbaşı Erhan’ın kararlı sesi bozuyor…

               -Arkadaşlar, ben bu gece Muradiye deresinde çadır kuran hainleri ellerimle yakalayacağım ve Tugay’a teslim edeceğim. Benimle gelmek zorunda değilsiniz. Bu adamaları birileri koruyor. Yukardan izin vermediler. Ama sabrım taştı. Bu hainlere hesap soracağım. Arkadaşlar hiç birinizi bu riske atamam. Hakkınızı helal edin, gidiyorum…

               Çadırın kapısına yönelen Binbaşının önüne hemen bir asteğmen gerilir:

               -Ben de sizinle geliyorum, tek başınıza gidemezsiniz…

               Ardından sekiz subayın yedisi birlikte yola çıkarlar soğuk ve karanlık gecede… Ellerinde G3 Piyade tüfekleri ve bellerinde çakaralmazları ile…

               Muradiye-Van çıkışında,  kuru dere yatağında iki adet çadır, içindeki kıpkızıl mazot sobalarının gölgesiyle belirdiğinde, subaylar da iki gruba ayrılarak avcı zinciri tarzı ile düşmana yaklaşmaya başlarlar. Buz üzerinde yüzükoyun giderken, sanki yer adeta alev almaktadır. Kimse soğuğu hissetmez. Yeteri kadar çadıra yaklaşan iki grup subay aynı anda eş zamanlı olarak çadırlara, nöbetçilere rağmen dalmayı başarırlar… İki çadırda eylem için planları, haritaları, silahları ile 25 kişi kıskıvrak yakalanır… Gecenin sessizliğinde esir alınan bu anarşistler, Muradiye-Çaldıran Yolu üzerinde kurulan askeri birliğin komuta çadırında misafir edilirler sabaha kadar. Onlar yukarılara güvendikleri için marş söylerler, uyandırılan Mehmetçikler de dışarıda, dondurucu soğuk altında bağırır…

               -Her şey vatan için… Her şey vatan için… Her şey vatan için…

               Sabahleyin erkenden son derece özenle hazırlanmış bir askeri araç gelir ve anarşistleri alır Van’ a doğru hareket ederler. Anarşistler mutlu, mütebessim, tatile gider gibi giderler… Binbaşı, subaylar ve Mehmetçik, sanki özel bir itina ile seçilmiş arabanın ardından bakakalır…

               Birkaç gün sonra zaten ağzını hiç bıçak açmayan Binbaşının bir komutanı ziyaretine gelir. Konuşmalar duyulmamaktadır ama hallerinden tartıştıkları bellidir. Tartışmaları bitiren hangi konuşma olduğunu kimse duyamaz ama son görüntü her şeyi izaha yetiyordu… Binbaşı Erhan apoletlerini söküyor ve yere atıyor, selam vermeden komutanından ayrılıyordu…

               Kimse ne olduğunu bilmedi. Binbaşı bir daha görülmedi. Belli ki bir ihanethançeri saplanmıştı yüreğine ve başını eğmeden gitmişti

---------------------------------------------------------------------------------------------

                Her şeyin telafisi mümkündür. Ama ADALETİN TELAFİSİ YOKTUR…

                Bir ülkeyi çok zengin edebilirsiniz. Çok büyük topraklar elde edebilirsiniz…

                Ama bireyin kendisini ifade edemediği, kültürünü ifade edemediği bir toplumu yaşatamazsınız… Hele bir de adalet gitmiş, tuz kokmuşsa…

                Bir partinin parçalandığını görüp de gülenler bir şeyi unutmamalıdır…

                BİR PARTİNİN BÖLÜNMESİ, BİR MİLLETİN BÖLÜNMESİDİR…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (www.bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız