- 23.01.2012 00:00
İlk olarak çocukluk yıllarımda duyduğum, genellikle güven temelli ilişkilerde sıkça kullanılmakta olan “Kork Allah’tan korkmayandan” diye bir tabir vardı.
Bu argüman yıllarca “ferdi ve toplumsal vicdanı” sembolize etmek için kullanılmıştır.
Korkmak, sevmek, saymak ve en önemlisi hissetmek…
Bu kelimeler insan-insan, İnsan-Allah ilişkilerinde öne çıkan kavramlardır.
İnsan-Allah ilişkilerini, bu yazımızda irdelemiyoruz.
İnsan-insan ilişkilerini ise toplumsal sorumluluğumuz gereği irdelemek zorundayız.
Bu ilişkinin mütalaa etmemiz gereken en önemli yönü ise, “toplumsal kokuşma” riskimizdir.
Toplumsal kokuşma(?)
Toplumun öz değerlerine yabancılaşması…
Malum kontrol şebekelerinin ithal değerleri (!) bize ait değerlermiş gibi sinsice, pazılın parçalarına benzer şekilde sisteme monte etme gayreti kokuşma değil de nedir sizce?
İthal değerler…
Ne haber moruk? Yana kaykıl! Na bersin lan? Aşşkımmm (!) vb. toplumsal kokuşma melodilerini sık sık hem de gençlik korosundan dinlemiyor muyuz?
Ölü balık gibi bakan, sorumluluk bilincinin “s” sini bütün inceleme ve araştırmalara rağmen dünyalarında bulamadığımız gençlik…
30 dk sürecek bir yolculukta, 70 yaşlarındaki büyüklerine yer verme cesaret ve bilgisine sahip olmayan ölü balık bakışlı gençlik…
Alim bir zat-ı muhteremin ifadesiyle “mahrumiyetten mahrum gençlik”…
Bu umursamazlık nereye kadar?
Kendilerine “GDO gençliği” de deniliyor. Gerçektende bu gençlerde GDO tüketimiyle parelel bir umursamazlık var mıdır?
GDO tüketimiyle parelel bir umursamazlık durumu, bilimsel platformlarda davranış psikolojisi açısından bir araştırma konusu olabilir.
Kim? nereyi? nasıl ele geçirene kadar kullanılacak bu gençlik?
Yazık değil mi? Vebal değil mi?
Evde çocuğuna 20 dk ayır-a-mayan ama saatlerini Tv’lere, Pc’lere, pastalı börekli toplantılara, süsleme sanatlarına ayıran anne ve babalar bu vebalin neresindeler?
Hacı efendiler, hoca efendiler çocuklarınıza bir yere kadar sahip çıkarlar…
Anneler babalar, bu işin “vebalini” hiç kusura bakmayın ama görmediğimiz tarafta yine kendi sırtımıza yüklüyoruz.
Bunu fark ettiğimizde de iş işten geçmiş oluyor. Bu vebali de hiç bir annne ve baba kaldıramaz. Benden söylemesi.
…
Türemiş olduğu kökünden dolayı “islam” sözcüğünün anlamı "barış"tır.
Bununla birlikte "teslimiyet" anlamına da gelir.
Bizler müslümanlar olarak Allah'a teslim oluruz.
İslam, teslimiyet anlamına gelirken, Müslüman da "teslim olan" anlamına gelir.
Özgürlüğü, bütün menhiyatı ve fuhşiyatı işleme serbestisitesine endekslemiş bir gençlik, pimi çekilmiş bomba gibidir.
Nerede? ne zaman patlayacağı ve kimlere zarar vereceği belli olmaz.
Teslim olmadan özgür olunamayacağını ancak İslam deryasından kana kana içerek öğrenmek mümkündür.
“Sorumluluk bilincine” sahip bir gençlik, İslami değerlere sahip bir gençlikle mümkündür.
İnsan, biyolojik beden içindeki bir ruh bedene sahipse, toplumsal kokuşmanın en temel ilaçları ruhsal boyutta uygulanacak inşa projeleridir.
Bu projelere sahip olan tek din de dinimiz olan İSLAM dır.
Ezcümle olarak;
Zamanımızda, “İslamsız gençlikten, insansız bir topluma” doğru gidişin farkında olmak, anne ve babaların belki de en önemli toplumsal sorumluluğudur.
Selam ve dua ile.
Yorum Yap