- 11.12.2011 00:00
Tasavvuf edebiyatının büyük şairi Yunus Emre “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir” mısraları ile gerçek insan olma yolunda yürüyüş rotamızı ne güzel tarif etmiştir. Bir bakıma bu mısralar kainatta mevcut olan ilmi, kendi varlığımızda yoğurarak Hak ile aramızdaki perdeleri kaldırmaya ve Hak’da yok olmaya teşvik eder. 13. Yüzyıldan bugüne uzanan zaman tüneli Yunus’un bu anlayışını nasıl değişime uğratmış bir bakalım. “Modern zamane insanı”nın kutsalı, bilmediği şeyi biliyormuş gibi göstermektir. Yükümlülüklerinden ve mükellefiyetlerinden kaçarak varolan gerçeklere göz kapar. İlim ve bilgi gözünü açmak istediği zamanda da biliyormuş gibi yapar (?) Ünlü filozof Sokrates çağlar öncesinden haykırarak “Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir” sözü ile bu kutsala karşı çıkar. İmam-ı Azam Hazretlerinin “Bilmediklerimi ayaklarımın altına alsam başım göğe erişir” ifadesi, bilmediğimiz şeylerin bildiklerimizin yanında ne kadar çok olduğunu gösterir. Çünkü “gerçek insan” olmanın anlamına varabilecek bir potansiyel ancak bilmediğini fark etmekle başlar. Geçmişte fark etmek istemediğimiz bir şeyler olduğu zaman bakışımızı ve düşüncelerimizi başka tarafa çevirmek için nasıl çaba sarf ettiğimizi görürüz. İşte bu kaçış psikolojimiz, gerçeklerle yüzleşme ve kendimize özeleştiri yöneltme gücümüzün olmadığını izah eder. Bu kaçış hata ve kusur arama boyutundaki zaaflarımızı tamir etmek için olmadığı sürece bize faydadan çok zarar verecektir. Kaçmak... Ama nereden nereye? Kimden kime kaçış? Kaçışımız Hak cenahına olmadıkça bizi selamete çıkarmayacağı aşikardır. Bilgiyi ve ilim kutsalını bizi gerçek insan olmaya götüreceği için önemsiyoruz. Gerçek insan diğer bir değişle farkındalık sahibi insan olmadıktan sonra felsefi girdaplarda bir ömür tüketiriz de haberimiz olmaz. Geçen asırlar, dişlileri arasında farkındalık sahibi olmayan insanları öğüterek bunun büyük bir sefillik olduğunu bize göstermiştir. Biz bu bağlamda duamızı “dünya hayatını fark eden ve kıymet verilmesi kadar kıymet veren gerçek insanlardan olmak” niyazıyla yapalım.
***
Aralık ayı, aşk eri Hazreti Mevlana’nın (17 Aralık 1273) ve milli şairimiz M.Akif Ersoy’un (27 Aralık 1936) ölüm yıl dönümlerinin içinde olduğu bir aydır. Bu yıl bu ayda yapılacak olan anma etkinliklerinin ülke insanımız için çok faydalı olacağını düşünüyorum.
Aşk eri Hazreti Mevlana’dan;
“Ok gibi dogru olsam yabana atarlar beni,
Yay gibi eğri olsam elde tutarlar beni,
Eğri yay elde kalır, menzil alır doğru ok,
Görmedim doğruda aç, eğride asla bir tok.”
Milli şairimiz M.Akif Ersoy’dan ;
“Müslümanlık nerde!
Bizden geçmiş insanlık bile...
Adem aldatmaksa maksat, aldanan yok nafile!
Kaç hakiki Müslüman gördümse, hep makberdedir;
Müslümanlık, bilmem ama, galiba göklerdedir.”
Aşk eri Hazreti Mevlana ve milli şairimiz M.Akif Ersoy’un çok hoşuma giden mısralarını sizlerle paylaşmak istedim. Ruhlardaki kıvılcımları mısralarla buluşturabilmek ne büyük bir meziyet değil mi?
Selam ve dua ile.
Yorum Yap